YDH-İran’ın Türkiye ve Kürt meselesi uzmanlarından Muhammed Hadi, sitemiz için kaleme aldığı Kerkük sorunuyla ilgili yazısının bu bölümünde Türkiye’nin Kerkük konusundaki tutumunu analiz ediyor.
Türkiye ve Kerkük
Türkiye, Kerkük’teki durumu ve buradaki gelişmeleri özel bir hassasiyetle izleyen ve tavır alan tek ülkedir. Türkiye’deki medya, siyasi partiler ve Ankara’daki devlet adamları Kerkük’te yaşanan gelişmeleri ve özellikle de Kürtlerin nüfus yapısını değiştirmeye yönelik attığı adımları endişeyle izlemektedir.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyib Erdoğan 18 Ekim 2006’da el-Hayat gazetesine verdiği demeçte Kerkük’teki durumla ilgili olarak şöyle demektedir: “Türkiye’nin endişelenmesine sebep olan şey Kerkük’teki durumdur. Eğer Kerkük siyasi oyunlara kurban edilir ve buradaki nüfus yapısı değiştirilerek burası Kürt bölgesine katılırsa, Irak yara alır ve bu yaranın iyileşmesi de son derece zor olur.”
Türkiye Başbakanı Erdoğan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2007’deki ilk grup toplantısında Türkiye’nin Irak konusundaki kırmızıçizgilerini hatırlatarak, Türkiye’nin Kerkük’teki nüfus yapısının değiştirilmesine ve Irak’ın siyasi birliğiyle toprak bütünlüğünün ihlal edilmesine sessiz kalmayacağını belirtti.
Başbakan Erdoğan daha sonra da Kerkük meselesinin Kerkük nüfusunu oluşturan kesimlerin uzlaşmasıyla çözümlenebileceğini vurgulayarak şöyle dedi: “Kerkük’te nüfus yapısının değiştirilmesi için yoğun bir çaba sarf ediliyor. Biz, nüfus yapısı değiştirildikten sonra orada yapılacak ve sonucu da şimdiden belli olan bir referanduma seyirci kalamayız.”
Türkiye Kerkük’ün durumu konusunda çaba göstermekte Irak’ın işgalcisi ve Kürtlerin en büyük hamisi olan ABD ile görüşmelerinde Kerkük’teki durumun değiştirilerek buranın Kürdistan bölgesine bağlanmasından duyduğu endişeyi dile getirmektedir. Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, 4 Şubat 2007’de Washington’a yaptığı gezide gündeme gelen en temel konulardan biri de Kerkük meselesiydi.
Ankara, Kerkük konusundaki açık tutumunu ortaya koyarak Kerkük’teki nüfus yapısının değiştirilmesi konusunda hatta Kürt liderlerle görüşerek gerekli uyarıları yapabileceği yönünde dolaylı bir mesaj verdi.
Nihayet Türkiye Milli Güvenlik Kurulu, uzun tartışmalardan sonra 23 Şubat 2007’de Iraklı Kürt liderlerle doğrudan görüşmeler yapılabileceğini belirtti ve “Kerkük'ün statüsüne ilişkin uzlaşmazlığın Irak'ta yarattığı istikrarsızlık ve gerilimin aşılabilmesi amacıyla siyasi ve diplomatik çabaların yoğunlaştırılmasında yarar görülmüştür” ifadesine yer verdi.
Fakat Iraklı Kürtler, Kerkük’ün Kürt kenti olduğu, buradaki Arapların çıkarılması ve Kürtlerin Kerkük’e geri getirilmesi ardından da kentin Kürdistan bölgesine bağlanması yönündeki eski tutumlarını sürdürdüler.
Mesut Barzani, MGK’nın Kürt liderlerle görüşülmesini öngören kararından bir gün sonra Türkiye’deki NTV kanalına verdiği demeçte Kerkük konusundaki kesin tutumunu ortaya koyarak şöyle dedi: “Kerkük bir Kürt kentidir, tarihi ve coğrafi belgeler, Kerkük’ün bir Kürt kenti olduğunu göstermektedir. Irak anayasası Kerkük konusunda uygun yolu ortaya koymuştur. Anayasanın 140. Maddesi bunun için yazılmıştır. Biz Kerkük meselesine yasalar çerçevesinde bakıyoruz. Referandum da bunun son adımıdır. Bizim Kerkük’ün kimliğini değiştirmeye ve burayı Kürtleştirmeye ihtiyacımız yok. Biz, Kerkük’ün Kürdistan’ın kalbi olduğuna inanıyoruz.”
Barzani’nin bu tutumu büyük çabalar sonucu milliyetçi partileri ve orduyu Iraklı Kürtlerle müzakereye razı eden Türk devlet adamlarının sert tepkisine neden oldu. Binaenaleyh Türkiye Başbakanı Receb Tayyib Erdoğan, Barzani’nin bu sözlerine tepki göstererek şöyle dedi: “Kerkük’ün tarihi iyi araştırılırsa buranın merkezinin ve çevresinin nasıl olduğu görülür. Kerkük, küçük Irak’tır ve buranın tapusu hiçbir etnik kesimin elinde de değildir. Bu düşünce tarzı (Barzani’nin düşünceleri) Irak’ın geleceği açısından tehlikelidir. Bu konuda görüş ortaya koyarken çok dikkatli olmak gerekmektedir.”
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ise Barzani’nin sözlerine daha sert bir tepki gösterdi. Barzani’yi hayalci ve sorumsuz diye niteleyen Gül, onun düşüncelerini Saddam’ınkilerle kıyaslayarak “Hayalci ve mantıksız liderler, halkları için daima sorun yaratırlar. Bu konudaki en iyi örnek de Saddam Hüseyin’dir” dedi.
Her halükarda Kerkük meselesi, Ankara ile demeçlerine tehditler de yerleştiren Iraklı Kürt liderler arasındaki en önemli ihtilaf konularından biridir. Türkler, Kerkük konusunda tehditkar davranıp Kerkük’teki değişiklikler konusunda sessiz ve aldırışsız kalmayacaklarını söyledikçe Kürtler de daha ciddi tehditler dile getirdiler.
Irak’ın Kürt Cumhurbaşkanı Celal Talabani, 5 Şubat 2005 tarihli zaman gazetesinde yayınlanan demecinde şöyle diyordu: “Türkler bugün Kerkük’te malikiyet hakkı iddia ederse Araplar yarın aynı şekilde Antakya konusunda malikiyet iddia eder; biz de Diyarbakır konusunda malikiyet iddia ederiz.”
Yine benzer bir şekilde Kürt bölgesinin dışişleri bakanlığı niteliğindeki Kürdistan Bölgesi dışıyla ilgili işlerden sorumlu bakan Muhammed İhsan, 140. Maddenin uygulanması ile ilgili Irak hükümeti tarafından seçilen komisyonun toplantısından bir gün önce ABD konsolosu James Baks’la yaptığı görüşmede “Eğer Türkiye, Kürdistan bölgesinin iç işlerine karışırsa o zaman Kürtler de sadece Diyarbakır’a değil, Türkiye’nin içişlerine karışır” dedi. (Kuzey Irak’ta Kürtçe olarak yayınlanan haftalık Medya dergisi 17 Ekim 2006)