Ahmed Rantisi: Kültürel çalışmalara önem vermeliyiz

05 Kasım 2006

SAAF- Arkadaşımız Furkan Torlak, Ahmed Rantisi’yle yaptığı bu röportajında siyasi meselelerden öteye geçerek bir mücadele liderinin ailevi, insani boyutlarına ışık tutuyor.

SAAF- Ahmed Rantisi, Filistin İslami Direniş Hareketi’nin liderlerinden Abdülaziz Rantisi’nin beş oğlundan biri. Filistinliler ona “canlı şehit” diyorlar. Tüm mücadelesinde babasının yanında olan Ahmed, babasının İsrail saldırısı sonucu öldürülmesinden sonra 9 aylık bebeğinin adını da Abdulaziz koyarak adeta mücadelesini sonraki nesle taşıdığının mesajını vermek istemiş. Arkadaşımız Furkan Torlak, Ahmed Rantisi’yle yaptığı bu röportajında siyasi meselelerden öteye geçerek bir mücadele liderinin ailevi, insani boyutlarına ışık tutuyor.

 

Sizi Suriye’de ziyaret ediyoruz. Suriye ziyaretinizin sebebi nedir?

 

Babama ilk suikast girişimi sırasında yaralanmıştım. Vücudumun sağına ve soluna şarapnel parçaları girmişti. Doktorlar sol tarafımdaki şarapneli çıkarmış; sağ taraftakini görmemişlerdi. Sağ tarafımdaki şarapnel beyne giden kanı durdurmuş. Doktorlar onu geç fark ettiler ve beni tekrar ameliyata aldılar. Sonuçta sağ elim ve ayağım felç oldu. Şu an gördüğüm tedavi sonucu kolumda ve ayağımda kısmi bir iyileşme var. Suriye’yi ziyaret sebebim de bu rahatsızlığım…

 

Bildiğimiz kadarıyla dört yaşınızdan itibaren babanız Abdulaziz Rantisi tutuklanıyordu. Bize kısaca babanızla ilişkinizden bahsedebilir misiniz?

 

Peygamberimiz “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınız” diye buyurmuştur. Babam evlatlarına karşı şefkatliydi. Anneme karşı çok nazik davranırdı. Bize ve annemize nasıl davrandığını görüyorduk. O evde Resulullah’ın ahlakını bize amelleriyle gösteriyordu. Aynı zamanda annesine karşı da saygılı bir evlattı. Komşularının hakkına riayet eder; akrabalarıyla ziyaretini kesmemeye çalışırdı.

 

İşte biz bundan dolayı onun örnek bir lider olduğuna inanıyorduk. Yüce Allah Kitabında “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse Allah öyle bir kavimle gelir ki Allah onları sever; onlar da Allah’ı severler. Müminlere karşı mütevazı, kâfirlere karşı dimdiktirler” Bu ayette olduğu üzere izzetin şartı olarak müminlere karşı mütevazı olmanın gerekliliği göze çarpıyor. O ailesine, akrabalarına, komşularına karşı böyle yumuşak davrandığı için Allah onu kâfirlere karşı dimdik kılmıştı.

 

Babam ben dört yaşında iken tutuklandı, o zamandan sonra da sürekli tutuklandı, serbest bırakıldı. Altı ay tutuklanıyor; daha bu süre bitmeden tutuklama süresi uzatılıyordu. Kimi zaman bu tutuklama 2–3 yıla kadar sürüyordu. Bu sebepten ötürü babamla ara sıra beraber olabildik. 1997’de Siyonist zindanlardan çıktı; 1998–2001 yıllarında ise Filistin zindanlarına girdi.

 

Bize babanız bazı anılardan bahsedebilir misiniz?

 

Bunlardan en önemlilerinden birisi, Siyonist zindanlarındaki anısıdır. Bir tutukluluğu sırasında hapishaneden sorumlu olan kibirli bir Siyonist komutan vardı. Herkes bu kibirli komutandan korkuyor, ondan çekiniyordu. O bir yere girdiğinde tüm esirler korkudan ayağa kalkıyordu. Babam bu komutanın kibrini kırdı ve esirlerin korkularını giderdi:

 

Bir gün bu komutan bir çadırın içerisinde hapiste olan esirlerin temsilcilerini topladı. Babam da iki Hamaslı gençle çadırda bulunuyordu. O çadıra girdiğinde babam ve iki Hamaslı hariç herkes ayağa kalktı. Babamın yanına geldi ve “ayağa kalk” dedi. Babam “Bize Peygamberimiz sadece Allah’ın huzurunda kıyamda durmayı öğretmiştir” dedi ve ayağa kalkmadı. Bu olay sonrası komutan, üçünü de tek başına hücreye koydu. Babam zaten Siyonist zindanlarda Kuran’ı ezberlemiştir.

 

Komutan onların özür dilemesini bekliyordu. Bir ay geçti; ama babam özür dilemedi. Komutan bir asker gönderdi. Asker: “Bir kâğıda özür dilediğini yaz ve bu zindandan kurtul” dedi. Babam bunu kabul etmedi ve özür dilemedi. Üç ay sonra bir asker daha gönderdi sadece “özür” kelimesini yazmasını istedi. 3 ay sonra özür dilemediği halde onu tek kişilik zindandan çıkardılar.

 

Serbest kalma günü geldiğinde babam hapishanenin meydanında diğer esirlerle birlikteydi. Komutan geldi ve babama elini uzattı. Babam “Ben eli Filistinli kanına bulaşmış eli sıkmam” dedi. Onun bu davranışına Siyonistler bile hayran kalmışlardı.

 

Babanızın size atfen yazdığı bir kaside var. Size “Uhaymid/Ahmetçik” diye sesleniyordu. Bu şiirin hikâyesinden biraz bahseder misiniz?

 

Babam altı aylık bir tutuklama sonrası diğer esirlerle birlikte serbest bırakılmak üzere otobüse bindirilmişti. Otobüs yoldayken durduruldu ve başbakanın sana hediyesi var. Bir altı ayın daha var, dediler. Böylelikle her insan gibi ailesini özleyen babayı içten yıkmayı; onun sertliğini gidermeyi tasarlıyorlardı. Babam “Sadece altı ay mı” diye karşılık verdi ve başka hiçbir şey demedi.

Babam serbest bırakılanların arasında beni tasvir eden bir şiir yazdı. O şiirde bana “Ahmetçik” diye sesleniyordu:

 

Ey Evladım! Kalabalığın arasında ne arıyorsun.

Neden evladım, geceleri terliyorsun,

Uyu ey Ahmetçik, yaralama ruhumu

Uyu ey Ahmetçik, bak, uyudu güvercinler

 

Musibetler ayrılmaz benden Ahmetçik,

Ben gülümsemeyi terk edeli çok oldu Ahmetçik

Bu zincirler birer imtihandır küçüğüm

Allah, insanları sınamak için bunları takdir etmiştir…

 

Babanıza ilk suikast girişimi sırasında siz yaralanmışsınız. Olayın ayrıntılarını bize anlatabilir misin?

 

Babam, şehitlere ve şehit ailelerine çok önem verirdi. Yaralı biri oldu mu ziyaretlerine gider; şehit ailelerine taziyede bulunurdu. Bir gün arkadaşlarından birisinin hastanede yaralı olduğu haberi kendisine ulaştı.

 

Evden çıktık. Ben arabayı sürüyordum. Arabada iki koruma vardı. İlk füze, arabanın ön kısmını hedef almıştı. Normalde arabanın önü vurulduğunda araba ya takla atar ya da durur. Allah’ın hikmeti araba ne durdu ne de takla attı; ama ben kontrolü kaybettim. Araba sağa sola yalpalıyordu ki ikinci füze geldi; ama arabaya vurmadı. Ben arabadan indiğim sırada bir füze daha geldi, bunun üzerine ben bayılmışım.

 

Ben baygınken 4 füze daha atmışlar. Korumalardan birisi bu hadisede şehit oldu. Babamın ziyarete gittiği yaralı, geldi bizi ziyaret etti.

 

Türkiye halkına ne mesaj vermek istersiniz?

 

İslam tarihine baktığımızda, ümmet ne zaman Allah’ın kitabına sarılmış; haramlardan kaçınmışsa Filistin bizim elimizde olmuştur. Hz. Ömer efendimiz döneminde ümmet Allah’ın kitabı ve sünnete yapışmıştı. Resulullah’ın bize bıraktığı emanetler olarak Kur’an ve Sünnet’e yapıştığımızda da; örneğin Selahaddin Eyyubi döneminde de Kudüs’ü kurtarmıştık.

 

Bu sebepten ötürü ben Türkiye’deki genç kardeşlerime günahlardan kaçınmalarını; hiçbir günahı küçümsememesini tavsiye ediyorum. “Küçüğü küçük görme; koskoca dağlar taştandır”

 

Kuran’ın ilk ayeti “Oku” ayetidir. Bu sebepten ötürü gençlerin ilim ve kültür çalışmalarına önem vermesi gerekmektedir. İlim bizim uyanışımızın ve direnişimizin temelidir. Filistin’de şehit olan gençlerin birçoğu üniversite mezunu olan kültürlü gençlerdi.

 

Filistin davası bizim inancımızdandır. Kuran, Kudüs’ü mübarek topraklar olarak anmıştır. Bizim en fazla önem vermemiz gereken topraklar önce Mekke, sonra Medine sonra da Kudüs olmalıdır. Kudüs sevgimiz, vatan sevgimizden fazla olmalıdır. Benim Mekke sevgim Kudüs’ten fazladır.

 

Oğlunuza Abdulaziz adını vermişsiniz?

 

(O sırada bebek gülmeye başladı)

 

Bizim ümidimiz dedesi gibi aslan olmasıdır inşaallah.