ABD’nin baskı politikası Latin Amerika’da ters tepebilir

25 Kasım 2025

Breaking Defense analizine göre, Trump yönetiminin Venezuela, Kolombiya ve Brezilya’ya uyguladığı sert baskı ve yaptırımlar kısa vadeli kazanımlar sağlasa da, uzun vadede ABD’nin bölgedeki etkisini zayıflatabilir ve Çin’in nüfuzunu güçlendirme fırsatı yaratabilir.

YDH- Amerikan web sitesi Breaking Defense’te yer alan analize göre, Donald Trump’ın 16 Haziran 2015’te seçim kampanyasını başlatmasından bu yana, uzmanların en çok tartıştığı konu “ABD’nin eski başkanının tutarlı bir dış politikası olup olmadığı” oldu.

Analizde, aradan geçen on yıla rağmen bu sorunun hâlâ güncelliğini koruduğu aktarıldı. Ancak Latin Amerika ve Karayipler söz konusu olduğunda Trump’ın yaklaşımının bu belirsizliğin dışında kaldığı ifade edildi.

Analizde, Trump’ın kişisel çatışmaları ve sert söylemleri bir kenara bırakıldığında, uygulamanın özünde “1823 tarihli Monroe Doktrini ile 1904 tarihli Roosevelt Corollary’nin karışımına benzediği” vurgulandı.

Analize göre, hedef bugün de değişmedi: “ABD’nin yakın coğrafyasında büyük güç rakiplerinin nüfuz kurmasını engelleyerek Amerikan üstünlüğünü sürdürmek.”

“Demokrasi değil, güç odaklı”

Breaking Defense analizinde, geçmişteki ABD yönetimleri dış müdahalelerini demokrasi ya da bölgesel istikrar söylemleriyle gerekçelendirmeye çalışsa da Trump’ın bu konuda çekincesi olmadığı ifade edildi.

Analizde şu değerlendirme yer aldı:

“Bir ülkenin tartışmalı bir insan hakları karnesi ya da zayıf demokratik uygulamalara sahip olması önemli değildir; önemli olan, Washington’ın büyük jeopolitik meselelerde izlediği çizgiye uyup uymamasıdır.”

Bu çerçevede Trump’ın yakın çevre politikasında ABD’nin üstünlüğünü önceleyen klasik bir dış politika yaklaşımını benimsediği aktarıldı. ABD’nin kendi çıkarlarını korumak için ağırlığını koyabileceği, rakiplerini zorlayabileceği ve müttefiklerini baskı altına alabileceği belirtildi.

Küba ve Venezuela gibi rakiplerin yaptırımlar ve askeri tehditlerle cezalandırıldığı, Kanada gibi müttefiklerin baskı altına alındığı, Brezilya ve Meksika gibi ortakların iç siyasetlerine bakılmaksızın Washington’ın çizgisini izlemeye zorlandığı kaydedildi.

İşbirliği yapan liderlerin “Beyaz Saray ziyaretleri ve yüksek kredilerle ödüllendirildiği”, uymayanların ise cezalandırıldığı ifade edildi. Ancak bu yaklaşımın uzun vadede ABD’ye maliyet çıkarabileceği belirtildi.

Venezuela: Ya boyun eğ ya da sonuçlarına katlan

Analize göre, Trump’ın bu yaklaşımı en sert şekilde Venezuela’da görüldü. Nicolas Maduro’nun 2013’ten bu yana baskı, kayırmacılık ve devlet destekli yolsuzlukla yönetimde kaldığı iddia edilerek, Trump’ın Maduro’yu uzun süredir “Amerika’nın Latin Amerika’daki nüfuzunu zayıflatan sorunlu bir aktör” olarak gördüğü ifade edildi.

Washington’ın buna karşılık açık güç gösterisine başvurduğu belirtilerek, ABD’ye ait B-1 ve B-52 bombardıman uçaklarının Venezuela kıyılarına yakın uçurulduğu bildirildi. ABD yetkililerinin Maduro’yu “uyuşturucu kaçakçısı” ve “kartel lideri” olarak nitelendirerek olası bir rejim değiştirme operasyonu için zemin hazırladığı aktarıldı.

Analize göre, eylül ayından bu yana uyuşturucu taşıdığı iddia edilen en az 20 tekne ABD hava operasyonlarında imha edildi ve 80’den fazla kişi öldü.

ABD ordusunun Karayipler’de “1962 Küba Füze Krizi’nden bu yana en yoğun varlığını sergilediği” ifade edildi. USS Gerald Ford’un bölgeye girdiği belirtilirken, Trump’ın “Venezuela’da kara hedeflerinin vurulması” seçeneğiyle ilgilendiği ve CIA’ya gizli operasyon talimatı verdiği kaydedildi.

Analizde, bu mesajın Maduro’ya yönelik olarak “ya geri adım at ya da savaşla yüzleş” şeklinde algılandığı belirtildi.

Kolombiya da baskı altında

Breaking Defense analizinde, Kolombiya’nın da ABD’nin sert baskısıyla karşı karşıya kaldığı aktarıldı. Kokain üretimindeki artış ve sol eğilimli Devlet Başkanı Gustavo Petro’nun politikalarının Washington’da hoşnutsuzluk yarattığı ifade edildi.

Analize göre, Trump yönetimi Kolombiya’yı “başlıca yasa dışı uyuşturucu üreticisi ülke” ilan etti, Petro’nun ABD vizesi iptal edildi ve “uyuşturucu kartellerinin güçlenmesine göz yumduğu” gerekçesiyle yaptırım uygulandı.

“Kısa vadeli kazanımlar, uzun vadeli kayıplara dönüşebilir”

Analizde, Trump’ın sert stratejisinin tamamen sonuçsuz kalmadığı ifade edildi. Örneğin, Trump’ın Panama Kanalı üzerindeki sert açıklamaları sonrasında Panama’nın Çin ile ilişkilerini gözden geçirdiği ve Pekin’in Kuşak-Yol girişiminden çekildiği bildirildi.

Meksika’nın da kartellere karşı önceye göre daha sert önlemler aldığı, bunun bir bölümünün “Trump’ın Meksika ürünlerine tarifeler getirme tehdidi”yle ilişkili olduğu ifade edildi.

Ayrıca, Orta Amerika ülkelerinin, Nikaragua hariç, Trump yönetiminin sınır dışı politikalarıyla büyük ölçüde uyumlu hareket ettiği aktarıldı.

Analize göre, ancak tüm bunlar ABD açısından uzun vadeli sorunlara yol açabilir. Sert baskı yöntemleri “bölgede Çin gibi dış güçleri cazip alternatiflere dönüştürebilir.”

Brezilya: Baskı ters tepti

Analizde, temmuz ayında Trump yönetiminin Brezilya’ya “Jair Bolsonaro’nun siyasi nedenlerle yargılanması” gerekçesiyle yüzde 50 gümrük vergisi getirdiği aktarıldı. Fakat Washington’ın, Brezilya’nın geri adım atacağını umut etmesinin “yanıltıcı olduğu” ifade edildi.

Bolsonaro hakkındaki süreç devam ederken, Başkan Lula da Silva’nın bu baskıyı iç politikada lehine çevirdiği kaydedildi.

Ayrıca, Brezilya’nın büyük güçlerle ilişkilerini dengede tutma stratejisinin bu gelişmelerle doğrulandığı değerlendirildi. Ülkenin Çin’le ticaretini artırarak ABD baskısının etkisini azaltmaya çalıştığı belirtildi.

Kolombiya ve İngiltere’den karşı adımlar

Kolombiya’nın 11 Kasım’da “ABD’nin Karayipler’de tek taraflı hava saldırılarını durdurana kadar uyuşturucu konusunda istihbarat paylaşımını askıya aldığını” açıkladığı aktarıldı.

Her ne kadar savunma bakanı bu açıklamayı sonradan yumuşatmış olsa da “iki ülke arasındaki gerilimin boyutunu göstermesi açısından önemli” olduğu kaydedildi.

Ayrıca, İngiltere’nin de “uluslararası hukuka aykırı bir sürece dahil olmamak için ABD ile paylaştığı istihbaratın kapsamını daralttığı” bildirildi.

Analizde bunun sonucunda “daha az uyuşturucu operasyonu, daha az yakalama ve daha az dava” anlamına geldiği ifade edildi.

Çin, fırsatı görüyor

Breaking Defense analizinde, Çin’in Trump’ın sert politikalarını “ABD’nin güvenilmez bir ortak olduğu tezini desteklemek için kullandığı” belirtildi.

“Çin zaten Latin Amerika ekonomilerinin çoğunun en büyük ticaret ortağı” denilerek, Pekin’in bölgedeki nüfuzunu artırmak için uygun fırsat gördüğü ifade edildi.

ABD’nin baskılarının Brezilya, Meksika ve Peru gibi orta ölçekli ülkelerin “Çin’i bir dengeleme aracı olarak kullanmasına yol açtığı” kaydedildi. Bu tercihin ideolojik değil, “Washington’a bağımlılığı azaltma ve manevra alanı açma stratejisi” olduğu vurgulandı.

“Mutlakiyetçi baskı geri teper”

Analizde şu uyarı yer aldı: “Görünüşte cazip olan hegemonya politikası, uzun vadede kendi kendisinin en büyük düşmanı haline gelir. Devletler itilip kakılmaktan hoşlanmaz ve zamanla ortaklarını değiştirebilir.”

Bu nedenle Trump’ın sürekli baskı ve tehdit yerine “satıcı içgüdülerini kullanması” tavsiye edilen analizde, Washington’ın Çin’le rekabetinde başarılı olmak istiyorsa Latin Amerika ülkelerine “Karşılıklı çıkar sağlayan anlaşmalar, daha fazla yatırım, istihbarat iş birliğini güçlendiren teklifler” sunması gerektiği ifade edildi.

Son olarak şu değerlendirme yapıldı:

“Bir devlet, ABD’nin taleplerini harfiyen yerine getirmiyor diye tüm ilişki rafa kaldırılmamalıdır. Hele ki bu ilişkiler Amerika’nın kendi arka bahçesinde geçerliyken.”