YDH-Amerikalı ünlü diplomat Dennis Ross’un Washington Post için kaleme aldığı "“Hamasistan” Hayaleti: Gazze’deki İslamcı kazanımlarla başa çıkmak için daha fazla şey yapılmalı" başlıklı yazıda Hamas’ın Gazze’de kontrolü ele geçirmesi analiz ediliyor.
Son zamanlarda Kudüs ve Ramallah’ta yapılan, her iki tarafta da tanık olduğum günler süren tartışmalarda, bu tartışmaların doğasından ötürü şaşkına döndüm. Gariptir ki bu barış sürecindeki çıkmazdan veya Arapların barış teşebbüsünden ileri gelmiyordu. Bunun sebebi Gazze’deki Filistinli örgütlerin – Hamas ve Fetih – arasındaki çatışmadan ve Gazze’nin gerçekten de çoktan İslamcılara kaybedilip kaybedilmemiş olduğu sorusundan kaynaklanıyordu. İsrailliler de Filistinliler de Gazze’nin dönüşümünün sonuçları, kendi ifadeleriyle “Hamasistan” konusunda endişeleniyorlar.
Ama herkes Gazze’nin kaybedildiğini düşünmüyor. Bazıları, İsrail’in Gazze’de Hamas’la savaşması için Fetih güçlerini silah ve mühimmatla desteklemesi gerektiğini söylüyor. Ayrıca Filistinliler ve İsraillilerin, Hamas’ın Gazze’ye uzanan Sina’daki tüneller vasıtasıyla kaçak silah ve para almasını engellemek için Mısır’ın daha fazla şey yapması gerektiğini söylediğini işittim.
Fakat Fetih’in silahlandırılması gerektiğini savunan her Filistinli ve İsrailli’den, artık bu durumda yapılacakların herhangi bir değişiklik yaratmayacağı şeklindeki karşıt görüşünü de duydum. Genel görüş, Hamas’ın Fetih’in Gazze’de sahip olduğu bütün kilit güvenlik noktalarına saldırmasının kasti bir plan olduğu yönünde ve şimdi Fetih güçlerinin bölgede çok az komutanı var.
Konuştuklarımın hepsi Gazze’nin İslamcıların yerleşim bölgesi olmasının sonuçlarından endişe duyuyor. Bunun Ortadoğu’da diğer İslamcılara bir ilham kaynağı olacağını ve her türden İslamcılara yeni bir sığınak sağlayacağını görmekteler. Hatta bunun iki-devletli bir çözüm ihtimalinin sonu manasına geleceğinden korkuyorlar. Çoğu kişi Hamas’ın İsrail’le barışı kabul etmeyeceğine inandırılmış durumda.
İlginçtir ki, İsrailliler ve Filistinliler, Gazze’nin başarısız bir devlete dönüşmesinin tehlikeleri konusunda hemfikirler. Hiç kimse izolasyonun ve kontrol altında tutmanın- veya böyle bir gelişmeye nasıl cevap verilmesi gerektiği hususunda açık fikirlere sahip olmanın kolay olacağını düşünmüyor. İsrailliler hemen herkesin silahlı olduğu yoğun nüfuslu bu bölgeye, tıpkı bir İsraillinin bana dediği gibi “kendi Bağdat”larına girme isteği seslendirmiyor. Ama çok az İsrailli Gazze’den ateşlenen füzelere müsamahaya devam edebileceklerini hissediyor. Vardıkları sonuç şu: Eğer Mısır daha kararlı davranmazsa, İsrail Mısır sınırlarında konuşlanarak daha büyük ve etkili silahların kaçakçılığına engel olmak zorunda kalabilir.
Filistinliler için en dikkat çekici sonuç Hamas’ın Gazze’de kazandığı yoldan Batı Bloğu’nda kazanamamasının önemi. Korku en güçlü tetikleyici, belki de Fetih’in Hamas’la olan mücadelesine köstek olan kişisel düşmanlıkların üstesinden gelmeye yetecek kadar hem de. Fetih’in genç muhafızlarında (ve Fetih’in üçüncü ve dördüncü nesilden aktivistlerinde) tekrar Fetih’in damgasını vurmak amacıyla, kendilerini temelden organize etme yönünde yeni bir istek gördüm.
Bölünmüşlüklerinden, eski muhafızların yolsuzluklarından ve Filistin halkının ihtiyaçlarına cevap verme kapasitesinde olamadıklarından dolayı seçimleri kaybettiklerini biliyorlar. Fetih’in Batı Şeria’yı muhafazaya devam etmek istiyorsa; sadece sözle değil, fiilen de yeni hizmetler ve programlar sunmasının zorunlu olduğu bilincinin tekrar uyandığını gördüm.
Bazılarından şu ilginç öneriyi duydum: Batı Şeria’nın çalışmasına müsaade edilsin –sosyal, ekonomik ve kurumsal olarak- sonra Gazze’nin başarısızlığına karşı, -ki burada fonksiyonel işsizlik oranı yüzde 70’e yakın- kendi modelimizin başarısını gösterelim. Hamas’ın işlevsiz, kanunsuz bir devlet yönetmesine izin verelim. Biz kendimizinkini kurarız. Ürdün ve İsrail’le, en azından ekonomi ve güvenlik hususlarında mutabakata varalım. Ve eğer Hamas hâlâ Gazze’de tutunuyorsa, belki bir “üç-devletli çözüm” gerçekleştirilebilir.
Teorik olarak iyi duruyor; ama işleyeceğinden şüpheliyim. Filistin devleti ve Ürdün arasında ne kadar duyarlı bir birlik oluşursa oluşsun; Gazze’deki başarısız bir devlet, en azından ekonomik olarak istikrarsızlığa yol açar. İsrail sadece ufak bir bölgeyi işgal ederek kaçakçılığı önlemenin kolay olmadığını görecektir. İsrail’in varlığı, tıpkı güney Lübnan’da karşı karşıya gelindiği gibi bir isyanın çıkmasına da davetiye çıkaracaktır. Hiçbir uluslararası güç etkili bir iş kotarmak için yeterince dikkatli ve ciddi değil – Lübnan’a bir bakın.
Ayrıca, Batı Şeria ve Gazze Filistinlileri bölünmek için pek çok nedene sahip olsa da, hâlâ “Filistinli” olarak bir kimlik anlayışına sahipler; Gazze’siz bir Filistin devleti sonu gelmeyen şikâyetlerin ve kurtarımcılığın (irredantizm) kaynağı olacaktır.
Öyleyse ne yapılmalı? Eğer Gazze’de başarısız bir devlet kabul edilmezse, bunu engellemek için şimdi daha çok şey yapmak gerek. Mısır, kaçakçılığı durdurmak için anlaşmalar yaparken, durumu bir milli güvenlik sorunu olarak görmüyor. Mısır entegralini değiştirmek için dikkatleri bu noktaya çekmeliyiz ve en azından Hamas’ın daha fazla cephane ve para toplamasını engellemesi için Mısır’ı harekete geçirtmeliyiz. Eğer Fetih’in Gazze’deki kuvvetlerini güçlendirmek için bir planı varsa, İsrailliler ve Mısırlılarla birleşme yoluyla bunu desteklemeye değer – Gazze’de bir kan gölü oluşturarak değil de, Hamas’ın buraya temelli yerleşmemesi için gözünü korkutma yoluyla.
Fetih’in tekrar damgasını vurmak istediği yerlerde, onunla çalışırken hâmi (kamusal ve özel olarak) olmak Batı Şeria ve Gazze’de makul bir şeydir. Hamas’ın Gazze’de yaptığı şeyler Fetihçiler ve Filistinli bağımsızlar için bir uyarı zili oldu. Şimdi sosyal, ekonomik ve politik olarak mücadele etmek zorunda olduklarını biliyorlar. Bunun için de yardıma ihtiyaçları var. Artık bizim, diğer hâmilerin, Suudilerin ve Körfez ülkelerinin, Fetih’in yeniden oluşumuna yardım etmezsek, gelecekte İslamcıların Filistin meselesini kontrol etmesiyle yüzleşeceğimizin ve ne iki-devlet ne de üç-devletli bir çözümün masada yer almayabileceği gerçekliğine uyanmamızın zamanıdır.
Yazar Dennis Ross Başkan George H.W. Bush’un altındaki, strateji planlaması yürüten Dışişleri Bakanlığı’nın yöneticisi ve Başkan Bill Clinton döneminde özel Ortadoğu koordinatörüydü. Washington Enstitüsü’nün Yakın Doğu Stratejisi danışmanıdır. Yeni kitabının adı Statecraft: And How to Restore America's Standing in the World’dür. (Devlet İdaresi: Ve Amerika’nın Dünyadaki Konumunu Nasıl Restore Edebiliriz).
Çeviren: Ayşe Akan