
YDH- ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye ile Lübnan Özel Temsilcisi Tom Barrack, dün Tel Aviv’de İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile kritik bir görüşme gerçekleştirdi.
Gergin bir atmosferde geçen bu ziyaret, Barrack için hayati önem taşıyor; sonuçları, onun görev süresinin geleceğini büyük ölçüde şekillendirebilir.
Bazı göstergeler, özellikle ikinci ihtimalin ağırlık kazandığını işaret ediyor. Gündemdeki üç ana başlık -Suriye, Lübnan ve Türk-İsrail ilişkileri- son derece hassas konular olarak öne çıkıyor.
Ziyaretin zamanlamasıyla birlikte, dördüncü, daha kişisel bir gündem maddesi de ön plana çıkıyor: Barrack, Netanyahu’yu sakinleştirmeyi ve böylece diğer üç kritik dosyanın ilerlemesini sağlamayı amaçlıyor.
Son bir haftada Netanyahu ile ilişkisi belirgin biçimde gerilen Barrack, İsrail’i Ortadoğu’daki tek demokrasi olarak tanımayı reddetmesiyle bu krizi tırmandırdı. Netanyahu ise karşılık olarak Barrack’ı Türkiye’nin “anlaşma yapıcısı” olarak nitelendirdi.
Bu ziyaretin zamanlaması, Netanyahu için bir kurtarıcı simgesi niteliğinde; çünkü Başbakan, bu fırsatı kullanarak dava sürecinin ertelenmesini talep etti.
İsrail Kanal 12, Barrack’ın gelişini önceden duyurarak ziyaretin amacını “İsrail’in Suriye ve Lübnan’daki gerilimi tırmandırmasını engellemek” olarak açıkladı.
Tel Aviv ile Washington arasında gerilimi tırmandırma konusunda ilk aşamada görüş ayrılığı bulunurken, ikinci aşamada durum farklı gelişebilir.
İsrail Yayın Kurumu ise ziyaretin esas hedefinin, Tel Aviv’in ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçiş hazırlıklarını değerlendirmek olduğunu duyurdu.
Bu aşama, Hamas’ın askeri kapasitesini ortadan kaldırmayı ve Gazze Şeridi’nde alternatif bir otorite oluşturmak üzere uluslararası bir istikrar gücü kurmayı öngören ABD planını kapsıyor.
Suriye meselesi, Barrack’ın birkaç gün önce “Suriye ile İsrail arasındaki uçurumun hâlâ geniş olduğunu” söylemesine rağmen “bu uçurumu daraltmak için çalışacağına” dair verdiği söz nedeniyle önemini koruyor.
ABD Büyükelçisi, özellikle geçen ay Kuneytra kırsalındaki Beyt Cinn’de yaşanan olaylardan sonra iki taraf arasındaki artan gerilimi düşürmeye gayret edecek.
Ayrıca, Trump’ın iki taraf arasında kapsamlı bir barış sürecinin önünü açacak “güvenlik anlaşması” vizyonunu hayata geçirmeye çalışacak.
Batılı kaynaklar, Netanyahu’nun bu ayın 27’sinde Washington’a yapacağı ziyaret sonrası Suriye-İsrail müzakerelerinin Beyt Cinn öncesi seviyesine dönme olasılığını gündeme getiriyor. Diğer yandan, Trump’ın bu ziyaretle eş zamanlı yeni bir girişim başlatabileceği de iddia ediliyor.
Washington ile Tel Aviv, Lübnan konusunda genel hatlarıyla aynı çizgide buluşuyor. Her iki taraf da Lübnan devletinin güç kullanımındaki tekelini kabul etmekle birlikte, bu hedefe ne zaman ve nasıl ulaşacakları konusunda ayrışıyor.
Tel Aviv, bu amaca askeri müdahaleyle varılması gerektiğine inanırken, Washington Lübnan’daki iç dinamikler nedeniyle bu seçeneği şimdilik ertelemeyi tercih ediyor.
Ancak Suriye konusunda varılacak anlaşmaların olumlu sonuç vermesi halinde, bu ziyaret sırasında askeri seçeneğin onaylanması ya da en azından ima edilmesi mümkün görünüyor.
İsrail-Türkiye ilişkileri ise Suriye meselesiyle ve Gazze’deki Amerikan planıyla yakından bağlantılı olması nedeniyle en karmaşık dosya olarak öne çıkıyor. Bu alanda elçinin kayda değer bir ilerleme kaydetmesi zor görünüyor.
Tel Aviv, Türkiye’nin Suriye’deki etkisini sınırlandırmaya kararlı; aynı zamanda Gazze’de konuşlandırılması planlanan uluslararası güçlerde Türk askeri varlığına kesinlikle karşı çıkıyor. Bunun temel gerekçesi, Ankara ile Hamas arasındaki ilişki.
İsrail Yayın Kurumu’nun, Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar’dan aktardığına göre, bu ilişki Ankara’yı böyle bir rol üstlenmeye “yetersiz” kılıyor.
Sonuç olarak, ABD elçisinin Suriye, Lübnan ve Türkiye dosyalarında büyük bir atılım yapması zor görünüyor. Bu kritik meseleler, Trump ve Netanyahu’nun ay sonundaki Washington görüşmesine ertelenmiş durumda.
Bu nedenle Barrack’ın Tel Aviv ziyaretindeki en önemli görevi, Netanyahu’nun, özellikle Trump’ın güven duyduğu Gazze’deki “ikinci aşama”yı tamamlama sürecinde aktif bir ortak rol üstlenmeye istekli olup olmadığını ölçmek olacak.
Bu bağlamda, Barrack’ın Norveç Komitesi tarafından kendisine verilen “barış yapıcı” sertifikası ve barış sürecindeki rol hayali de ziyaretin kişisel ve diplomatik boyutlarını şekillendiriyor.