Suriye'nin iktisadi rotası: Sınırsız sermayelendirme imkansız

25 Kasım 2025

"Suriye ekonomisi sosyalist değilken veya günümüzde anlaşıldığı anlamda 'serbest' iken bile bu dönüşün bir benzeri yaşanmamıştı."

YDH - Suriyeli araştırmacı Vard Kasuha'nın el-Ahbar gazetesindeki yazısına göre, Suriye'de ekonomik liberalleşme, 2011 öncesinde temel destek yapılarının aşınmasına yol açtı ancak kamu varlıkları üzerindeki kontrol ve asgari düzeydeki destek korunarak tam bir serbestleşme önlendi. Yazar, savaş boyunca temel yapıları ayakta tutan bu kademeli yaklaşımın, mevcut rejimin egemen varlıkları ve temel hizmetleri tamamen serbestleştirmeye yönelik ani ve radikal dönüşüyle terk edildiğini belirtiyor. Kasuha, bu ani ve temelsiz dönüşün, Suriye'nin sosyo-ekonomik yapısının ihtiyaçlarına aykırı olduğunu ve mevcut ekonomik çıkmazdan geri dönüşü son derece zorlaştırdığını vurguluyor.

Suriye'de rejimin temel hizmetlere (ki bu sadece elektrikle sınırlı değil) yönelik desteği kaldırma eğilimiyle birlikte, rejimin iktisadi kimliğinin hatları tamamlanmış oluyor.

Eski rejimin devrilmesini izleyen aylarda ekonomik rota değişikliği henüz tam olarak gerçekleşmemişti. O zamanlar liberalleşme işaretleri, likiditeyi kısıtlamak, para basımını azaltmak ve kamu ile karma sektörlerdeki çalışan sayısını azaltmak gibi deflasyonist nitelikteki para politikasıyla sınırlıydı. Bütün bunlar, döviz ve mal/hizmet talebini asgari seviyede tutarak, kurun arz ve talep mantığına tabi olmasına rağmen sabit kalmasını sağlamak için yapılıyordu.

Tüm bu adımlar, para alanında gerçekleşiyordu ve devletin kontrolündeki hizmet tesislerinin, halka sübvansiyonlu fiyatlarla sunulan hizmetlerin "serbest piyasa" ekonomisinin bekçilerinin eline düşmesi için zemini hazırlıyordu. Bu bekçiler, ister ülke içindeki aktörler ister Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası heyetleri olsun, fark etmiyordu.

Sosyo-ekonomik çıkmazın kökleri

Suriye ekonomisinin yönünün bir kıyıdan diğerine kaydırılması, ülkenin sosyo-ekonomik yapısının bir patlama faktörü işlevi gördü. Bu durum, nispeten sınırlı bir demokratik temsiliyetin eşlik ettiği siyasi istikrarın zirve döneminde bile değişmedi.

Adib Şişekli liderliğindeki son askeri darbenin sona erdiği 1954 yılından Mısır ile kurulan Birleşik Arap Cumhuriyeti'ne kadar geçen yıllar, ekonomik, ticari ve hizmet sektörlerinin liberalleşmesini destekleyen politikalara karşı çıkan sosyo-ekonomik hareketliliklerle doluydu. Öyle ki, bu hareketlenmelerin, diğer siyasi, askeri ve güvenlik faktörlerinin yanında, Birliğin kurulmasını hızlandıran yardımcı bir etken olduğu bile söylenebilir.

Cemal Abdünnasır ile Mısır'ın 1952 yılından itibaren sunduğu model, Suriyeli siyasetçiler için, siyasi aidiyetleri ne olursa olsun, ilham kaynağı oldu. Bunun sebebi yalnızca bu modelin, Suriye'nin yeni filizlenen demokratik deneyimini sarsan siyasi bölünmelerden uzak olması değildi. Aynı zamanda içerdiği sosyalist öz, herhangi bir temsilî sistemi zorlaştıran Suriye'deki sınıf çıkmazlarına bir çözüm sunuyordu. Zira bu çıkmazlar, temsilî bir rejimin, Suriye halkının çoğunluğunu oluşturan ve hâlâ da oluşturan yoksul toplumsal kesimlere tavizler vermeden aşamayacağı önceden belirlenmiş sınırlar koyuyordu.

Bu durum, Birlik kurulmadan yıllar önce Halid el-Azm hükümetleri döneminde de yaşanmıştı. Bu hükümetler, Suriye'nin liberal hükümet deneyimi içinde bir istisnayı temsil ediyordu. Bu istisna, mülkiyet, çiftçilere ve işçilere destek verme, toplumdaki diğer zayıf gruplara kolaylıklar sağlama gibi konulara karşı gösterdikleri hassasiyetten kaynaklanıyordu. Ancak bu hükümetler, sorunları tamamen çözebilecek durumda değildi. Çünkü radikal bir sosyalist yönelimi ifade etmekten çok, sosyalizme tamamen kaymaktan kaçınma çabasıydı. Bu durum, Halid el-Azm hükümetlerinin, yapabildiği çerçevede önemli katkılar sunmasına rağmen, görevinde nihayetinde başarısız olmasına yol açtı. Bu başarısızlık, önce 1958'de Birliğin lehine, ardından ise 1963'te Baas Partisi'nin lehine gelişti.

2011’deki protestolar başlamadan önce, Birlik ve Baas yönetimleri döneminde kurulan sosyalist yapılar yıpranmaya ve aşınmaya başlamıştı. Bunun nedeni, sosyalist modelin Suriye’de eskimesi değildi. Tam tersine, Beşar Esed'in 2000 yılından itibaren getirdiği "ekonomik reformlar", modelin yok olma tohumlarını içinde taşıyordu.

Başında merhum İssam ez-Za'im gibi kıdemli uzmanların bulunduğu heyetin sunduğu tüm tavsiyeler görmezden gelindi. Bunlar yerine, Esed'in etrafındaki ekonomi ekibinin önderlik ettiği neoliberal yönelim tercih edildi. Bu ekip, kalkınma hızını artıracak asıl lokomotifin, özelleştirme ve ekonomik liberalleşmeyi yönetimden mülkiyete taşımaktan geçtiğine inanıyordu.

Ancak bu süreç, şu anda tanık olduğumuz kadar hızlı gerçekleşmedi. Devletin egemen varlıklarının ve tesislerinin büyük çoğunluğunun kamu sektörünün elinde kalması ve temel mal ve hizmetlere sağlanan desteğin devam etmesi bu durumu açıklıyor. Bu destek kademeli olarak azalmaya başladı ancak temel mallardan petrol türevlerine ve elektriğe kadar hemen hemen tüm destek tavanlarının tamamen kaldırılması seviyesine ulaşmadı.

Bu anlamda kademeli liberalleşme, yalnızca asgari düzeyde desteği değil, aynı zamanda devletin varlıklarını ve kaynaklarını kontrol etme kabiliyetini de koruyor. Bu, yerel, bölgesel ve uluslararası özel sektörün bu varlıkları tamamen ele geçirmesi ve mülkiyeti devralması şeklinde tamamen kaybolmasını engelliyor.

Gerçek şu ki, Suriye ekonomisinin temel yapısını savaş boyunca ayakta tutan buydu. Özellikle sanayi, ticaret ve hizmet varlıklarının devlet kontrolünde tutulması ve içeride kalan Suriyelilerin mutlak çoğunluğunun ihtiyaçlarına dokunan temel mal ve hizmetlere verilen desteğin sürdürülmesi bu yapıyı korudu.

Sonuç

Suriye halkının büyük bir kesiminin şu anda farklı şekillerde ifade ettiği açık itiraz, günümüz Suriye tarihinde bir karşılığı veya gerekçesi bulunmayan bu ani dönüşün sonucudur. Hatta Suriye ekonomisi 1958'deki Birlik yönetimi öncesinde sosyalist değilken veya günümüzde anlaşıldığı anlamda "serbest" iken bile bu dönüşün bir benzeri yaşanmamıştı.

Ülkenin sosyo-ekonomik bileşimi, siyasi güçlerin, hatta sosyalist olanların bile eğilimlerinden daha çok, siyasal ekonomi ile olan bu ilişkinin yönünü belirledi. Cemal Abdünnasır'ın kendisi bile 1954 dönüm noktasından önce, bildiğimiz anlamda bir sosyalist değildi. Ülkeyi Birleşik Arap Cumhuriyeti'ne katılması için davet eden Suriyeli siyasetçiler de aynı durumdaydı; o dönemdeki çoğu parti eğilimi, büyük bir siyasetçi olan merhum Ekrem el-Hurani'nin ifade ettiği gibi, siyasi liberalleşme ile demokratik sosyalist yönelim arasında gidip geliyordu.

Sosyalizme yönelme, Suriye ve Mısır için acil bir kalkınma ihtiyacının ifadesiydi. Bu, o dönemde sosyalist bloğun bölge ve dünya için temsil ettiği sınırsız kalkınma ufku ile küresel sosyalizm akımına katılmaktan daha önemliydi. O dönemde sosyalizme ihtiyaç duyan bu yapı, günümüzde keyfi ve rastgele bir şekilde önerilen sermayeleşmeye izin verecek kadar değişmedi. Bu durum, yalnızca Suriye ekonomisinin, mesela Mısır’da olduğu gibi, parasal ve gayrimenkul sermayeleşme ile IMF reçetelerine uyumun eşlik ettiği bir biçimde gelişmesine izin verilseydi mümkün olabilirdi.

Ancak savaşın Suriye ekonomisinin tarihsel olarak, çeşitli aşamalarda elde ettiği birikimle yarattığı kopukluk nedeniyle bu gerçekleşmedi. Bu kopukluk, sermayeleşmenin Mısır ve Tunus yöntemleriyle (yani, temel devlet varlıklarını ve destek yapılarını mümkün olduğunca koruyan kısıtlamalarla yatırım ve özelleştirmeye gidilmesi yoluyla) yapıda kontrol altında tutulma ihtimalini son derece zorlaştırdı.

Mevcut rejimin eğilimleri ise, sermayeleşme ve piyasa ekonomisine geçiş bilgisinin, egemen varlıkları, ulusal para birimini, hizmetleri ve temel malları tamamen serbestleştirmekten ve koruyucu kısıtlamaları tamamen kaldırmaktan öteye gitmemesiyle bu imkânsızlığa ek zorluklar getirdi.

Sonuç olarak, bu zorluklar, alternatif politikalar aracılığıyla atılan bu adımlardan geri dönülmesini son derece güçleştiriyor. Zira, yatırım ve sermaye akışlarına, varlıkların idaresine ve destek yapılarına kısıtlamaların getirildiği ve kalkınmada merkezi bir rol oynadığı alternatif politikalar ancak, toplumun ve onun canlı güçleri ile muhalefetinin (eğer gerçekten bir muhalefet varsa) iktidarın performansı ve feci ekonomik eğilimleri üzerinde etkili bir denetiminin olmasıyla mümkün olabilir.

Çeviri: YDH