Ürdünlü uzman: Tahran 12 Gün Savaşı sonrası kimlik krizine sürükleniyor

30 Aralık 2025

Ürdünlü İran uzmanı Dr. Fatıma es-Samadi, 12 Gün Savaşı'nın ardından Tahran'ın derin bir kimlik krizine girdiğini ve rejimin hayatta kalmak için dini söylemden milliyetçi sembollere yöneldiğini belirtti.

YDH - İran siyaseti ve toplumu üzerine çalışmalarıyla tanınan Ürdünlü akademisyen ve araştırmacı Dr. Fatıma es-Samadi, İran'ın Haziran 2025'te Siyonist rejim ile yaşadığı 12 Gün Savaşı'nın ardından ülkenin iç dinamiklerinde yaşanan sarsıcı değişimleri değerlendirdi.

El-Cezire Araştırma Merkezinde kıdemli araştırmacı olarak görev yapan Samedi, Tahran'a yaptığı son ziyaretin ardından el-Ahbar gazetesinden Halil Kevserani’ye verdiği mülakatta, savaşın İran'daki siyasi akımları birleştirmek yerine kimlik krizini derinleştirdiğine dikkat çekti.

Samedi, İran'ın 1979 Devrimi'nden bu yana en kritik siyasi dönemeçlerden birinden geçtiğini belirterek, hükümetin meşruiyet üretmekte zorlandığını ve hayatta kalma refleksiyle dini söylemlerden tarihsel "Pers milliyetçiliğine kaydığını" iddia etti.

"Savaş içerdeki çatlağı derinleştirdi"

Savaşın İran'daki devrimci kanat ile diğer akımları yakınlaştırıp yakınlaştırmadığı sorusunu yanıtlayan Samedi, sonucun tam tersi olduğunu vurguladı.

İran'daki siyasi çatışmanın özünde her zaman bir "söylem savaşı" olduğunu belirten Samedi, "Savaş, akımlar arasındaki mesafeyi kapatmadı, aksine İran'ın geleceği ve kimliği üzerindeki çatışmayı tırmandırdı" dedi.

Samedi, devrimden sonra sırasıyla "savunma", "yeniden inşa", "reform" ve "köktencilik" söylemlerinin hakim olduğunu, ancak Hasan Ruhani liderliğindeki ılımlı akımın kalıcı bir söylem üretemediğini hatırlattı.

Samedi, "Ilımlı kanat, bağımsız bir kurucu anlatıya sahip değil. Yeni bir devrim veya meşruiyet tasavvuru sunmuyor, sadece mevcut sistem içindeki öncelikleri yeniden düzenlemeye çalışıyor" diye konuştu.

Ruhani ve Zarif’ten "paradigma değişimi" çağrısı

Savaş sonrası dönemde, eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve eski Dışişleri Bakanı Cevad Zarif gibi isimlerin başını çektiği bir grubun, sistemin temelden değişmesi gerektiğini savunduğunu belirten Samedi, bu durumu şöyle açıkladı:

"12 Gün Savaşı'ndan sonra, geçmişte siyasi bir söylem oluşturamayan ılımlı kanat, artık bir 'paradigma değişimi' (paradigm shift) zorunluluğundan bahsetmeye başladı. Ancak buradaki düğüm şu: Bu değişim, büyük ölçüde İslam Cumhuriyeti'nin kendi derisinden çıkması anlamına geliyor."

Samedi, 180 iktisatçı ve akademisyenin Cumhurbaşkanı'na açık mektup yazarak köklü reform çağrısında bulunduğunu hatırlatarak, "Bu değişimi savunanlar, mevcut modelin artık gerçekliğin meydan okumalarına yanıt veremediğini kabul ediyor. Önerdikleri yeni model, siyasi söylemde, ittifaklarda ve meşruiyet kaynağında köklü bir dönüşümü içeriyor" ifadelerini kullandı.

Dini söylemin yerini "korumacı milliyetçilik" alıyor

İran devletinin savaş sırasında ve sonrasında dini sembollerden ziyade, Pers tarihine ve ulusal kahramanlara atıf yapmasını değerlendiren Samedi, bunun basit bir taktikten öte, zorunlu bir strateji olduğunu savundu.

Dini-devrimci söylemin seferberlik gücünü yitirdiğini belirten Samedi, "Milliyetçilik bugün İran'da devrimci ideolojinin yerini almıyor ama o ideolojinin kartlarını daha pragmatik bir vizyonla yeniden karmasında yadsınamaz bir rol oynuyor" dedi.

İsrail saldırılarının İran toplumunda beklenmedik bir "korumacı milliyetçilik" yarattığını vurgulayan Samedi, şu tespitte bulundu:

"İsrail, saldırının İran içindeki hoşnutsuzluğu tetikleyeceğini ve rejime karşı bir ayaklanma başlatacağını umuyordu ancak bu yanlış bir okumaydı. Saldırı, siyasi görüşü ne olursa olsun İranlıları kışkırttı. Halk, sınırları belirlemek için canını feda eden efsanevi okçu Araş-ı Kemangir gibi tarihsel sembolleri hatırlamaya başladı. Milliyetçilik burada sadece yukarıdan aşağıya bir seferberlik değil, kriz anlarında anlam arayan aşağıdan yukarıya sosyal bir dinamik olarak da anlaşılmalı."

Samedi, savaşın ardından devletin toplum üzerindeki baskı mekanizmalarının, özellikle de başörtüsü konusunda fiilen çöktüğünü anlattı. Mahsa Emini olaylarıyla başlayan sürecin savaşla birlikte geri dönülemez bir noktaya evrildiğini belirten Samedi, Tahran sokaklarındaki gözlemini şu sözlerle aktardı:

"İsrail ile yaşanan çatışma sonrası devletin güvenlikçi yaklaşımı nakavt oldu. Bugün İran sokaklarında zorunlu başörtüsü fiilen yok. Tahran'da gezerken İranlı bir arkadaşım, yırtık kot pantolon giyen ve göbeği açık bir genç kızı işaret ederek bana şaka yollu şöyle dedi: 'Bak, rejim değişikliği bu... ve bu fiilen gerçekleşti.'"

Ancak Samedi, ekonomik baskının ve orta sınıfın erimesinin toplumsal öfkeyi canlı tuttuğu uyarısında bulunarak, "Hükümet, İran toplumunun doğası gereği protestocu olduğunu biliyor. Eski denklemle yola devam etmek artık mümkün değil" diye konuştu.

İran'ın "Direniş Ekseni"ne verdiği desteğin iç siyasetteki yansımalarını da değerlendiren Samedi, geçmişteki "Ne Gazze ne Lübnan, canım İran'a feda" sloganlarının savaş sonrası azaldığını belirtti.

Ancak desteğin artık ideolojik bir zorunluluktan ziyade, "ulusal güvenlik ve caydırıcılık" aracı olarak rasyonalize edildiğini söyledi.

Samedi, direniş hareketlerinin sadece birer "devlet aracı"na indirgenmesinin tehlikelerine dikkat çekerek, "Filistin'deki direnişi veya özgürlük mücadelesini sadece bir müzakere kozuna veya bölgesel caydırıcılık aracına dönüştürmek, onun içini boşaltır. Filistin meselesinde salt çıkar odaklı yaklaşım, ahlaki bir iflastır. (Devrim Lideri) Ayetullah Ali Hamenei de bu tehlikeyi fark ederek dış politikada İsrail'e yönelik tutum değişikliği girişimlerine birkaç kez müdahale etti" dedi.

Suriye’de "stratejik sabır" dönemi

Beşşar Esed hükümetinin düşmesinin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen İran'ın Suriye politikasının belirsizliğini koruduğunu belirten Samedi, Tahran'ın yeni duruma "stratejik sabır" ile yaklaştığını ifade etti.

İran'ın Suriye sahasında kaybettiğini kabul ettiğini vurgulayan Samedi, "İranlılar, Suriye sahasında kaybettiklerini kabul ediyor ancak resmi bir anlatı hala yok. Bazıları Ahmed eş-Şaraa hükümetiyle tamamen kopuşu savunurken, karar alıcı merkezlerdeki diğerleri Şam'dan arabulucular vasıtasıyla gelen mesajlardan bahsediyor" dedi.

Samedi, İranlı stratejistlerin zihninde yerleşen en net düşüncenin ise şu olduğunu belirtti: "12 Gün Savaşı çatışmanın bir halkasıydı ama sonuncusu olmayacak."