YDH- Peter GONÇAROF Rus Haber Ajansı RIA Novosti'nin siyasi yorumcusudur. Bu yazıyı, RIA Novosti'nin internet sitesindeki Farsça sayfasından Alptekin DURSUNOĞLU çevirdi.
Tahran uranyum zenginleştirmek için bu yıl sonuna kadar 3 bin santrifüj daha kuracağını ifade ediyor.
Kuşkusuz bu, Tahran’la Washington arasındaki karşılıklı “önleyici vuruş” propagandasının ilki değil ve bütün bunlar bu iki ülke arasında savaşın kaçınılmaz olduğunu düşünen uzmanların bu yöndeki görüşünü pekiştirmeye devam ediyor.
Washington, İran’ın nükleer tesislerine yönelik muhtemel bir saldırıya karşı koymaya hazır olduğunu göstermek için Fars Körfezi’nde yaptığı geniş çaplı askeri tatbikata, Seymour Herch’in makalesi ile cevap verdi.
Elbette Beyaz Saray’la ilişkileri konusunda ünlü olan bu muhabirin, ABD’nin İran’da bulunan 4 yüz noktadaki nükleer tesise hava saldırısı düzenleyeceği yönündeki iddiası gerçeklerden büsbütün uzak değil. Fakat onun hatta bu saldırılarda taktik nükleer bombalar kullanılacağı yönündeki sözleri bile Tahran’da tedirginliğe sebep olmadı. Tahran bu makaleyi psikolojik savaşın bir parçası olarak niteledi ki kuşkusuz bu, bir bakıma doğru.
Örneğin bazı uzmanların analizlerinde bu miktardaki hedeflerden söz ediliyor; ama İran’ın saldırıya uğraması durumunda İsrail’de vuracağı yaklaşık 4 yüz civarındaki nükleer tesisten söz edilmiyor.
İran’a düzenlenecek bir saldırıda taktik nükleer silahlardan yararlanılacağı da İranlılar açısından yeni bir haber değil. Washington, 16 Mart’ta ilan ettiği yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde tehdit durumunda önleyici vuruş doktrini çerçevesinde taktik nükleer silahlardan yararlanacağını açıklamıştı.
Her halükarda Tahran da Hersh’in makalesine cevaben İranlı bilim adamlarının uranyumu yüzde 3 oranında zenginleştirmeyi başardığını ve daha önce de açıkladıkları üzere 3 bin yeni santrifüj üreteceklerini ilan etti.
ABD hükümeti, beklendiği şekilde İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın, “nükleer kulüp” içerisine girmeyi başardıkları yönündeki açıklamasını Tahran yönetiminin uluslar arası toplumu görmezden gelmesi olarak algıladı.
Bu nokta atışları ne zamana kadar sürecek ve nasıl sona erecek? İran’ın nükleer programı konusunda ABD liderliğinde koparılan fırtına dikkate değer oranda şiddetlendi. ABD’nin mart ayı başlarında Rus, ABD, AB ve Çin temsilcilerinin İran’ın nükleer sorunu konusunda yeni bir strateji belirlemesi yönündeki öneriyi reddettiğini hatırlatalım. ABD Dışişleri Bakan yardımcısı Nicholas Burns, bir açıklamada bulunarak “İran karşıtı bir koalisyon” kurulmasından söz etti. ABD’nin yeni ulusal güvenlik stratejisi çerçevesinde İran, ABD’nin en temel düşmanı olarak nitelendirildi ve nihayet mart ortalarında ABD, İran sınırı civarındaki askeri güçlerinin sayısını arttırdı.
Bütün bunlar olurken İran da, Uluslar Arası Atom Enerjisi Ajansı Yöneticiler Kurulu’nun askeri tesislere ani denetimler yapılmasını öngören NPT ek protokolünü uygulaması yönündeki isteğini reddetti. İran bu adımıyla uranyum zenginleştirme ile ilgili tüm faaliyetlerini denetime açmak istemediğini ortaya koydu. Bütün bunlardan dolayı İran’ın da en az ABD kadar nükleer programı konusunda gerginliği tırmandırmaktan ve uranyum zenginleştirme konusunu çıkmaza sokmaktan yana olduğu yorumları yapılıyor.
Muhtemelen Tahran, ABD’nin Afganistan ve Irak savaşından dolayı zor durumda olduğunu ve ABD’nin de genel olarak yeni bir savaşa karşı olduğunu düşünüyor. Bundan dolayı da ABD’nin İran’a yönelik bir saldırısını imkansız görüyor ve Filistin’de yaşadığı sayısız sorunlar sebebiyle de İsrail’in böylesi bir saldırıya katılabileceğini gerçekçi bulmuyor. Sonuçta da oluşan bu özgüvenden dolayı uzmanlar, İran’ın Irak olmadığını (çok daha güçlü olduğunu) söyleyerek ABD’nin bunu hesap etmesi gerektiğini söylüyorlar.
Bütün bunlar bir yere kadar doğrudur. Fakat ABD Afganistan’da o kadar da batağa saplanmış değildir. Bundan dolayı da İran’ı Irak’la mukayese edip, Afganistan’daki kötü durumdan dolayı İran’a saldırmayı imkânsız görecek durumda değildir. Washington’da İran’ın, Irak olmadığı kesinlikle hesap edilmektedir. Bu yüzden de İran’a yapılacak bir operasyon, Irak’a yapılan türden bir operasyon olmayacaktır.
İsrail ve onun Filistin’de yaşadığı sorunlara gelince… ABD, İsrail’i resmi olarak tanımayan İran’ın bölgesel bir süper güç olma isteğini kolayca kabul etmeyecektir. Bundan dolayı da ABD, İran’ın nükleer yakıt çevrimine sahip olma isteğini, Tahran’ın nükleer bombaya sahip olma isteği olarak değerlendirmektedir.
Washington’a göre İran’ın dürüstlüğü konusunda şüpheci olmak için yeterince sebep vardır. Bunun en önemli göstergesi de şudur: İran, yakıtı dışarıdan satın almak 3-4 kat daha ucuz olmasına rağmen bunu kendi topraklarında gerçekleştirmek istemektedir.
Acaba ABD, böylesi bir durum içerisinde İran’ın bu yükselme düşkünlüğü karşısında askeri bir operasyona başvurmaktan vazgeçebilir mi? Buna cevap vermek oldukça zor; çünkü ABD’nin bölgede çok büyük çıkarları bulunmaktadır.
Ayrıca BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a yönelik bir ekonomik ambargo kararı alabileceğini de gözden uzak tutmamak gerekiyor. Aşamalı olarak arttırılacak ambargo tasarısı ABD’nin bölgedeki stratejik müttefiki olan İsrail tarafından söz konusu edilmektedir. Bu yüzden büyük bir ihtimalle, İran’a yönelik bir askeri müdahale, sadece BM Güvenlik Konseyi’nin ekonomik yaptırım kararı almaması durumunda istisnai bir durum olarak planlanmaktadır. Bundan dolayı da “ABD İran’la savaştan kaçabilecek mi sorusu” hala cevapsız kalmaktadır.