
YDH- El-Ahbar yazarlarından Muhammed Hacavi, Tahran ile Washington arasındaki esas sorunun arabulucunun varlığı ya da yokluğu olmadığını; asıl meselenin ABD’nin uranyum zenginleştirme programının durdurulması ve İran’ın savunma kapasitesine yönelik kısıtlamalar gibi aşırı talepleri olduğunu öne sürüyor. UAEA ile yürütülen iş birliği mekanizmasını askıya aldığını duyuran İran’ın sonucu önceden belirlenmiş yapmacık müzakereleri reddettiğini ve ancak gerçekçi temellere dayanan, sonuçları önceden belirlenmemiş müzakereleri kabul ettiğini belirtiyor.
Batılı kaynaklar da dahil olmak üzere bazı yayın organlarında yer alan ve ABD Başkanı Donald Trump’ın, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’a “İran ile ABD arasında arabuluculuk yapmak ve iki taraf arasında bir anlaşmaya varmak için diyaloğu yönetme” görevini verdiği yönündeki iddialara rağmen, Tahran bu iddiaların “tamamen asılsız” olduğunu savundu.
Tahran yönetimi, söz konusu iddiaların özellikle nükleer meseleye ilişkin anlaşmazlıkların çözümüne yönelik diplomatik süreci engellemek amacıyla ortaya atıldığını ve kendisini bu sürecin önünde engelleyici bir taraf olarak göstermek istediğini vurguladı.
El-Ahbar’a konuşan bilgili bir İranlı diplomatik kaynak, konuyla ilgili son haberlerin “%100 asılsız” olduğunu vurgulayarak, bu tür söylemlerin “anlaşmazlıkları çözmek için birden fazla diplomatik girişim ve arabuluculuk olduğunu ima ederek, İran’ın bu girişimlere karşı çıktığını ve dolayısıyla engelleyici taraf olduğunu gösterme niyetinde” olduğunu ifade etti.
Kaynağa göre, mevcut koşullar altında Tahran ve Washington arasındaki esas sorun, arabulucunun varlığı ya da yokluğundan ziyade, uranyum zenginleştirme programının durdurulması ve İran’ın savunma kapasitesine yönelik kısıtlamalar gibi aşırı Amerikan talepleri. Bu iki temel şart, karşılıklı saygıya dayalı ve dengeli bir anlaşmaya varmayı amaçlayan diplomatik sürecin başlamasını engelliyor.
Riyad’daki İran Büyükelçiliği’ne yakın bir diğer kaynak da el-Ahbar’a yaptığı açıklamada, “Bazı tarafların iddia ettiği gibi, Suudi Arabistan, Tahran ile Washington arasındaki arabuluculuk konusunda, Muhammed bin Selman’ın Washington ziyareti öncesinde veya sonrasında İran’a herhangi bir mesaj göndermemiştir.” ifadesini kullandı.
Aynı kaynak, İran Cumhurbaşkanı Meşud Pizişkiyan'ın Suudi Veliaht Prensi’ne gönderdiği ve İran Hac Örgütü Başkanı tarafından iletilen son mesajın “kesinlikle hiçbir siyasi meseleyle bağlantısı bulunmadığını, yalnızca hacıların durumuyla ilgili olduğunu” belirtti.
Ayrıca, bu bağlamda dikkat çekici olanın, Suudi yetkililerin söz konusu iddialara ilişkin yayınlanan açıklamaları ne doğruladıkları ne de yalanladıkları; bunun ise tüm meselenin asılsız olduğunu gösterdiği vurgulandı.
Trump yönetiminin geçen Ocak ayında göreve başlamasından bu yana, İran ve ABD, Umman Sultanlığı’nın arabuluculuğunda nükleer meseleye ilişkin beş tur müzakere gerçekleştirdi. Ancak, Amerikalıların da katıldığı İsrail’in geçen Haziran ayında İran’a yönelik askeri saldırısı ve İran’ın nükleer tesislerinin imhasına ilişkin girişimleri, bu süreci fiilen durdurmuş ve o tarihten beri iki taraf arasında hiçbir görüşme gerçekleşmedi.
Benzer bir bağlamda, İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Laricani, son açıklamalarında ülkesinin ABD ile müzakerelere yönelik politikasını net biçimde özetleyerek, İran’ın sonucu önceden belirlenmiş her türlü müzakereyi reddettiğini özellikle vurguladı.
Dün İslamabad ziyareti sırasında konuşan Laricani, “Amerikalılar kendilerini tüm küresel gelişmelerin dönüm noktası olarak göstermeye çalışıyorlar; ancak bu bir kendini kandırmaca.” ifadesini kullandı.
Ardından, “Biz gerçek müzakereleri kabul ediyoruz, yapmacık olanları değil.” şeklinde görüşünü ekledi. Laricani ayrıca, “Müzakereler gerçekçi temellere dayanmalı ve sonuçları başlamadan önce önceden belirlenmemelidir.” diye sözlerine devam etti.
İran ile ABD arasındaki müzakereler tıkanmışken, İran ve Avrupa arasında yenilenen diyaloğun ilk işaretleri ortaya çıkmaya başladı. Bu kapsamda, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, dün Paris’te Fransız mevkidaşı Jean-Noël Barrot ile bir araya gelerek ikili meseleleri, bölgesel gelişmeleri ve İran’ın nükleer programını detaylı şekilde ele aldı.
Bu görüşme, Tahran ile Avrupa üçlüsü (Fransa, Almanya ve İngiltere) arasında, geçen Eylül ayında üç ülkenin İran’a karşı uluslararası yaptırımların geri alınması yönünde attığı adımların ardından artan gerginlik ortamında gerçekleşiyor.
Ayrıca, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulu’nun geçen hafta, üçlü ve Washington tarafından önerilen; Tahran’ı kınayan, zenginleştirilmiş uranyum stokları konusunda daha fazla açıklama talep eden ve müfettişlerin bombalanmış tesislere erişimine izin veren kararını onaylamasının hemen ardından gerçekleşti.
Bu karar üzerine İran, Batılı ülkeleri uluslararası kurumları kendisine karşı istismar etmekle suçlayarak, Kahire’de UAEA ile iş birliğinin yeniden başlaması konusunda varılan anlaşmanın sona erdiğini ilan etti.
Çeviri: YDH