YDH-Irak’tan yayın yapan burathanews adlı internet sitesinde Umran el-Hasani imzasıyla yayımlanan yazı, Sadr grubu içindeki entrikaları ve yaşanan gelişmeler sonrasında Sadr grubunun geleceğini değerlendiriyor.
Ulaşan bilgiler doğrultusunda Seyyid Mukteda Sadr, bürosunun Dışişleri Sorumlusu Şeyh Hasan Zerkani'ye Hz. Zeynep’in (a.s) türbesi yakınlarında ikamet edebileceği bir yer ayarlaması doğrultusunda talimat verdiği biliniyor.
Seyyid Mukteda Sadr'ın El Cezireye verdiği mülakatta İran İslam İnkılabı rehberine protokol kurallarına uygun düşmeyen ve pek edepli olmayan ve küstahlık diye nitelenen sözlerinin yanı sıra, Kum ulemasının Sadr gurubunu desteklemeyi ve ona meşruiyet izafe etmeyi reddetmesi, Abdulmecid el-Hoi’nin ailesinin tutumu ve Necef'teki davaya bir de Tahran da açılan davanın eklenmesi, yapılan son askeri operasyonlarla birlikte Sadr gurubunun sadece askeri olarak değil siyasi anlamda da başarısız olması ve eskiye oranla halk desteğini kaybetmesi Seyyid Mukteda es Sadr'a Kum'u terk etme kararı verdirmiş olmalı.
Bütün bu taşkınlıklar Irak meselesinde Seyyid Mukteda es Sadr'ı hedef tahtasına yatırmış bulunuyor. Bu taşkınlıktan en fazla zarar gören kendi de silahlı birliklerin oluşturulmasının mesuliyetini üzerine alan Mukteda es Sadr'dır. Zira bu onun siyasi tecrübesinin yetersizliğinden ve gençliğinden kaynaklanmakta.
Çünkü askeri örgütlenme yoluyla silahlı milisler oluşturmak diğer partilerin başvurmadığı bir yol. Sadr’ın milis gurubu içindeki bazı mihrakların iç ve dış malum yerlerle irtibatı ve birçok kabullenilemez suç işlemesi Sadr'ın siyasi diyalog yolunda elini zayıflatıyor, şartları kontrol altında tutmasını engellediği gibi konum değiştirme imkanını da azaltıyor.
Buna zorunlu siyasi diyalogda dahil edilebilir ki silahlı operasyonlardan zarar gören ve suikastlardan huzursuzluk duyan bir çok lider değinmişti. Mehdi Ordusu’nun lağvedilmesi koşuluyla Mehdi Ordusu hakkındaki bütün suçlamaların düşürülmesi önerisi birçok kesim tarafından kabul görmedi özellikle müstakil bir dava olan Şehid Hui ailesinin davası söz konusu.
İmam el Hui ailesine göre hiçbir siyasi uzlaşı söz konusu değil. Değerli Hui ailesine yakın bir şahıstan alınan malumata göre ailenin davanın eldeki bütün argümanlar kullanılarak, özellikle de Amerikan kuvvetlerinin Kinde’de gizlenen gurup önderlerinin birinin evinden çıkan filimler de dikkate alınarak Mukteda Sadr ve olaya karışanların hukuki kovuşturmasının devamında kararlı olduğu biliniyor.
Bu pazarlıktan önce Seyyid Mukteda Sadr, hükümetin güvenlik güçlerinin suç unsurlarından arındırılması için elinden gelen bütün yardımı yapmaya hazır olduğunu beyan etmişti ve bu teklif hükümet tarafından soğuk karşılanmıştı. Çünkü hükümet bu temizleme operasyonuna uzun zamandır azmetmişti ve güvenlik güçlerinin içindeki bu kişiler tutukluların verdiği ifadelerden ve son olaylarda gün yüzüne çıkan bazı gerçeklerden hareketle bilinmekteydi.
Aynı zamanda bu kişiler hakkında bilgilere ahaliden ve Bağdat'ta güvenlik güçlerinin bürolarına teslim olan Mehdi Ordusu askerleri tarafından verilen bilgiler doğrultusunda biniyordu. Dolayısıyla bunda medyatik bir nemalanma çabası ve Sadr gurubu milletvekillerinin parlamentoda bunu dillendirmeleri siyasi tecrübesizliklerine ya da bu son siyasi oyunlar karşısında çöküş ve başarısızlıklarına işaret etmektedir. Seyyid Baha el-Areci halen televizyondan bunlara teşekkür etmeye devam ediyor bu da hükümetin girişimleri ciddiye almamasına neden oluyor.
Bazıları Seyyid Mukteda es Sadr'ın teröristlerin ve baasçıların sığınağı olan Suriye'ye gitmesinden ve kendini Suriye istihbaratının kollarına atmasından endişe ediyor. Bazıları da Mukteda es Sadr'ın Şam’a yerleşmesini büronun kontrol mekanizmalarından kurtularak, tam özgürlüğü elde edip ardından faaliyetlerde bulunacağını söylerken, bazıları ise tersini Sadr'ın işi bitti diyerek Seyyid Mukteda es Sadr'ın gurubu üzerindeki kontrolünü kaybettiğini söylüyor.
Kargaşa çıkartan kesim Saddam'ın istihbaratından veya Baasçı. Son operasyonlar gösterdi ki illegal silahlı milis gurupları kağıt kahramanlar. Bu guruplara karşı halk desteği eski şeklini değiştirmiş siyasi, toplumsal ve aşiretler düzeyinde aldıkları desteği kaybetmişlerdir.
İkinci olarak Seyyid Mukteda Sadr ile siyasi diyaloga gerek görünmemekte; zira o gurubu içindeki Baasçı ajanları ve suçluları tehlikeli hallerinden dolayı uyararak bunları kontrol edemediğini söylemektense Şam'a gitmeyi tercih etmiştir. Bütün bu parçalanma ve çöküş bazı Sadr gurubu milletvekilleri tarafından pragmatist olarak değerlendirilmiş ve sonuçlarına katlanılması gereken olaylar olarak görülmüştür. Sadr gurubu resmi sözcüsü Şeyh Salah el Abidi'nin suskunluğunu buna bağlamak mümkün.
Bu bölünmüşlüğün Sadr gurubunun parlamenterleri üzerinde görmekte mümkün. Gurup içinde diktatör olarak isimlendirilen Nisar er-Rubaie'ye karşı muhalefetin liderliğini Dr. Salih Akili üstlenmiş durumda… Bir başka muhalif gurup ise Seyyid Hazım el Areci (dışarıdan) önderliğinde mevcudiyetini sürdürüyor.
Dr. Akili ve ekibi Mehdi Ordusu’nun ve Sadr gurubunun bu son arbedenin içine girmesine sıcak bakmıyor. Özellikle de hükümetin bu operasyonun illegal grupları hedef aldığını ve onu destekleyenleri hedef aldığını ilan etmesinin ve Şaban ziyaretleri sırasında gerçekleşen hadisler ve çadırlardaki patlamalar ve Mehdi Ordusu’nun karıştığı kabullenilemez suçların sonrasında…
Dolayısıyla bütün bunlardan uzak durarak Başbakan'dan güvenilirliklerini teslim etme ricasında bulunmaları parlamento dışında bir desteklerinin olmadığına işaret etmekle aralarında olanlara rağmen Salih el-Mutlak ve Allavi gurubuyla yakınlık kurma çabaları yalnızlıklarını göstermektedir.
Bütün bu müzakereler Fazilet Partisi'nin eline şartları lehine kullanmak koşuluyla hedeflerine ulaşma imkânını verdi. Bu süreçte mutlak bir sessizlik politikası izlemekle birlikte Fazilet Partisi milletvekillerinden Nedim el-Cabiri, müttefikleri Salih el-Mutak ve Allavi'nin Sadr gurubuyla bir yakınlaşma içine girmemesi için seri ataklar gerçekleştirdi.
Sadr gurubu Fazilet Partisi’ne nazaran parlamentoda daha güçsüz olmakla birlikte kitlesel desteği daha fazla. Muhalifler parti içindeki silahlı bozguncu gurupların tasfiyesi ve ağız dalaşına son verilmesi durumunda, bütün bu başarısızlığın üstesinden gelinebileceği kanısında. Bu son askeri operasyonların ise parti içindeki inatçı ve fasit gurupların tasfiyesine zemin hazırlayacağı kanısında olan muhalifler, gurup içindeki bu zümrelerin illegal yollardan elde ettiği paraların ve nüfuzlarının çokluğu nedeniyle tasfiyeyi tahakkuk ettirememekteydiler.
Zira tasfiye edememekle birlikte bu guruplardan uzun zamandır şikayet etmekteydiler ki bu gurubun (şikayet edenlerin) başını parlamenter Nisar er-Rubaie çekmekte.
Örnek olarak bu bozguncu gurubun Ulaşımdan sorumlu Devlet Bakanı Mehdi Salih'in bitmek tükenmek bilmez isteklerine cevap verememesi dolayısıyla Sadr gurubu liderinin müdahale etmesine rağmen bürosunun elektrik ve suyunun kesilmesini müteakip istifaya zorlanması ve istifa etmek zorunda kalması verilebilir.
Bütün bunlara rağmen Seyyid Mukteda'nın bunları desteklemesi bunların aralarında uzlaşı olduğu ve Mukteda Sadr'ın sanki gurup içinde tek lidermiş gibi ve her şey onun kontrolündeymiş gibi yanlış bir kanaatin oluşmasına neden oldu ki arkadaşları bu gurubun temerrüdünden halen şikayetçi idiler.
Şeyh Salah el-Ubeydi ve Şeyh Abdulhadi Muhammedavi'nin Seyyid Mukteda'nın belirli bir süre için uzlete çekilmesi ve derslerine devam etmesi, o süre zarfında da herhangi bir dini mercinin gruplarının meşruiyetini üstlenmesi yönündeki planları, gurup ve mercilerin şartlarının uyuşmaması nedeniyle başarısız oldu.
Bu Seyyid Mukteda es Sadr'ın en fazla bu sene sonunda Merciliğini ilan edeceği zamana kadar atılacak teknik adımlardan biriydi ve bu konu üzerinde Seyyid Mukteda'nın fıkha öncelik vermesi ve müminlerin fıkhi sorularına cevap vermesi gerektiği şeklinde açıklamalarla vurgu yaptılar ve ardından da bir İlmihal yazıp merciliğini ilanıyla hemen dağıtacaklardı.
Fakat Seyyid el-Hairi ve Şeyh Asıfi bu konuda acele etmemesi ve sabırlı olması ve bu yolun uzun olduğu her öğrenim görenin mercii olamayacağı konusunda Mukteda es Sadr'a tembihte bulundular.
Bu senaryonun başarısızlığının nedenleri arasında herhangi bir dini mercinin, gurubun meşruiyetini üzerine almaması ve Sadr'a mercilik cihetiyle icazet verilmemesi sayılabilir. Bu son olaylara Sadr gurubunun itilmesi Rubaie ve Areci guruplarının Mukreda Sadr'ı güçsüzleştirmek ve etkisizleştirmek için düzenlediği bir entrika olarak yorumlanabilir.
Bu sayede olanların sorumluluğu Mukteda Sadr'a yüklenecek davalar onun üzerine kalacak ve onlar siyasal uzlaşı yoluyla hükümete geri dönecekler. Şeyh Ubeydi, bu duruma savunmasız olarak davalarla karşı karşıya kalacakları ve misyonlarının zedeleneceği için karşı çıkıyor.
Bu konuda Derraci ve Hazali önlerinde bir ibret olarak durmaktadır. Zira meydana gelen olayın bütün sorumlu önderleri Irak dışına kaçarken bütün suç onların üzerine yıkılmıştı.
Son olarak meydana gelen olalar dikkatlice izlenirse Sadr gurubunun önünde ya silahlı milis gurupları ilga edip siyasi ve insani bir yapı haline dönüştürmek, ya da siyasetten el etek çekip silahlı bir örgüt olarak yola devam etmek gibi iki seçenek olduğu görülecektir.
Birinci seçenek Sadr gurubu için tek çıkar yolu olarak gözükmekle birlikte Sadr, ister yönünü Kum'a İsterse Şam'a çevirsin gurubu içindeki bölünmeyi ve kontrolsüzlüğü ifade etmeli ve Hoi ailesine yapılan saldırının sorumlularını adalete teslim etmelidir. Siyasi arenada boy göstermeye başlamalıdır.
http://www.burathanews.com/news_article_39153.html
Çeviri:YDH