Kouchner, Sarkozy Fransa’sının tutumunu mu yansıtıyor

01 Ocak 1970

Paris’in, Irak’ta çözüm için Tahran’ın bile ocağına düşen Bush yönetiminin psikolojik savaştan öte hiçbir anlamı bulunmayan İran macerasına ortak olmaya can atması için bir sebep gözükmüyor.

YDH-Eylül ayının bölgeyle ilgili en önemli gelişmelerinden biri Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner’in, İran’ın nükleer programı dolayısıyla yaptığı savaş tehdidiydi.

Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada uluslar arası toplumun İran’ın nükleer programından dolayı savaşa hazır olması gerektiğine ilişkin açıklamalarda bulunmuş ve İran’da yatırımlar yapan Fransız şirketlerinin de uyarılacağına dair sözler etmişti.

Nikola Sarkozy’nin cumhurbaşkanlığına seçilmesi ile Paris’in, eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’la izlediği ABD’den bağımsız dış politika tercihini bir tarafa bırakacağı beklenen bir şeydi. Bununla birlikte Kouchner’in son açıklaması, sadece ülkesini değil, İran’ın nükleer programı konusunda ABD ve İran arasında tarafsız bir rol benimsediği izlenimi vermeye çalışan AB’yi de oldukça güç durumda bıraktı.

Kouchner, ABD’deki Yeni Muhafazakar kesimlerin üslubunu hatırlatan son açıklaması sebebiyle, sadece İran’dan değil, başta kendi ülkesindeki yetkililerden olmak üzere birçok Avrupa ülkesinden de tepki gördü.

Binaenaleyh, tepkiler üzerine Kouchner, Rusya’da Eko-Moscow radyosuna verdiği demeçte İran’la ilgili sözlerinin medya tarafından yanlış aksettirildiğini söylerken, Canal+ televizyonuna açıklamalarda bulunan Fransa Savunma Bakanı Hervé Morin de ülkesinin İran’a yönelik herhangi bir askeri programının olmadığını belirterek Paris’in İran’la müzakerelerin sürdürülmesinde ısrarcı olduğunu söyledi.

Morin, “Hiç kimse, bizim İran’a karşı bir savaş planı içinde olduğumuzu düşünmemelidir. İran’ın nükleer silaha sahip olmasıyla veya bazı ülkelerin İran’a saldırmasıyla doğacak bir facianın engellenmesi için elden gelen her şey yapılmalıdır” diyerek Kouchner’in berbat ettiği bir çuval inciri temizlemeye çalışırken, Kouchner de önce Le Figaro gazetesine verdiği demeçte ardından da İran Ulusal Güvenlik Yüksek Kurulu Genel Sekreteri Ali Laricani’yle yaptığı telefonla görüşmesinde “resmi olarak davet edilmesi durumunda Tahran’a gitmeye hazır olduğunu belirtti ve İran konusunda şahin değil güvercin olduğunu söyledi.

Bütün bunlar, geçtiğimiz ay bir hükümet krizi yaşayan Irak Başbakanı Nuri el-Maliki konusunda da önce “Maliki gidici” deyip ardından gelen tepkiler üzerine Maliki’den ve Irak hükümetinden özür dilemek zorunda kalan ve ülkesinin saygınlığını ayaklar altına alan Kouchner’in patavatsızlığından mı kaynaklanıyordu, yoksa ABD yanlısı bir tutum izleyeceği beklenen Sarkozy yönetiminin dış politika tercihlerinin ilk işaretleri miydi?

Fransa Dışişleri Bakanlığında orta vadede bir revizyon yapılması Fransa yönetiminin, sorunu Bernard Kouchner’in patavatsızlığı olarak gördüğünü ortaya koyacak. Fakat Kouchner’in benzer çıkışları örneğin Lübnan veya Filistin sorunları konusunda da yapmasına rağmen görevini sürdürdüğüne tanık olmamız durumunda ise bu durum Sarkozy ABD ilişkileri çerçevesinde değerlendirilecek.

Bernard Kouchner’in Yeni Muhafazakar’ca çıkışları, İsrail’i ve askeri tehditler de dahil olmak üzere İran’a yönelik tüm baskı araçlarını kullanmasına rağmen nükleer meselede İran’a geri adım attıramayan ABD’yi memnun etse de Fransa’yı AB içerisinde oynadığı bağımsız liderlik rolünden uzaklaştırdığı söylenebilir.

2003’te ABD’ye karşı açık bir tavır alarak ülkesini Irak batağına sokmayan Fransa’nın, halen Irak’ta çözümsüzlük batağına saplanan ABD ile ilişkileri konusunda hiç kuşkusuz Basra’dan kaçarcasına çekilen İngiltere’den alacağı dersler olmalıdır. Binaenaleyh Paris’in, Irak’ta çözüm için Tahran’ın bile ocağına düşen Bush yönetiminin psikolojik savaştan öte hiçbir anlamı bulunmayan İran macerasına ortak olmaya can atması için bir sebep gözükmüyor.