Nasır ve Arap ulusalcılığı

01 Ocak 1970

Lübnan Nasırcı Parti’nin önde gelen isimlerinden Necah Vakim, el Ahbar gazetesinde yayımlanan makalesinde Cemal Abdunnasır öncesi ile sonrasındaki Arap ulusalcılığını değerlendiriyor.

YDH-Lübnan Nasırcı Parti’nin önde gelen isimlerinden Necah Vakim, el Ahbar gazetesinde yayımlanan makalesinde Cemal Abdunnasır öncesi ile sonrasındaki Arap ulusalcılığını değerlendiriyor.

Birinci dünya savaşı sırasında Arapların halifeyi desteklemekten vazgeçmeleri, bu günkü ulusal Arap devletlerinin oluşum fikrini zihinlere getirmiştir.

Bu Arap devletlerinin oluşumunu en açık hale getiren 1917 yılında imzalanan “Sykes-Picot” anlaşmasıdır. Acaba Yahudilere ulusal devlet vaat eden Balfour Deklarasyonu'nun aynı tarihe denk gelmesi bir tesadüf müdür diye sormaktan kendimi alamıyorum.

İkinci Dünya Savaşı sonrası doğu Arap dünyası iki önemli olay yaşadı. Birincisi emperyalist devletlerin “Sykes-Picot” anlaşmasından sonra kendi çıkarları doğrultusunda sınırlarını belirlediği Arap ulusal devletlerinin oluşumudur. İkincisi ise Filistin topraklarının büyük kısmını içeren bölgede İsrail'in vücuda getirilmesidir.

Aynı şekilde, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Arap ulus devletlerinin ortaya çıkışıyla İsrail'in oluşumunun aynı zamana denk gelmesi bir tesadüf müdür diye sormaktan kendimi alamıyorum.

Yine burada hatırlamamız gereken önemli noktalardan biri de bu devletlerin oluşumunda bazı önemli ailelerin kurtarıcılar şeklinde ortaya çıkmalarıdır; bu süreçte krallıklar ve cumhuriyetler ortaya çıkmıştır.

Bu süreç aslında emperyalistlerin isteği doğrultusunda gelişen bir süreçti. Emperyalist güçlerin gücü ve hükmedebilme kabiliyeti, Irak ve Ürdün'de Haşimi hanedanı, Necd ve Hicaz bölgesinde Suudi ailesi, Mısır’da Muhammed Ali ailesi, Suriye ve Lübnan'da ise öne çıkan bazı aileler üzerinden pratiklik kazanıyordu.

Daha sonra Ortadoğu üzerinde de etkisini gösterecek ikinci emperyalizm dalgası geldi. Bu ikinci dalga kendisine şiar olarak “boşluğu doldurmak” gibi bir terim seçti. Bölgede bağımsız Arap devletleri ile İsrail arasında barışı öngörürken, Sosyalist blok ve Kızıl Ordu’ya karşı bir savunma paktı oluşturmayı amaçlıyordu.

Oluşturulacak bu pakt Amerika önderliğinde bütün dünyada sosyalist blok karşısında oluşturulmak istenen bloğun Ortadoğu ayağı olacaktı. Bu bloğun Batı ayağına NATO, doğu ayağına SEATO, Ortadoğu ayağına ise CENTO deniliyordu.

En büyük Arap devleti olan Mısır'da genç bir subay Muhammed Ali ailesini tahtan indirerek yönetime el koymuştu.

1953 Martında Amerikan Dışişleri Bakanı John Foster Dallas, Kahire Hava alanında uçaktan inerken Amerika'nın Mısır elçisi kulağına “Bu genç adam yani Cemal Abdunnasr yeni rejimde çetin adamdır. Muhammed Necip'e benzemez” diye fısıldıyordu.

Bir akşam yemeğinde genç asker Cemal Abdunasr, askeri elbisesini giyinmiş, dikkatli bakışlarla masada otururken karşısında dünyanın büyük gücü Amerika'nın tecrübeli Dışişleri Bakanı vakarlı ve mağrur bir şekilde oturmaktaydı.

Dallas masada Ortadoğu'daki güç boşluğundan ve bu boşluğun doldurulması gerektiğinden, komünist tehlikeden, İslami bir pakt oluşturulup bu paktın askeri olarak desteklememesi gerektiğinden, Mısır ve İsrail arasında oluşması gereken barıştan söz etti.

Abdunnasır Dallas'ın bütün bahsettiklerini reddetti. Bu iki adam ihtilafa düştü ve Ortadoğu'da artık yeni bir savaş başlamış oldu.

Abdunnasır'ın temel düşüncesi vatanın özgürleştirilmesi idi. Abdunnasır bu kaide çerçevesinde dünyada oluşan politik düzlem içerisinde Mısır'ı konumlandırmaya çalıştı. Bu konumlandırma sürecinde emperyalizme karşı durma, özgür gelişim ve bu özgür gelişim fikri içersinde toplumun yapılandırılması gibi kavramlar ön plana çıkıyordu.

Bu süreç çok uzun bir süreçtir fakat alttaki maddeler içerisinde özetlemeye çalışalım.

-Temmuz Devrimi Asya'dan, Afrika’ya, Afrika'dan, Latin Amerika'ya bütün dünyada yeniden hortlayan emperyalizmin akını karşısında özgürlük mücadelesi veren hareketler içinde yerini aldı ve dünyada emperyalizmin her türlüsüne karşı verdiği tavizsiz savaştan dolayı önemli ve ilham verici bir hareket olma özelliği kazandı. Emperyalist güçler karşısında verdiği savaşta Sosyalist blokla objektif ve belirli bir ittifakta bulundu.

-Ulusal güvenlik adına Araplık kavramını ortaya attı. Bu Araplık kavramı medeniyet düzleminde ortaya atılmış bir kavram değil, bağımsız savunma adına ortaya atılmış stratejik bir kavramdı. Emperyalist bloğun ve İsrail'in baskıları ve kuşatması karşısında bağımsız Arap ittifakı.

-Bağımsız gelişim konusunda Arap iktisadi kalkınma modelini ortaya attı. Bu proje bağımsız kalkınma adına ortaya atılmış siyasi bir proje idi.

18 Yıl boyunca Cemal Abdunnasır gece gündüz bir dakika dahi atlamadan her cephede savaştı. Bu savaş, Arap halklarının özgürlüğü ve şerefi adına, kutuplaşmalara ve çekişmeler karşı verilmiş bir savaştır.

Arap ümmeti Cemal Abdunasır önderliğinde birçok cephede savaşarak, tarihinde altın harflerle yazılan bir dönem meydana getirdi. Bu savaşlar savaşanların kendinden eminliği ve ümitleri sayesinde başarılarla sürdürüldü.

Arap ümmeti bu süreçte kendini karanlıkların içine kahramanca atarken bunu Cemal Abdunnasır için değil Arap ümmeti için yaptı. Bunu da bir sonraki kuşak karanlık bir dönem yaşamasın diye yaptı.

Bütün bu başarılarla dolu yılları 1967 yılı ile silmek isteyenler aslında Cemal Abdunnasır'ı değil Arap halkının ümitlerini ve içtenliğini ve hassaten iradesini öldürüyorlar.

Bu gün Ortadoğu'daki Arap devletleri ve İsrail oluşumu meşruiyet kaynakları olan eski dünya düzeni ortadan kalktığından artık meşruiyetlerini kaybetmişlerdir. Artık yenidünya düzeni vardır.

Amerika boşluğu doldurma adına İsrail ile barışık Müslüman Arap devletleri için uğraşmakta. İsrail ise yeni Ortadoğu projesinin Ortadoğu ayağı olarak merkezi rol oynama peşinde.

Arap devletleri başındaki hanedanlar ise tıpkı altmış yıl öncesinde olduğu gibi emperyalist kuvvetlerden görev bekliyorlar. Oluşturulacak olan düzende Arapların bir katkısı olmayacak ve Araplar görev kapma peşinde.

Arap halkları teslimiyet ve karşı koymak, direnmek arasında kalmış durumda. Şerefli olmak ya da kendilerine atılan petrol paralarıyla zelil olmak arasında kalmış durumda.

İşte böyle sancılı bir dönemde her ne kadar dini kabilevi ve bölgesel bir görüntü verse de Arap halklarının direnişçi yönünü temsil eden direniş hareketleri doğuyor.

Cemal Abdunasır bazı tehditlerin meydana getirdiği direniş hareketlerini ulusal karakterinden bütün Arap halkını kapsayan ve Arap halkına yöneltilen tehditlere cevap vermek için uğraşan bir harekete dönüştürmüştü.

Cemal Abdunnasır ölmüştür, Allah'ın selamı üzerine olsun. Fakat bu gün Arapların kurtuluş hareketi yeniden dirilmiştir ki Abdunnasır da bunun için uğraşmıştı.

 

Çeviri: YDH 

 

http://www.al-akhbar.com/ar/node/82546