ABD Özel Temsilcisi: “Ortadoğu'da Balkanlaşmayı biz yarattık”

06 Aralık 2025

ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack, Cuma günü yayımlanan kapsamlı bir şekilde, Birleşik Arap Emirlikleri merkezli IMI Media Group’a verdiği ve The National gazetesinin internet sitesinde yayımlanan röportajda konuştu.

YDH- ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, The National gazetesine verdiği geniş kapsamlı söyleşide, Washington’un onlarca yıldır izlediği Ortadoğu politikasını yorumladı.

Barrack, Irak’ın parçalanmasından ABD’nin İran, Lübnan, Suriye ve İsrail’e yönelik tutumuna kadar uzanan analizlerinde, geleneksel diplomatik söylemin ötesine geçen açık ve doğrudan ifadeler kullandı.

Yanlış hesaplamalarla şekillenmiş Amerikan stratejisinin, bölge üzerinde hâlâ etkisi süren ağır jeopolitik sonuçlar doğurduğunu söyledi.

Irak’ı, “bir daha asla yapılmaması gerekenlerin en somut örneği” olarak niteleyen Barrack, süreci yüksek maliyet, siyasal bölünme ve İran’ın güç kazanmasıyla sonuçlanan bir hata zinciri olarak özetledi:

“Yaklaşık üç trilyon dolar harcandı, 20 yıllık felaket bir tarih yaşandı, birkaç yüz bin insan hayatını kaybetti ve sonunda ortada hiçbir şey kalmadı.”

Barrack’a göre ABD, Sünni-Şii-Kürt ayrışmalarıyla şekillenen Irak gerçekliğine “cumhuriyet benzeri” bir model dayatmaya çalıştı; bu girişim ise kısa sürede Balkanlaşmaya yol açtı:

“Bir tür Bağdat federalizmi kuracağız dedik; ardından özerk bir Kürt devleti yarattık. Suriye’de de SDG ve YPG ya da PKK üzerinden benzer bir yapı oluşturduk. Ortaya Yugoslavya benzeri bir Balkanlaşma çıktı.”

Bu parçalı düzenin İran için elverişli bir boşluk yarattığını vurgulayan Barrack, “İran bu boşluğu doldurdu. Milislerin fiilen parlamentonun üzerinde güç sahibi olduğu, çarpık bir yapı kurduk” dedi.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’ye ilişkin değerlendirmelerde de sistem eleştirisini sürdüren Barrack, Sudani’yi yetkin bir lider olarak tanımladı ancak etkin biçimde yönetmesine fırsat tanınmadığını söyledi:

“Çok iyi bir başbakan ama sıfır gücü var. Koalisyon kuramıyor; çünkü Haşdi Şaabi ve benzeri unsurlar sahayı kilitlemiş durumda.”

Bölgedeki son izlenimini iki kelimeyle özetleyen Barrack, manzaranın “kaos, mutlak kaos” olduğunu ifade etti.

Irak, Suriye, Lübnan ve Mısır’da karar alma süreçlerinin, yıkıcı aktörler tarafından sürekli istismar edildiğine işaret etti.

Yeni Suriye yönetiminin de benzer baskılar altında geçiş sürecini istikrara kavuşturmaya çalıştığını söyleyen Barrack, ABD’nin bölgeye dönük angajmanının neredeyse tamamen terörle mücadeleyle sınırlı kaldığını belirtti:

“Bu başkan açıkça söyledi: sahada asker yok, yeni para yok. Hiçbir zaman işe yaramamış bir formül için Amerikan hayatlarını riske atmayacağız.”

İran’ın Irak’ı vazgeçilmez bir stratejik alan olarak gördüğünü belirten Barrack, “Irak için büyük bir mücadele veriyorlar. Ellerinde kalan son koz bu” dedi.

Lübnan kökenli eski bir gayrimenkul yatırımcısı olan Barrack, Trump yönetiminin İran’ın tartışmalı nükleer programına ilişkin gerçek bir diyaloğa girmesini istediğini ve Tahran’ın bir anlaşmaya varma sürecini geciktirdiğini düşündüğünü söyledi.

ABD-İran ilişkilerine yönelik soruya ise Washington’un müzakereye kapalı olmadığını, ancak zaman kazanma taktiklerine de izin vermeyeceğini vurgulayarak yanıt verdi:

“Başkan gerçek görüşmelere açık. Eğer İran zenginleştirme faaliyetlerini ve vekil örgütleri finanse etmeyi bırakmayı konuşmak isterse, çözüm yolu buradan geçer. Ancak onu sadece diyalog süsü altında oyalamak artık mümkün değil. Eğer İranlılar bu yönetimin zenginleştirme faaliyetleri ve vekil güçlerin finansmanını durdurma konusundaki söylediklerine kulak vermek isterse, çözüm budur.”

Lübnan’a dair değerlendirmelerinde daha duygusal bir ton kullanan Barrack, ülkeyi “tamamen başarısız bir devlet” olarak tanımladı.

Yüksek borç yükü, felç olmuş finans sistemi ve mezhepsel bölünmeler nedeniyle karar alma mekanizmalarının tıkandığını belirterek, “Diğer mezhepsel grupların onayı olmadan kimse tek başına karar alamıyor” dedi.

Hizbullah konusunda ise ABD’nin örgütü terör yapılanması olarak gördüğünü ancak Lübnan’da aynı zamanda bir siyasi aktör olarak varlık gösterdiğini kaydetti:

“Şii kesim süreçte yoksa hükümet de adım atamıyor.”

Lübnan Ordusu’nun Hizbullah’ı zorla silahsızlandırmasının gündemde olmadığını ise özellikle vurguladı.

İsrail-Lübnan hattında temasların sürdüğünü doğrulayan Barrack, “Görüşmeler yapıldı, şimdi yeni bir diyalog başlıyor” dedi. Washington’un mesajını net biçimde aktardı:

“Lübnan, İsrail’le doğrudan konuşmak zorunda. Tel Aviv'e gidip oturmanın ve bir görüşme yapmanın zamanı geldi. Buna bir son verme vakti.”

2024 tarihli “Çatışmaların Durdurulması” mekanizmasını ise gerçekçi bulmadığını; daha ilk günden işlemez hâle geldiğini söyledi. Bununla birlikte, Şii aktörleri dışlamayan kapsayıcı bir uzlaşmanın mümkün olabileceğini kaydetti.

Suriye-İsrail görüşmelerine ilişkin değerlendirmesinde Barrack, “Suriye tarafı açısından yakınız” ifadesini kullandı:

''Suriye çok zor bir durumda ilerlemek konusunda iyi bir iş çıkarıyor. Çözümün bir parçasının İsrail ile bir anlaşma olduğunu biliyorlar. Bize karşı tavırları tamamen işbirlikçi oldu. Onlardan istediğimiz her şeyi yapıyorlar. İsrail’e doğru her gün biraz daha yakınlaşıyorlar. İsrail henüz güvenmiyor, bu yüzden onlar biraz daha yavaş.''

Son olarak “rejim değişikliği” doktrinine dair bir değerlendirme yapan Barrack, bu yaklaşımın hiçbir zaman işe yaramadığını belirtti:

“1946’dan bu yana 93 darbe yaşandı ve hepsi başarısız oldu.”

ABD’nin artık bu doktrinden vazgeçtiğini ve dönüşümlerin bölge aktörlerine bırakıldığını söyleyen Barrack, sözlerini şu metaforla tamamladı:

“İsrail neden işi bitirmek istemedi? Bence hikâye henüz bitmedi. Siz beşinci bölümdesiniz; önümüzde daha beş bölüm var.”

Barrack, Türkiye’nin Rus yapımı S-400 hava savunma sistemlerinden vazgeçme yönünde ilerlediğini de sözlerine ekledi.

Ankara’nın S-400 satın alımı, ABD’nin Türkiye’nin Washington’un en gelişmiş savaş uçağı olan F-35’leri tedarik etmesini engellemesine yol açmıştı. Barrack, “Bu meselelerin önümüzdeki dört ila altı ay içinde çözüleceğine inanıyorum,” öngörüsünde bulundu.

Bloomberg editörü Paul Wallace’ın etkinlik sırasında Ankara’nın Rus S-400 sisteminden vazgeçmeye yaklaşıp yaklaşmadığı yönündeki sorusuna Barrack, “Evet,” yanıtını verdi.

NATO, Türkiye’nin S-400 sistemini F-35 savaş uçaklarıyla birlikte kullanması halinde Rusya’nın kritik istihbarat elde edebileceğini belirtmişti.

2024 yılında İsrail, ilave F-35 alımına yönelik bir anlaşma imzalamış ve toplam hava filosunu 75 uçağa çıkarmıştı. Geçtiğimiz ay ABD Başkanı Donald Trump, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Beyaz Saray ziyareti sırasında, Suudi Arabistan’a sayısı açıklanmayan miktarda F-35 satılması konusunda anlaşmaya varmıştı.

Ancak Suudi Arabistan’a teslim edilecek F-35 uçaklarının, İsrail’in bölgedeki niteliksel askeri üstünlüğünü korumak amacıyla en ileri teknoloji özelliklerle donatılmayacağı vurgulanıyor.

Büyükelçi Barrack ayrıca, Trump ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında, Trump’ın ikinci başkanlık dönemi için Ocak ayında Beyaz Saray’a dönüşünden bu yana iki ülkeyi birbirine daha da yakınlaştıran bir “bromance” (yakın dostluk) bulunduğunu ifade etti.