
YDH- El-Ahbar'dan Muhammed Hacavi, İran’ın son dönemde gerçekleştirdiği üçlü uydu fırlatma operasyonunu merkeze alarak, bu başarının teknik, stratejik ve jeopolitik boyutlarını tartışıyor.
İran uzay endüstrisi, iki gün önce Rusya’nın Vostoçni üssünden aynı anda üç yerli üretim uydu olan “Zafer-2”, “Paya” (Tolu-3) ve “Kevser 1.5”i uzaya fırlatarak stratejik bir adım attı. Uydular, Soyuz roketiyle Dünya yüzeyinden yaklaşık 500 kilometre yükseklikteki yörüngeye başarıyla yerleştirildi; bu olay, “İran uzay endüstrisi tarihindeki en stratejik fırlatma” olarak nitelendirildi.
Bu, teknik bir başarının ötesine geçerek İran’ın uzay teknolojisinde göreceli öz yeterliliğe ulaşma yolundaki uzun yolculuğunda bir dönüm noktası teşkil ediyor ve özellikle Rusya ile olan uluslararası iş birliğinin gelişimini ortaya koyuyor. Zafer-2 uydusu, İran’ın en eski uydu projelerinden biri olan Zafer’in geliştirilmiş bir versiyonudur ancak fırlatılması son yıllarda birçok engel ve gecikmeyle karşılaştı.
Bu uydu, uzaktan algılama amacıyla tasarlanmış olup yaklaşık 113 kilogram ağırlığındadır ve ekipmanının kullanım ömrü bir buçuk yıldır. Kriz yönetimi, sınır izleme, çevre takibi ve genel şehir planlaması ile altyapıyı destekleme gibi alanlarda Dünya’yı fotoğraflamak için kullanılır.
Zafer-2’ye ek olarak, Paya uydusu, geleneksel uzaktan algılama görevlerinin ötesine geçerek öncelikle hassas tarım, yeşil alanların sağlığının değerlendirilmesi, su kaynaklarının analizi ve çevrenin izlenmesine odaklanmaktadır.
Bu uydu, İran’ın teknolojik olgunluğunu simgelemekte; kuantum iletişimi de dahil olmak üzere yeni uzay deneylerine ev sahipliği yapacağı belirtilmiş ve gerçekleşmesi halinde İran, dünya çapında yalnızca sınırlı sayıda uzay gücünün tekelinde olan alanlara girmiş olacak.
Kevser-1.5 uydusu ise, tamamen pratik uygulamalardan önce bile yerli uydu platformlarının geliştirilmesi ve istikrara kavuşturulmasında önemli bir rol oynamakta, yeni sistemler için bir test alanı işlevi görmektedir.
Son fırlatmanın önemini kavrayabilmek için İran uzay programının tarihsel sürecine dönmek faydalı olacaktır. Yaklaşık 18 yıl önce Tahran, Ümid gibi uyduları fırlatarak ve Simurg gibi yerli fırlatma araçları geliştirerek uzaya bağımsız erişimin yolunu açtı. Ancak teknik ve ekonomik kısıtlamalar ile yaptırımlar, daha yüksek yörüngelere ulaşma ve daha ağır yükler taşıma konusunda sürekli engel teşkil etti.
İran’ın güneydoğusundaki Çabahar uzay üssü, ülkenin “fırlatma bağımsızlığı” stratejisinin sembolü olsa da, ülkenin füze programının tüm taleplerini karşılayamıyor. Zafer-2 ve Paya dahil olmak üzere uydu fırlatmalarındaki uzun gecikmeler, kısmen yabancı fırlatma aracı tedarikçileriyle yaşanan sorunlardan kaynaklanmaktadır.

Sadece yerli geliştirmeye güvenmek, dış yeteneklerden yararlanmadan uzay programının ilerlemesini fiilen dondurabilir görünmektedir. Bu nedenle fırlatma için Soyuz roketinin seçilmesi ve Rus uzay altyapısının kullanılması, geri çekilme değil; teknik ve zamansal engelleri aşmak için pragmatik bir karardır.
Böylece, Şubat 2024’te Pars-1 uydusunun fırlatılmasıyla yeni bir aşamaya giren İran ve Rusya arasındaki uzay iş birliği, Pazar günkü üçlü fırlatma ile farklı bir nitelik kazandı. Modern Vostoçni Uzay Üssü’nün birden fazla uydu fırlatmak için kullanılması ve yüksek düzeydeki teknik koordinasyon, Batı baskısı karşısında iki ülke arasındaki karşılıklı güveni ve çıkar uyumunu ortaya koymaktadır.
Bu iş birliği, İran’a uygulanan teknolojik yaptırımların getirdiği bazı sınırlamaları hafifletirken, Rusya’nın hassas İran projelerinde stratejik ortak olarak konumunu güçlendirmektedir. Uzun vadede bu tür bir iş birliği, uydu geliştirme ve keşif projelerine daha derin katılımı ve hatta gelecekte uzay istasyonları konusunda iş birliğini mümkün kılabilir.
Mevcut koşullar altında, bu fırlatmanın teknoloji sektörünün ötesine uzanan etkileri bulunmaktadır. Yurtiçinde bağımsız uzaktan algılama verilerinin elde edilmesi, İran’ın dış pazarlara olan bağımlılığını azaltabilir ve su kaynakları yönetimi, tarım, petrol, doğalgaz ve afet yardımı gibi alanlarda somut ekonomik ve stratejik faydalar sağlayabilir.
Güvenlik cephesinde ise bağımsız uzay gözetleme yeteneklerine sahip olmak, istihbarat toplama ve ulusal egemenliği güçlendirme açısından hayati öneme sahiptir. Sosyal ve siyasi düzeyde ise bu başarı, yaptırımlar altında teknolojik direnci ve ilerlemeyi simgeler ve ulusal gururu pekiştirir.
Dahası, İran’ın uzay programı, füze programıyla iç içe geçmiş olarak değerlendirilebilir; zira güçlü motorlar, hassas güdüm sistemleri, ısıya dayanıklı yapılar ve yük yerleştirme yetenekleri gibi temel uydu fırlatma teknolojileri, uzun menzilli ve hatta kıtalararası balistik füzelerin geliştirilmesinde doğrudan kullanılmaktadır.
Bu nedenle Batı’nın ve özellikle İsrail’in bakış açısından, İran’ın herhangi bir uydu fırlatması sadece bir uzay başarısı değil, aynı zamanda füze cephaneliğinin menzilini, doğruluğunu ve güvenilirliğini artırabilecek ikili teknolojilerin entegrasyonu ve test edilmesine yönelik bir adımdır.
Çeviri: YDH