YDH-İran’ın Türkiye ve Kürt meselesi uzmanlarından Muhammed Hadi, sitemiz için kaleme aldığı Kerkük sorunuyla ilgili yazısının bu bölümünde Amerika’nın Kerkük konusundaki tutumunu analiz ediyor.
Amerika ve Kerkük
1991 yılından bugüne ABD ile siyasi, askeri ve istihbari alanlarda işbirliği yapan Kürtler, özellikle de ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden sonra tedricen Irak’taki hedeflerine ulaştılar ve bu cümleden Kerkük’te geniş ölçekte var olabildiler ve kentin kontrolünü ele geçirdiler.
Kerkük halkının da tanık olduğu üzere il meclisi ve parlamento seçimlerinde tüm Irak’ta giriş çıkış yasağı uygulanmasına rağmen, Erbil ve Süleymaniye’den gruplar halinde getirilen kişiler Rahim Abad gibi Kerkük’ün Kürt bölgelerinde Kürdistan ittifakı için oy kullandı ve kente ve kentle irtibatlı olan yollara hakim olan Amerika bunu engelleyecek bir girişimde bulunmadı.
Şu anda da Bush hükümeti Kerkük meselesini Irak’ın bir iç meselesi olarak ortaya koymakta ve bu meseleye yalnızca Iraklıların müdahale edebileceğini belirtmektedir. ABD Dışişleri Bakanı Tom Casey, 12 Ağustos 2006’da düzenlediği bir basın toplantısında Irak halkından başka hiç kimsenin Kerkük konusunda karar verme hakkının bulunmadığını belirtti ve Kerkük’ün geleceğiyle ilgili sürecin Irak anayasasında kaydedildiğini bunun da meselenin çözümü konusundaki en uygun ve modern yol olduğunu ifade etti.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson 25 Ocak 2007’de Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (ASAM) Kerkük konusuyla ilgili olarak şöyle dedi: “Hepimiz Kerkük meselesinin hassas bir mesele olduğunu kabul ediyoruz. Biz, ABD de dahil olmak üzere hiçbir yabancı gücün Irak halkına Kerkük meselesini nasıl çözmeleri gerektiği konusunda telkinde bulunmaması ve onlara bir şey dikte etmemesi gerektiğine inanıyoruz. Irak halkının yüzde 80’inin oyuyla kabul edilen Irak anayasası, tıpkı Türkiye anayasası ve ülkemin anayasası gibi ülkedeki muhtelif kesimlerin çıkarlarının uzlaşmasının bir ürünüdür ve biz bunu destekliyor ve savunuyoruz.”
Bütün bunlar da göstermektedir ki ABD’nin Kerkük meselesine müdahale etme ve Kürtlere baskı yapma niyeti bulunmamaktadır. Ayrıca Amerika, Kerkük’teki şartların değiştirilmesine ve buranın Kürt bölgesine katılmasına da karşı çıkmamaktadır.
Amerika, bunun hukuki durumunun anayasanın 140. Maddesinde belirtildiğini ve halkın da anayasa referandumunda bunu kabul ettiğini gerekçe gösterip propaganda ediyor, ama Amerika’nın demokrasi istediğine ve Beyaz Saray’ın halkın oyunu kabul edip buna saygı gösterdiğine kim inanmaktadır? Amerika kendi çıkarlarıyla çelişen bir şeye Irak halkının tümü bunu kabul etse de karşı çıkacağını açıkça ortaya koymuştur.
Bağdat’ın düşmesinden iki hafta sonra 22 Nisan 2003’te İspanya’da yayınlanan el-Pais gazetesi, dönemin ABD Savunma Bakanı Rumsfeld’in şöyle dediğini nakletmektedir: “Irak halkının çoğunluğu istese de ve halkın oyunun ürünü olarak ortaya çıksa da Irak’ta bir İslami rejim, Washington tarafından resmen tanınmayacaktır.”
Evet eğer Irak halkının İslami yönetim tercihi, Washington’un çıkarlarına aykırı olursa onlar buna karşı çıkacaklarını açıkça ortaya koymaktadırlar. Fakat halkın oyu anayasayı ve ABD’nin ve müttefiklerinin çıkarlarına uygun şekilde Kerkük’ün durumuyla ilgili 140. Maddede öngörülen mekanizmayı kabul etme yönünde olursa ABD bunu desteklemektedir.
Hatta ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Tom Casey, 18 Ocak 2007’deki açıklamalarında daha da ileri giderek anayasanın Kerkük’ün durumuyla ilgili 140. Maddesinin bu yıl içinde uygulanmasının ve referandumun yapılmasının öngörüldüğünü belirtmektedir.
Binaenaleyh ABD hükümeti, Irak’tan bu referandumu yapmasını istemektedir. Fakat Beyaz Saray yetkililerinin halkın yüzde 80’inin onaylamış olması gerekçesiyle Kerkük meselesinin 140. maddesi doğrultusunda belirlenmesini istediği anayasanın, ABD çıkarları gerektirdiğinde değiştirilmesi istenebilmektedir.
Örneğin ABD Başkanı Bush, 2007 yılı başında yeni Irak stratejisini açıkladığı konuşmasında Irak’taki tüm kesimlerin onayını almak için anayasada değişiklikler yapılması gerektiğinden söz etmiştir. Bir başka deyişle ABD çıkarları gerektirdiğinde ve ABD’nin Arap dostları istediğinde Beyaz Saray anayasada değişiklikler yapılması gerektiğinden söz etmekte; ama ABD’nin çıkarlarına uygun düşmediği ve ABD’nin Kürt dostları istemediğinde Bush’un devlet adamları anayasanın uygulanmasını istemektedir.
Burada halkın yüzde 80’inin evet oyu, anayasanın uygulanmasında ısrarın delili kılınırken diğer tarafta halkın yüzde 20’sinin karşı oyu anayasanın gözden geçirilmesi ve değiştirilmesi konusundaki ısrara gerekçe kılınmaktadır.
ABD’nin bölgedeki dostlarıyla ilgili bu çelişkili tutumunun başka bir gerekçesi de muhtemelen Kürtlerin Kerkük konusundaki politikasını destekleyip anayasanın uygulanmasını sağlayarak Irak’ı işgal sırasında Türkiye topraklarının kullanılmasına izin vermeyen TBMM’ye “haddini bildirmek”tir. Bölgedeki Sünni Arapların tutumunu destekleyerek anayasanın değiştirilmesinde ısrar etmek ise Irak’ta yaşanan huzursuzlukları gidermeye dönük bir pazarlığın sonucudur.
Beyaz Saray yöneticilerinin bu tutumunun yanında Kerkük’teki durumun patlama noktasında bulunmasından dolayı 2007 yılında referandum yapılmasını öngören 140. Maddenin uygulanmasının ertelenmesini isteyen Baker-Hamilton raporu da dikkat çekicidir.
İçerdiği diğer bazı hususlardan dolayı Kürtlerin çıkarlarına aykırı olan Baker-Hamilton raporu Iraklı Kürtlerin sert tepkisiyle karşılaştı. Kürt liderler, Kürtlerin Amerika’ya olan dostluklarından ve Ortadoğu’daki Kürt ABD ittifakından söz ederek Bush’un Irak stratejisinde veya en azından Kerkük meselesiyle ve Kürtlerle ilgili konularda Baker-Hamilton raporunu esas almamasını sağlamaya çalıştılar. Nitekim Bush yönetiminin izlediği politikalarda en azından Kürtlerle ve Kerkük meselesiyle ilgili konularda Baker-Hamilton raporunu esas almadığı görülmektedir.
Binaenaleyh, Bush yönetiminin Kerkük konusunda Kürtlerin çıkarları doğrultusunda bir politika izlediği ve Türkiye’nin bu konudaki tutumlarını, açıklamalarını ve girişimlerini hoş karşılanmadığı ve Irak’ın iç işlerine karışmak olarak nitelendirdiği görülmektedir.
Belki de Başbakan Erdoğan’ın Kerkük’ü Irak’ın iç meselesi olduğunu ve üçüncü ülkelerin Irak’a müdahale etmemesi gerektiğini söyleyen ABD’nin Irak Büyükelçisi Zalmay Halilzad’a verdiği cevap, bölge ülkelerinin Irak’taki gelişmeler konusundaki hakkını anlaması için Amerikalılara defalarca söylenmesi gereken en açık ve en doğru sözlerdi.
Erdoğan şöyle demişti: “Nasıl oluyor da binlerce kilometre öteden on binlerce asker getirmek Irak’ın iç işlerine müdahale olmuyor; ama Türkiye’nin Irak’taki gelişmeler konusunda kaygılarını dile getirmesi Irak’ın iç işlerine müdahale olarak değerlendiriliyor?!”