
YDH - Trump-Netanyahu zirvesinin yansımaları gölgesinde Lübnan'da diplomatik trafik hızlanırken, Mısır ve Suudi Arabistan gibi aktörler Lübnan dosyasında ağırlığını koyuyor. Ed-Diyar gazetesi muhabiri İbrahim Nasruddin'in değerlendirmesine göre iç siyasette Cumhurbaşkanı Jozef Aun, Başbakan Nevaf Selam ve Meclis Başkanı Nebih Berri kendi konumlarını tahkim etmeye çalışırken, Hizbullah'ın bölgesel rolünden vazgeçip "Lübnan odaklı" daha gerçekçi bir savunma stratejisine yöneldiği görülüyor. Ancak İsrail'in Somaliland hamlesi ve Türkiye ile yaşanan gerilim gibi bölgesel riskler sürerken, Mısır ile imzalanan doğalgaz anlaşması Lübnan'ın enerji ittifaklarındaki geleceğine dair stratejik soru işaretleri barındırıyor.
Trump-Netanyahu zirvesinin bölge ve Lübnan üzerindeki yansımaları beklenirken, Lübnan içindeki taraflar önümüzdeki aşamaya hazırlık amacıyla kartlarını yeniden karmaya başladı.
Ancak kesin olan şu ki, Lübnan dosyası düzeyinde bir şeyler hareketleniyor. Yine de bölgesel karmaşa ve ABD'nin Ortadoğu'nun siyasi -ve belki de coğrafi- haritasını yeniden düzenlemeye yönelik stratejisindeki belirsizlik nedeniyle, sürecin "akıbeti" hakkında kesin bir yargıya varmak mümkün değil; sonu henüz muğlaklığını koruyor.
Diplomasi ile tırmanan gerilim fırtınası arasındaki bir yarışı andıran süreçte, geçtiğimiz birkaç saat dikkat çekici bir diplomatik hareketliliğe sahne oldu.
İran'ın Riyad, Doha ve Abu Dabi ile gerçekleştirdiği temaslarda Lübnan, görüşmelerin "ana gündem maddesiydi". Katar'ın başkentinde Suudi yetkili Prens Yezid bin Ferhan, Lübnan dosyasını Katar Emirlik Divanı'ndan üst düzey yetkili Muhammed bin Aziz el-Halifi ile masaya yatırdı.
Kahire ise Lübnan sahasına yönelik himaye ve ilgisi çerçevesinde ileri bir adım attı. Mısırlı yetkililerin Beyrut'a adeta "hacı" gibi akın etmesi ve gerilimi önlemek adına İsrail dahil etkili ülkelerle sürekli temas halinde olmasının yanı sıra, Hizbullah ile iletişim "kanallarını" açması da dikkat çekti.
Tüm bunlara ek olarak, Lübnan'a doğalgaz tedarikini öngören imza adımı, yeni ve umut verici bir yol açtı. Ancak bu adım, gerçeğe dönüşme ihtimaline dair pek çok soruyu da beraberinde getiriyor.
Mesele, Amerikalıların bu dosyaya vereceği tepkiyi ve Mısır gazı üzerindeki "vetonun" kaldırılması karşılığında istenecek bedeli görmeyi gerektiriyor.
Özellikle de aynı boru hatlarına pompalanan İsrail gazı ile Mısır gazının birbirinden nasıl ayrıştırılacağı konusundaki soru işaretleri hâlâ geçerliliğini koruyor.
Bu durum, İran'ın boşluğunu doldurmak için kıyasıya bir mücadelenin yaşandığı varsayılan bölgesel ittifaklar içinde, Lübnan'ın konumu hakkındaki soruları daha da artırıyor.
Yaklaşan iç gündemin başlıklarını, "ritmi ayarlanmaya" çalışılan Litani'nin kuzeyindeki "silahın sınırlandırılması" dosyası ve "ateş topu" Meclis'e intikal eden ve Meclis Başkanı Berri'nin olumsuz karşıladığı "Mali Boşluk" yasası oluşturacak.
Bu atmosferde ABD Büyükelçisi Mişel İsa, dün Lübnanlı bazı yetkilileri ziyaret etti ancak önümüzdeki aşamayı anlamaya yarayacak yeni bir şey sunmadı.
Bu esnada her taraf kendi kartlarını ve önceliklerini yeniden düzenliyor. Konuya aşina siyasi kaynaklara göre, Cumhurbaşkanı Jozef Aun, adımlarını destekleyen uluslararası ve bölgesel atmosferden faydalanarak, bu desteği egemenliğin geri kazanılması ve devlet otoritesinin tüm topraklara yayılması sürecini güçlendirecek somut gerçeklere dönüştürmeye çalışıyor.
Ancak bunu yaparken iç cepheyi sarsacak veya kaosa sürükleyecek herhangi bir çalkantıdan kaçınmayı hedefliyor.
Görevin doğası yüksek risk taşıdığı için Cumhurbaşkanı, başta Ordu olmak üzere güvenlik kurumlarına destek vermeye devam ediyor.
Zira Aun; dönemin başarısının sırrının, seçim müzayedeleri sürecine giren çoğu siyasi gücün dar çıkarlarından uzakta, kurtarma operasyonuna yardımcı olabilecek yegâne güç olan askeri kurumu tahkim etmekte yattığının farkında.
Bu bağlamda Cumhurbaşkanı, dönemin ikinci yılında Cumhurbaşkanlığı makamını korumayı bizzat kendi sorumluluğu olarak görüyor; nitekim ilk yıl, Cumhurbaşkanı'nın Hristiyan tabanında kendi nüfuzları aleyhine siyasi bir ağırlık oluşturmasını istemeyen Hristiyan siyasi güçlerin sistematik hedef göstermelerine sahne olmuştu.
Önde gelen parlamenter kaynaklara göre, Başbakan Nevaf Selam, sokağın nabzını tutmakta başarısız olması ve Sünnileri temsil iddiasını güçlendirecek bir halk desteği yaratamaması üzerine, siyasi hayatını sürdürebilme savaşı veriyor.
Bu nedenle, başta "silahın tek elde toplanması" olmak üzere hassas dosyalardaki tutumu daha gergin ve aşırı görünüyor.
Selam, bu tavrı dış dünyada kendi lehine pazarlayabileceği bir malzeme ve genel seçimlerden sonra Hükümet Sarayı'na dönüşünün bir "kapısı" olarak görüyor olabilir.
Önümüzdeki aylar, tıpkı yükü Meclis'e yıkılan "Mali Boşluk" yasasının onaylanmasında olduğu gibi, tartışmalı hükümet kararlarına gebe olacak. Bu, sıcak dosyalara yaklaşımda kendisini daha şahin gösteren diğer adayların önünü kesmek için sunulan güven mektupları stratejisinin bir parçası.
Zira Selam, "Ebu Ömer" skandalından sonra yerini almak isteyenlerin çokluğunu ve "Devlet Başkanı" (Başbakan) unvanını almak için dolambaçlı ve "alçakça" yollara başvurmaktan çekinmeyeceklerini keşfetti.
Eski Milletvekili Velid Canbolat, "nehir kıyısında" hasımlarının cesetlerinin geçmesini beklerken, Suudi Arabistan'ın ülkedeki Sünni gerçekliğine yaklaşımı ve bunun -eğer zamanında yapılırsa- genel seçimlere yansıması konusundaki belirsizlik nedeniyle Sünni cenahında bir "bocalama" hakim.
Farklı siyasi ve mezhepsel kökenlerden gelen Hizbullah "hasımları", İsrail ile yaşanan son savaşın getirdiği yenilgiyi iç siyasette kullanmak için zamanla yarışıyor.
Hizbullah'ın rolünü aşılamaz bir taraf olarak denklemde sabitleyecek bölgesel ve uluslararası uzlaşılardan ciddi endişe duyuyorlar; oysa onlar Hizbullah ile gerçek bir varoluş savaşı yürütüyor.
Dosyayla ilgili kaynaklara göre, Lübnan Kuvvetleri, Ketaib Partisi, bazı "bağımsızlar" ve kimi Sünni liderler gibi siyasi güçler, dış dünyayı Hizbullah'ın bittiğine ve askeri, siyasi ve sosyal yapısını "kökünden söküp atmak" için ikinci bir şansın olmayacağına ikna etmeye çalışıyor.
Bu yüzden, Hizbullah'ı "teslim olmaya" zorlayacak yeni bir İsrail darbesi gerekse bile geri adım atılmaması gerektiğini savunuyorlar.
(Özgür Yurtsever Hareket'teki atmosfere hakim kaynaklara göre hareket, şaşkın ve seçenekleri konusunda tereddütlü. Bir sonraki genel seçimlerde Lübnan Kuvvetleri'ne karşı vereceği varlık ispatı savaşını bekleyerek, olayların gidişatını izlemek adına "bir adım geride" durmayı tercih ediyor. Bu seçimlerdeki ittifakların "fırsatçılıktan" yoksun olmayacağı da aşikâr.
"Şii İkili" ve özellikle Hizbullah ise dış dönüşümlere ve bunların Lübnan gerçeğine yansımalarına ayak uydurmak için çeşitli düzeylerde "kartlarını" yeniden düzenliyor.
Şii ikiliye yakın kaynaklara göre, savaşın siyasi ve güvenlik açısından yarattığı tüm olumsuzluklara rağmen Meclis Başkanı Nebih Berri, Şiilerin sistem içindeki konumunu sağlamlaştırmayı başardı ve geçtiğimiz yıl boyunca birden fazla savaşı göğüsledi.
Berri, mücadelenin sürdüğünün ve seçim arifesinde çetin geçeceğinin farkında. Ülkenin patlamasını veya yaklaşan tehlikeler-ki sonuncusu Suriye'deki endişe verici gelişmelerdir–-gölgesinde parçalanmasını önlemek adına, herkes için "güvenli bir iniş" sağlamaya çalışarak Cumhurbaşkanı ile verimli bir işbirliğine güveniyor.
Hizbullah'a gelince; bölge ve dünyadaki karmaşık dönüşümlerin gölgesinde, birçok cephede aldığı ağır darbelerden ders çıkararak geçmiş döneme ait eleştirel incelemesini tamamladığı netleşti.
Söz konusu kaynaklara göre, yeni stratejinin izleri Şeyh Naim Kasım'ın konuşmalarından sürülebilir. Kasım, günden güne, direniş fikrine bağlılık ve teslim olmama duruşundan taviz vermeden, daha net öneriler sunuyor.
Ancak Hizbullah'ın işlevinin sınırlarını yeniden çizen yeni bir perspektifle hareket ediyor. Bu perspektif, "Meydanların Birliği" teorisinin sona ermesinin ardından bölgesel rolünden vazgeçerek, Hizbullah'ı yalnızca Ulusal Savunma Stratejisi şemsiyesi altında Lübnan egemenliğini savunan bir direniş gücü olarak konumlandırıyor.
Bu çevrelerin belirttiğine göre, söz konusu dönüşümler basit değil. Hizbullah, yetkililerinin Arap ve yabancı muhataplarıyla yaptığı görüşmelerde bu yeni yaklaşımı pazarlıyor.
Parti, iç ve dış ilişkilerini yeniden kurgulayan, yeni ve farklı temeller üzerinde hem içeride hem de dışarıda uzlaşı "kapılarını" aralayan gerçekçi tasavvurlar sunuyor.
Gelecek yıl Cumhurbaşkanı ile bir "yol haritası" üzerinde anlaşılması, dış koşullar sağlandığı takdirde fikirlerin gerçeğe dönüşmesi için "temel anahtar" olacak. Mısır bu "yolun" taşlarını döşemek için çalışıyor ancak İsrail'in çatışmaların durdurulması anlaşmasının hükümlerine uymasını sağlamak temel bir şart.
Bu sağlandıktan sonra Hizbullah, pozitifliğin en uç sınırına kadar açık olacak.
Lübnanlı tarafların tutumlarındaki bu değişimler, doğu ve güney sınırlarındaki gelişmelerle ve belki de daha ötesiyle bağlantılı. Zira bu olaylar Lübnan'ı yeniden bölgesel dönüşüm "fırtınasının merkezine" yerleştiriyor.
İsrail'in Somaliland'ı tanıma ilanı, bölgede nüfuz sahibi olan çoğu devlet için "kırmızı ışığı" yaktı.
İşgalci rejim Yemen'e ve Afrika Boynuzu'na yaklaşmak istiyor; bu durum onu, Aden Körfezi ve Bab el-Mendeb Boğazı'na kıyısı olan Afrika ülkelerinde hakimiyet için rekabet eden Türkiye ile de çatışma durumuna sokuyor.
Sızan bilgilere göre, İsrail'in Somaliland'ı tanıması, orada askeri varlık oluşturmasının ön hazırlığı niteliğinde.
Fakat bu ilanın zamanlaması, bu ay gerçekleştirilen ve İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs arasındaki stratejik ittifakı pekiştiren üçlü zirveyle ve Lübnan'ı kendi yanına çekmeye çalışan Türkiye'yi kışkırtma arzusuyla bağlantılı görünüyor!
Mısır; Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar'a katılarak İsrail'in bu adımını kınadı. Diplomatik kaynaklara göre bu durum, bölgeyi büyük risklerle karşı karşıya bırakan stratejik bir dönüşüm ve Lübnan da bundan azade olmayacak.
Özellikle Türkiye'nin Suriye'de çok etkin bir taraf olduğu düşünüldüğünde, Lübnan'ın "yanlış" istikamette atacağı herhangi bir adım, Lübnan-Suriye ilişkilerine kaçınılmaz olarak yansıyacaktır.
Bu bekleyiş sürerken, Cumhurbaşkanı General Jozef Aun, ateşkes denetleme komitesindeki Lübnan Müzakere Heyeti Başkanı Eski Büyükelçi Simon Kerem'i kabul etti. Görüşmede, komitenin önümüzdeki 7 Ocak'ta yapılması planlanan toplantısı için yürütülen hazırlıklar ele alındı.
Kaynaklara göre Cumhurbaşkanı, Lübnan'ın tutumundaki değişmezleri yineledi. Müzakere heyetinin, İsrail'in ateşkes anlaşmasını uygulamasıyla ilgisi olmayan konulara çekilmesine izin verilmemesi gerektiğini vurguladı.
Ayrıca, İsrailliler tarafından işgal edilen bölgeler ve Ordunun girmesinin mümkün olmadığı bu mevzilere bitişik alanlar hariç olmak üzere, Lübnan'ın Litani'nin güneyindeki plana bağlılığına dair "eksiksiz" bir dosya sunulmasının önemine değindi.
Cumhurbaşkanı, Ordu Komutanlığı ve Emniyet Müdürlüğü ile yaptığı toplantıda, Lübnan Ordusu ve güvenlik birimlerinin rolünü överek yaklaşan süreçlerin önüne geçti.
General Rudolf Heykel başkanlığındaki Ordu Komutanlığı heyetine hitaben, "Tarih şahitlik edecektir ki; siz Lübnan'ı geçmişte kurtardınız, bugün de kurtaracaksınız. Çünkü siz birilerinin çıkarı için değil, vatanınızın çıkarı için çalışıyorsunuz" dedi.
Bu atmosferin ortasında, Mısır Büyükelçisi Alaa Musa düzenlediği basın toplantısında gerilimin düşürülmesi için çalışıldığını vurguladı.
Musa, Mısır Dışişleri Bakanı'nın dosyayla ilgili tüm temel taraflarla yoğun temaslarda bulunduğunu, daha fazla çabayla bir sonuca ulaşılabileceğini ve önümüzdeki dönemde gerilimin azalmasını umduklarını belirtti.
Mısır Petrol ve Madeni Kaynaklar Heyeti Başkanı Kerim Bedevi ve beraberindeki heyetin Baabda ve Ayn et-Tine'yi ziyaret etmesinin ardından, Başbakan Nevaf Selam, Lübnan'ın elektrik üretimi için ihtiyaç duyduğu doğal gazı karşılamak üzere Mısır ve Lübnan arasında imzalanan mutabakat zaptına himaye etti.
Washington'un Mısır gazının Lübnan'a ulaşmasına onay vermesi halinde, bu formülün 4 ay içinde netleşmesi bekleniyor.
Fakat bu anlaşmanın, Lübnan devletinin Mısır ayağında İsrail'in de yer aldığı bölgedeki gaz ittifaklarına gelecekteki katılımına dair bir ilk işaret olup olmadığına ilişkin soru işaretleri de gündemdeki yerini koruyor.
Çeviri: YDH