YDH- Peter GONÇAROF Rus Haber Ajansı RIA Novosti'nin siyasi yorumcusudur. Bu yazıyı, RIA Novosti'nin internet sitesindeki Farsça sayfasından Alptekin DURSUNOĞLU çevirdi.
Öyle görünüyor ki İran’ın nükleer dosyasının kaderi konusunda sona gelindi. Paris’te Salı günü yapılan 5+1 (Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ve Almanya) dışişleri bakan yardımcılarının yaptığı toplantıda da Güvenlik Konseyi’nde yapılan son müzakerelerde de İran’la ilgili hazırlanacak karar tasarısı konusunda anlaşma sağlanamadı.
Anlaşmanın önündeki en büyük engel, İran’a karşı sadece ekonomik yaptırımları değil, güç kullanımını da gündeme getiren BM Güvenlik konseyi tüzüğünün 7. maddesinin kullanılması veya kullanılmaması sorusuydu. ABD ve İran’la müzakere yapan üç Avrupa ülkesi (İngiltere, Fransa ve Almanya) buna taraftar, Rusya ve Çin ise karşıydı. Şu an Güvenlik Konseyi’ne üye olan 15 ülkenin uzmanları, bu tasarının teknik yönlerini incelemeyi sürdürüyor. Bu konuyla ilgili oylama, 9 Mayıs Salı günü yapılacak.
Rusya ve Çin’in askeri müdahale seçeneğini ortadan kaldırarak bu karar tasarısına olumlu oy vermesi bile büyük bir ihtimalle uluslar arası izolasyon konusunda İran’ın son şansı olacak. Dolayısıyla bu son şansı sadece Rusya sağlayabilir. Bu konuda her şeyin diyemesek de birçok şeyin İran’a bağlı olduğunu söyleyebiliriz.
Tahran için en iyi yol Rusya’nın Buşehr’deki reaktör için yaptığı ortak uranyum zenginleştirme tesisi kurma önerisini kabul etmesidir. Rusya’nın nükleer yakıt üretimi için uluslar arası yakıt üretme merkezleri kurulması yönündeki önerisinin, nükleer güç olan ülkeler tarafından da destek gördüğü düşünüldüğünde bu teklifin önemi daha da artmaktadır. Bu durumda İran’la Rusya’nın yapacağı ortak tesis, nükleer yakıt konusundaki bu uluslar arası tasarı için yönlendirici bir model olabilir.
Bu şekilde Tahran başlattığı uranyum zenginleştirme faaliyetini askıya alabilir. Çünkü böyle yapması için iyi bir sebep bulunmaktadır. İran birkaç gün önce uranyumu yüzde 4.8 oranında zenginleştirdiğini ve yüzde 5’ten fazla zenginleştirme niyetinin olmadığını açıkladı. Tahran’ın diplomasisinin çeşitlendirebileceği başka birçok tutum daha vardır.
Elbette Washington’un Tahran’ı mevcut politikasından uzaklaştırmaya çalıştığı tezine karşı çıkılamaz. Çünkü İran’la müzakereler yapan üç Avrupa ülkesini, uranyum zenginleştirme konusunda Tahran’ı geçici olarak askıya almaya değil, bunu kalıcı olarak durdurmaya ikna etmeye zorlayan ve mevcut çıkmazın ortaya çıkmasına sebep olan ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’tan başkası değildi.
Washington’un Tahran karşısındaki mevcut politikasından vazgeçmeyeceği bellidir; çünkü ABD, İran’ı “şer ekseni ülke” olarak görmektedir.
Öte yandan Batılı ülkelerin Tahran’ın güçlü bir politika izleyerek sürekli ilerlediği ve kırmızıçizgileri birbiri ardınca geçerek diplomasinin sonuna yaklaştığı yönündeki değerlendirmesine de karşı çıkılamaz.
Gerçekten de Tahran’ın politikası birçok açıdan bu şekildedir. Bir müddet önce Moskova’da yapılan “Küresel güvenlik ve G-8 toplantısı”nda, İran’ın Uluslar arası Atom Enerjisi Ajansı’ndaki daimi temsilcisi, Ali Asgar Sultaniye, Rusya’nın ortak uranyum zenginleştirme tesisi kurma önerisini incelemeyi sürdürdüklerini ve bu konuda sadece bazı teknik sorunların kaldığını açıkladı. Fakat bu açıklamadan hemen bir gün sonra İran Cumhurbaşkanı, Rusya’nın önerisinin İran’ın ihtiyacına cevap vermediğini belirterek Sultaniye’nin sözünü iptal etmiş oldu.
Bu sadece bir kez olmadı, Baku’deki EKO toplantısında da Mahmud Ahmedinejad, İran’ın uluslar arası yasalar çerçevesinde ve Uluslar arası Atom Enerjisi’nin denetimleri altında nükleer reaktörlerinin ihtiyaç duyduğu oranda uranyum zenginleştirmeye devam edeceklerini söyledi.
Bu ise, uluslar arası toplumun İran’ı sakındırdığı şeydir.
Bu uzlaşmaz açıklamalar, Rusya’nın 7. madde çerçevesinde İran’ı sadece ekonomik yaptırımlardan değil, askeri saldırıdan da kurtarması konusunda işini zorlaştırmaktadır.