Lübnan'da savaşa geri dönme kararı alma yetkisi kimdedir?

22 Kasım 2025

''İster Lübnan’da, ister Filistin’de, ister İran’da, ister Gazze’de olsun, İsrail’in tek başına yeni bir savaşı başlatma kararı alma ihtimali giderek daha az inandırıcı hale gelmiştir; tüm bu dinamiklerin merkezinde en belirleyici unsur, Amerikan tutumudur.''

YDH- El-Ahbar gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim el-Emin, Lübnan'daki gerilimlere, özellikle İsrail-Hizbullah karşıtlığında gelişen askeri ve istihbarat operasyonlarına odaklandığı yazısında, İsrail'in stratejik yaklaşımını, operasyonel davranışlarını, bölgesel güç dengeleri ve ABD’nin tutumunun bu dinamiklerdeki belirleyici rolünü inceliyor. Lübnan’da yeni bir çatışma dalgasının fitilinin yakılma riski ve bunun arkasındaki karmaşık aktör dinamiklerinin altını çizen el-Emin, yeni bir savaş ihtimalinin gerçekçi olup olmadığını değerlendirmeye çalışıyor.

Düşmanın tırmanış hamlelerini öngörmedeki psikolojik üstünlüğü, tasarımcıları açısından doğrudan bir operasyonel stratejiye dönüşmeyebilir. Son dönemde ortaya çıkan ve titizlikle belgelenen istihbarat faaliyetlerine ilişkin duyulan endişe ve tereddütler, siyasi ve askeri analiz bağlamında değerlendirilmelidir.

Bu operasyonlar, geçen yıl ilan edilen ateşkesin ardından biçimsel ve işlevsel olarak farklı bir mecraya evrilmiştir. Düşman, Lübnan sınırları içinde Hizbullah'ın sivil, siyasi ve askeri altyapısını hedef alan yeni bir güvenlik paradigmasına yönelmiştir.

Ancak asıl kritik husus, düşmanın devam eden saldırılarında seçtiği hedeflerle sınırlı kalmayıp, bu eylemlerle “Hizbullah’ın İsrail açısından oluşturduğu varoluşsal tehdidin yeniden şekillenmesini engelleme” stratejisini kamufle etme amacıdır.

Geçtiğimiz yıl yaşananlar incelendiğinde, İsrail’in Hizbullah’ın en kırılgan noktasında olmadığına dair bir inanç geliştirdiği görülmektedir; zira örgütün iddia ettiği güçlenme statüsünü sürekli olarak aşındırdığı tezini savunmuştur.

Bu bağlamda ortaya çıkan kritik soru şudur: İsrail, Hizbullah’ı zayıflatıp yönünü şaşırtarak stratejik tehdit potansiyelinin yeniden tesisini engellemek adına gerekli gördüğü saldırıları hangi mekanizmalarla ve yöntemlerle hayata geçirecektir?

İsrail, Hizbullah’ı sadece Lübnan sınırları içindeki yerel bir aktör olarak değil, tüm direniş güçlerine karşı koyma hedefindeki daha geniş stratejisinin temel bileşenlerinden biri olarak konumlandırmaktadır.

Hizbullah’ın varlığı ve etkisi, Suriye, Filistin, Irak ve Yemen gibi farklı cephelerde kaçınılmaz biçimde yansımalar bulacağı öngörüsüyle hareket etmektedir. Bu nedenle, İsrail Hizbullah ile Direniş Ekseni'nde merkezi bir güç olarak yeniden kurduğu ilişkiyi, bölgesel güç dengeleri açısından stratejik bir adım olarak değerlendirmektedir.

Gazze müzakerelerine dair sızdırılan bilgiler, İsrail’in Lübnan’daki yaklaşımını Filistin sahasına da taşıyarak, Filistinlilere Hizbullah’tan daha avantajlı olmadıklarını ve teslimiyetin kaçınılmaz olduğunu kabul ettirmeye yönelik yeni gerçeklikler inşa etme çabasını ortaya koymaktadır.

Düşmanın olası eylemlerine ilişkin değerlendirmeler, geçmiş deneyimlerin ışığında yapılmakla birlikte, nihai zamanlama tamamen düşmanın askeri taktik ve strateji planlamasına bağlıdır. İsrail’in Hizbullah ve İran’a yönelik yaklaşımının ayırt edici unsuru olan güvenlik sürprizi kavramı, hala kritik bir belirleyici olarak önemini korumaktadır.

Bu bağlamda hedef sadece hazırlıklı olmakla sınırlı kalmayıp, düşmanın daha önce kullanmadığı yeni araç ve yöntemlere sahip olup olmadığını tespit etmektir; ister güvenlik ve askeri operasyonlarda, ister Gazze’deki acımasız yıkım dalgası kapsamında olsun, bu tespit stratejik üstünlüğün anahtarıdır.

Güvenlik cephesinde, perde arkasında yoğun ve kapsamlı bir mücadele sürmektedir. İsrail istihbaratının Lübnan genelindeki yoğunlaşan faaliyetleri ile Lübnan’a yönelik artan giriş cesareti, aynı zamanda İsrail ile iş birliği içinde olan Batılı ve Arap başkentlerindeki güvenlik önlemlerinin yükselmesiyle paralellik arz etmektedir.

Tüm bu dinamikler, İsrail’in Lübnan’da onlarca yıldır kurmaya çalıştığı önceki güvenlik ve istihbarat yapısına eklenen yeni katmanlar olarak değerlendirilmelidir.

Bazı göstergeler, İsrail’in öncelikli hedefinin direnişe güçlü ve etkili darbeler indirmek olduğu kadar, güvenlik operasyonlarına eşlik eden gösteriş unsuruna da fazlasıyla odaklandığını ortaya koymaktadır.

Bu bağlamda, mevcut çatışmanın belirli boyutları, İsrail’in Lübnan’daki operasyonlarını sadece istihbarat toplama ve lokal saldırılar düzeyinden çıkararak, birden fazla cephede etkinlik gösterebilecek operasyonel üsler kurma aşamasına taşıma çabasını işaret etmektedir.

Bu nedenle bazı uzmanlar, düşmanın bombalamayla imha edilemeyen askeri tesislere ulaşmayı ve Parti'nin siyasi veya askeri liderlerini yakalayıp ele geçirmeyi amaçlayan büyük ölçekli komando operasyonlarını ciddi olarak düşündüğünü öne sürüyor. İsrail'in bu çabaları, Lübnan'da lojistik destek ve personel de dahil olmak üzere altyapı gerektiriyor.

Düşman, uzun çatışma boyunca bunu defalarca yaptı. Ancak, konvansiyonel bir kara harekâtını uygun görmemesi durumunda bu tür operasyonlara başvurabilir.

Düşmanın yıkım ve öldürme konusundaki uzmanlığı dikkate alındığında, İsrail, Hizbullah’ın Gazze’yi destekleme kararının ardından başlayan çatışmanın ilk günlerinden, geçen sonbahardaki büyük çatışmaya ve devam eden saldırılara kadar eylemlerine stratejik bir çerçeve oturtmakla meşguldür.

Düşman, Hizbullah’a yönelik saldırılarını doğrudan askeri kanadı veya destek yapısıyla bağlantılı hedeflerle sınırlandırmak için yoğun bir çaba harcamaktadır.

Bu yaklaşım, Lübnanlılara duyulan insani kaygıdan değil, Hizbullah’ı şaşırtarak İsrail’in sivil altyapısına yönelik misillemelerin önüne geçmek amacıyla kurulan hassas bir denge stratejisinin parçası olarak ortaya çıkmaktadır.

Ancak İsrail, hedeflenen hedefler konusunda istihbaratına güvenmezse veya Hizbullah bilinmeyeni bilinenden daha önemli hale getirmeyi başarırsa, durum kaosa sürüklenebilir.

Bu durum, düşmanı yeni bir gerilim seviyesine iterek potansiyel olarak suç eylemlerine yol açabilir. Ancak İsrail, bu denklemin bozulmasının, Hizbullah'ın kabiliyetlerinden bağımsız olarak İsrailli karar vericilerin zihninde mevcut olan bir faktör olan, kurum içinde öngörülemeyen sonuçlara kapı açabileceğinin gayet iyi farkındadır.

Pratik açıdan bakıldığında, devam eden siyasi gelişmeler, Lübnan üzerindeki yoğun Amerikan baskısı ve düşmanın sahadaki gerilimi tırmandırmaya devam etmesi, herhangi bir gözlemcinin, meselelerin Lübnan ile işgalci güç arasındaki güvenlik ve askeri çatışmayı yeniden alevlendirebilecek kritik bir noktaya doğru ilerlediğini değerlendirmesine neden olmaktadır.

Her ne kadar böylesi bir hamlenin öncelikle Direniş Ekseni'nin kontrolünde olduğu kabul edilse de, düşmanın büyük ve riskli bir maceraya atılma ihtimali bu gerginliğin temel itici güçlerinden biri olarak öne çıkmaktadır.

Ancak tüm bu dinamiklerin merkezinde en belirleyici unsur, Amerikan tutumudur; çünkü yaşanan bütün gelişmeler ışığında, ister Lübnan’da, ister Filistin’de, ister İran’da, ister Gazze’de olsun, İsrail’in tek başına yeni bir savaşı başlatma kararı alma ihtimali giderek daha az inandırıcı hale gelmiştir.

Çeviri: YDH