YDH- Jonathan Eric Lewis, Avrasya ve Ortadoğu konularında yazılar yazan bir siyasi analizcidir. Lewis’in The Middle East Quarterly Spring 2006, volume XIII: Number 2’de yer alan bu makalesini arkadaşımız Tuba KARASU çevirdi.
Türkiye- ABD ortaklığı Soğuk Savaş yılları boyunca çok sağlamdı. Türkiye, NATO üyesi ve Sovyetler Birliğine karşı olarak bilinen bir ön cephe ülkesiydi. Washington, stratejik bir ortak olarak Ankara’ya çok değer veriyordu. Ancak Soğuk Savaş’ın bitişiyle birlikte, Türkiye’nin bu önemli konumu yavaş yavaş etkisini yitirdi.
Arka arkaya gelen birçok ABD Başkanı, Amerika- Türkiye ilişkilerinin önemini kavrasalar da, bunların çok azı bu ilişkileri geliştirmek için çaba harcadı. Türk hükümetinin 1 Mart 2003’te gerçekleşecek olan Irak Özgürlük Harekâtı için kendi üslerinin ABD tarafından kullanılmasına izin vermeyince Türkiye ile olan ilişkilerinde atalet içinde bulunan Washington, bu ilişkileri geliştirmek ve sağlamlaştırmak için harekete geçti.
Güvenilir bir müttefik olarak bilinen Ankara’nın kaybı, ABD’yi kendi bölgesel stratejilerini gözden geçirmeye sevk etti. Türkiye artık çok önemli bir ülke konumunda olmayabilir, ancak Karadeniz ve Hazar kıyılarını radikal İslam’a karşı koruyucu bir cephe olma ve enerji güvenliği açısından önemini korumaktadır.
Washington Ankara ile ortaklığını yeniden sağlamlaştırma yollarını aramaktadır. Ancak bölgedeki istikrar ve güveni korumak için sadece Türkiye’nin değil, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve Romanya’nın da ABD ortaklığında daha aktif ve sağlam bakış açılarına sahip olmaları gerekmektedir.
Sarsılan Güven
ABD’li yetkililer, TBMM’nin Irak Özgürlük Harekâtı’na katılmama kararı ile büyük bir şaşkınlık yaşamışlardı. Bu karar Türkiye- ABD ilişkilerine büyük zararlar vermiştir. Bunun yanı sıra Başbakan Erdoğan’ın İran ve Suriye’ye olan sosyal yardımları ve partisi AKP’nin Amerika karşıtı söylemlere olan eğilimi bu ilişkileri daha da kötü bir mecraya sevk etti[1]. Tüm bunların yanında, İran başkanı Mahmud Ahmedinecad da Türkiye ile ilişkilerini geliştirme arzusunda olduğunu vurgulamaya başladı.[2]
Washington’un PKK’ya karşı belirsiz tavırları ve Erdoğan’ın otokratik eğilimleri, iki taraflı güveni aşındırmaya devam etti.[3] Haziran 2005’te yapılan bir Türk anketi de Türk- Amerikan ilişkilerinin giderek zayıflayıp kötüleştiğinin altını çizmiştir. Ankete katılanların yüzde ellisi ABD’ye karşı “tam bir olumsuz bakış açısına” sahip olduklarını vurgulamıştır.[4] ABD’li yetkililer (en azından dışişlerinde çalışanlar) de Türk hükümetine karşı müşterek bir bakış açısına sahiptirler.
Türkiye’nin İslamcılıkla olan ilişkisi giderek artınca, ABD’nin uzun zamanlı bir müttefik olarak güveni iyice zedelenmiştir. (Unutmamak gerekir ki) Erdoğan, başbakan olmadan önce okuduğu İslamcı bir şiirle, devletin Kemalist temellerine medyan okuma suçundan tutuklanmıştı.[5] AKP İslamcı bir gündem oluşturmaya, dini okul mezunlarının yetkilerini genişletmeye ve İran Körfezi ve diğer İslamcı kaynaklardan gelen para akışının geçişini kolaylaştırmaya çalışmaktadır.[6] Son zamanlarda gerçekleşen, sonradan intihar eden Van Üniversitesi Profesörünün yargılanmadan tutuklanması ve üniversitenin seküler rektörünün daha önce hiç şahit olunmayan bir şekilde tutuklanması gibi olaylar, Türk toplumunun Erdoğan’ın asıl amacının sorgulanmasına sebebiyet verdi.[7]
Bunlara ek olarak Erdoğan hükümeti, Batı’nın terörizmle olan savaşını da (eleştirdi). Erdoğan İsrail’de gerçekleşen terörizm karşıtı operasyonları “devler terörü” olarak tanımlarken, PKK’ya karşı İsrail’le aynı stratejileri izleyerek Avrupalı eleştirmenlerin Türkiye’yi eleştirmelerine fırsat verdi.
AKP’li milletvekillerinin Iraklı isyancılara olan sempatileri de terörizmin bazı formlarının diğerlerine nazaran daha meşru olabileceği izlenimini vermektedir. (Ancak bu mantık daha sonra bazı İslamcı rakipleri tarafından Türkiye’nin aleyhine kullanılabilir.)
Bölgesel Endişeler
Beyaz Saray, Erdoğan’ın söylem ve eylemlerine benzer yollar izleyen diğer hükümetlere sırtını çevirirken, Türk hükümetine bunu yapamamaktadır; çünkü ABD’nin bu bölgede tehlikeye atmak istemediği birçok çıkarı vardır. İran’ın kendi devrimini ihraç etme çalışmalarının engellenmesi ve diğer terörizm kaygılarıyla ilgilenmek dışına, Washington’un en önemli amacı, Güney Kafkasya’daki enerji güvenliği ve Bakû-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattı projesidir (Bu hat, Hazar Denizi’ndeki petrolü Türkiye’nin Karadeniz’deki limanı olan Ceyhan yoluyla dağıtan 1,090 millik bir hattır). Bu proje, ABD stratejisinin bir parçası olarak İran Körfezi’ndeki enerji kaynaklarına daha az bağımlı hale gelebilmek için, Clinton yönetimi döneminde başlatıldı ve 25 Mayıs 2005’te işler hale getirildi.
BTC boru hattını herhangi bir terörist saldırıdan korumak oldukça zordur. Çünkü Güney Kafkasya’nın büyük bir bölümü devletlerin merkez yönetimlerinden oldukça uzakta bulunmaktadır. Bu tür sebepler Washington’u, Abhazya, Güney Osetya ve Nagorno- Karabağ çatışmalarına gerçekçi ve faydalı çözümler bulmak zorunda bırakmıştır. Bulunan bu çözümler, hem bölgesel devletlerin toprak bütünlüğünün korunması konusunda oluşan uluslararası ve bölgesel konsensüse uymak zorunda hem de bu çatışmalar bittiğinde bölgedeki yetkililerin ve halkın kurduğu devletleri tanımak zorundadır.[8] BTC boru hattını korumak için atılan en önemli adımlardan biri ABD’nin bölgedeki askeri birlikleri, doğal kaynakların güveliğini sağlamak üzere eğitmesiydi.[9]
Bu sırada Türkiye’nin bölgesel güvenlik feragatleri hakkında yaptığı bir anlaşma, İran’daki nükleer faaliyetlerin artışı ve terörizm yanlısı eylemler, bölgesel güvenliği tehdit etmeye devam etmektedir.
Bu tür tehditlerin sürdüğüne dair en iyi örneklerinden biri Tahran’dır. Tahran, bölgedeki Şii ve Sünni grupların her ikisini de desteklemektedir. Bu Sünni gruplardan biri de Türk Hizbullah’ıdır. Bu grup Türkiye’de İran tarzı bir rejim kurmak isteyen İslamcı bir terörist örgütüdür. Bu örgütünün üyeleri belki de 2003 Kasım’ında İstanbul’da meydana gelen sinagog saldırıları ile bağlantılıdır.[10]
(İran ve Suudi Arabistan tarafından desteklenen) İslamcılar, şu an Kuzey Kafkasya’da aktif durumdadırlar. Moskova’ya karşı açılan ilk Çeçen savaşı (1994–1996), Sovyetlerin çökmesine sebep olan bölgesel bir isyan olsa da, bu savaş Arap mücahitlerinin akını sonrasında Batı’ya açılmış olan İslamcı bir savaşa dönüşmüştür.
Bu örgütlerin bazıları başarılı da olmuştur. 1990’lı yılların ortalarında gerçekleşen Arap mücahitlerin ve Vahhabilerin akını sayesinde Çeçenya BOP ve ABD güvenliğini tehdit edebilecek bir bölge olarak görülmeye başlandı.[11]
11 Eylül saldırısında, saldırının Rus- Çeçen savaşı ile ilgili olduğu zannedildiği için birçok İslamcı bu olaya karıştı. Suudi bağışçılar, Çeçen davasını desteklediler ve genç Çeçenler arasında cihad kültürünün yayılması için gayret gösterdiler. Ayrıca bunlar Çeçen mücahitleri intihar bombası taktiğine alıştırmaya çalıştılar. Çeçen mücahitler sadece özgürlüklerini Rusya’dan almakla kalmadılar (1996–1999), ayrıca Moskova’nın bölgede bulunan diğer ülkeleri de artık elinde tutamayacağını gösterdiler.[12]
Özellikler Dağıstan bölgesi, mücahitlerin yeni hedefi oldu. Rus gücünün iç patlaması Kafkasların çöküşüne zemin hazırlayabilir. Bu patlama ayrıca Kuzey Kafkasya’dan çıkan etnik Rusların ilerlemesini ve bölgedeki Müslüman çoğunluğun dini olarak heterojen, milli olarak da Rus olmalarına sebebiyet verebilir.
2004’te John Hopkins Üniversitesi Orta Asya- Kafkasya Enstitüsü çalışma grubunun bulgularına göre: “ABD’nin başını çektiği terörizm karşıtı koalisyonların Orta Asya, Afganistan ve Irak’ta yoğunlaşması, Euro-Atlantik çevresinin dikkatini Güney Kafkasya’ya çekmesine neden olabilir.”[13] Bu arada Washington, Ankara’ya güvenmeden kendi stratejik erişimlerini sürdürecektir. Bozulan bu Türk- ABD ilişkileri terk edişin bir işareti değil, yeni bir ortak aramanın bir sinyali olarak algılanabilir.
Belirsiz Azerbaycan
Azerbaycan ABD hükümeti listesinde en üst sırada yer alıyor olabilir. Amerikan yanlısı, seküler bir Şii ülkesi olan Azerbaycan, İran’la olan zorlu ilişkileri ve Türkiye ve İsrail ile dost bir ülke olduğu için Washington açısından çok stratejik bir konuma sahiptir. Azerbaycan terörle ilgili savaşta ABD ile işbirliğine girerek kendi ülkesinden uçuş yapılmasına izin vermiş ve Irak’a da asker göndermiştir.[14] Bu arada Bakû’nün Irak’ın kuzey sınırında bulunmasından kaynaklanan stratejik konumu, bu şehri Tahran’ın Kafkasya’daki etkisi için çok değerli bir hale getirmiştir. Bu fenomen, Azerbaycanlılar ve İranlı Azeriler arasındaki ilişki düşünüldüğünde çok daha karmaşık bir hal almaktadır.[15]
Washington, Azerbaycan’da sosyal yardımlarına devam ederken, bir yandan da Bakû’nün gelecek için güvenilir bir partner olamayacağı konusunda endişeler taşımaktadır. Azerbaycan’daki demokrasi eksikliği, son zamanlar Washington ile Bakû arasında bir münakaşa sebebi haline gelmiştir. 6 Ekim 2005’te yapılan parlamento seçimlerinde Başkan İlham Aliyev’in partisinin sözde kazanmış olarak gösterilmesi, buradaki adaletin Batılı gözlemciler tarafından eleştirilmesine neden olmuştur.
ABD en sonunda “ bu seçimin uluslar arası standartlara uymadığını” söyleyerek tüm tartışmaları bitirmiştir.[16] Özbekistan başkanı İslam Kerimov’un ABD güçlerine Özbek üslerini kullanma iznini geri çekmesi gibi, Aliyev’in de Washington ile ilişkilerini yeniden değerlendirmesi olasıdır.
İran da, Bakû’nün Washington hakkındaki bu belirsizliği istismar etmek için harekete geçmiştir. İranlı diplomatlar bölgedeki ABD etkisinin, İran’ın bölgesel gücü sağladığında geçici olacağı konusunda Azerbaycanlı yetkilileri sürekli uyarmaktadırlar. Azerbaycan’daki otoriteler iyi bir komşuluk ilişkisi oturtabilmek için çalışmalar yapmaktadır. Bu sebeple İran’ı da memnun eden bir kararla ülkedeki etnik Azeri şehri olan Tebriz’de elçilik açmışlardır.[17]
Bu arada İran hükümeti de Azerbaycan üzerindeki etkisini artırmaya çalışmaktadır. Bu çalışmalar Ayetullah Humeyni’nin din devleti fikrini gerçekleştirebilmek için misyonerler tarafından da desteklenmektedir. 1991’de Azerbaycan’ın özgürlüğünü kazanmasında çok önce bile, İranlı misyonerler Bakû çevresindeki kırsal alanlarda, Nahçivan ve Lenkeran’da aktiflerdi.[18]
Son yıllarda da İran hükümeti, camileri yeniden inşa ederek ve Azerbaycanlı din adamlarını kendi ülkelerinde çalışmaya ikna ederek, buradaki Şii yaşamı üzerinde dolaysız olarak bir hâkimiyet elde etmenin yollarını aramaktadır.[19] İranlı otoriteler tüm bunlara ek olarak İran sınırındaki kamplarda yaşayan göçmenleri de kendi dinlerine döndürmeye çalışıyorlar.[20] İran’ın Azeri sekülarizmine zarar vermeyi denediğine dair en açık örnek 1992 yılına kurulan ve 3 yıl sonra da yasaklanan teokratik ve Türk karşıtı İslam Partisi’ni desteklemesiydi.[21]
İran hükümeti aynı zamanda Azerbaycan’ın istikrarını da bozmaya çalışmaktadır. İran, Azerbaycan’da küçük bir grup olan Talyshler arasında ulusalcılık akımını yaymaya çalışmıştır. Ülkede çalışan İranlı akademisyenler Uluslar arası Talysh Birliği (İnternational Talysh Association)’nin kurulmasına yardım etmiş ve bu birliğin ezilmiş Azeri Talysh’lerin haklarını istemelerini sağlamışlardır.[22]
Bu arada, Azeri Sünni topluluğu da radikalleşmeye de meyillidir. Mısır İslami Cihad Örgütü yetkilileri bu ülkede bolca vakit harcamışlardır.[23] Sünni İslamcılar Azerbaycan’ı terör saldırılarının planlama merkezi olarak kullanmışlardır. Burada yapılan eylem planlamalarına 1998’de el-kaide tarafından gerçekleştirilen ABD Doğu Afrika elçilikleri saldırıları ve önlenen ABD Bakû elçiliği saldırısı da vardır.[24] Ayrıca bazılarının çoktan Vahhabiliğe döndüğü etnik Lezgin topluluğunun radikalleşmesinden de endişe edilmektedir.
Azerbaycan hükümeti İran’ın bu çabaları karşısında edilgen kalmamıştır. 1997’de sınırları içerisinde gerçekleşen İran misyonerliği faaliyetlerini yasaklamıştır. O zamandan itibaren Tahran’ın Azerbaycan üzerindeki dini etkisi de azalmaya başlamıştır.[25] Azerbaycan’ın, İran’daki Azerilerin gördüğü eziyet karşısındaki kızgınlığı da İran’ın etkili operasyonlarını sınırlamıştır.[26] Bunların yanında Hazar sularının devletlerarası sınırları ve doğal petrol hakları konularındaki anlaşmazlılar da İran-Azerbaycan ilişkilerinin gelişmesini engellemiştir.[27]
ABD hükümeti 2005 Kasım’ındaki seçimlerden dolayı bir hayal kırıklığı yaşasa da (Azerbaycan yönetiminin yeniden Yeni Azerbaycan Partisi’ne verilmesi) [28], Washington küçük bir ihtimal de olsa Bakû ile ilişkilerinin çok sağlıklı bir hale gelebileceğini fark etti. Azerbaycan’ın önemli bir enerji sağlayıcısı olması ve Kafkaslardaki etkisini devam ettirmek istemesi, Washington ve müttefiklerini Tahran’a ortak bir karşı tavır alma zorunluluğuna itti. Demokrasi endişeleri ABD-Azerbaycan ortaklığını sıcak tutarken, Bakû’nün hala stratejik bir ortak olma potansiyelini koruması, Ankara’nın İran İslam Devleti ve Suriye ile olan ilişkilerini devam ettirmesine yol açabilir.
Isınan ABD-Ermeni İlişkileri mi?
Washington’un kendisiyle bağlarını geliştirebileceği diğer bir ülke de Ermenistan’dır. Erivan’ın Washington’la olan ilişkisi diğer Kafkas devletlerine nazaran daha soğuktur. Ermenistan’ın, Anakara ve Washington’a karşı uyguladığı kavgacı politika (Azerbaycan’ın Nagorno-Karabağ bölgesindeki işgalde de uyguladığına benzer) hem ABD’nin hem de Türkiye’nin Bakû-Ceyhan boru hattı projesinin dışında kalmasına neden olabilir.
Ancak bununla birlikte İslamcı terörizme karşı savaşılırken bazı faktörler Ermenistan’ı çok çekici kılmıştır. Ermenistan, Güney Kafkasya’da topraklarında hiçbir İslamcı aktif seçmen bulunmayan tek ülkedir. Washington Erivan’a politik olarak tarafsız davranmak yerine bu ülkeyi Batıya entegre etmeye çalışabilir.
Ermeni hükümeti de ABD ile güçlü bir stratejik bir ortaklık için istekli olduklarını belirtmiştir. 2005 Eylül’ünün sonlarına doğru Amerikan Savunma Bakanı hem Foggy Bottom’ı hem de Pentagon’u ziyaret ederek ABD-Ermeni askeri ilişkilerini tartışmıştır.[29] Erivan, kamuoyu desteğinin az olmasına rağmen Irak’a patlayıcı uzmanı, doktor ve kamyon şoförlerinden oluşan sivil birlikler göndermiştir. [30] Artan bu Washington- Erivan diyalogu, Ermenistan’ın NATO’ya olası girişi için kapıları aralamıştır. Aslında Ermeni dışişleri politikalarını ve bu ülkenin Rusya ile ilişkilerini eleştiren Vladimir Socor bile Ermenistan’ın Azerbaycan ile sorunlarını çözdüğünde kendisine bir ortaklık fırsatı tanınacağını savunmaktadır.[31]
ABD yetkilileri iki taraflı ortaklıklarında hiçbir ısınması göze almamalıdır. İran ve Rusya, Erivan’ı sürekli olarak ortaklığa davet etmektedirler. Örneğin Tahran, Ermenistan’ın güney doğusunda bulunan Syunik şehrinden geçecek olan bir boru hattı için anlaşma yapmıştır.[32] Washington’da (İran’la olduğu gibi), gelişmekte olan Ermenistan- Rusya ortaklığından endişe etmektedir.[33] Şu an Rusya Federasyonu, Ermenistan ekonomisindeki en büyük yatırımcı olarak görülmektedir.[34] Ayrıca bu iki ülkenin çok yakın askeri bağları bulunmaktadır. Ermenistan; Rusya, Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın da içinde bulunduğu NATO benzeri bir organizasyona üyedir (Collective Security Treaty Organization) [35]. Ancak Moskova, Sargsyan’ın Washington ziyaretinden hiç hoşnut olmadı.[36] Ermenistan’ın İran ya da Rusya nüfuzu altına girmesi, bu ülkenin ABD’nin stratejik çıkarlarını göz ardı etmesini zorunlu kılmaktadır.
Tiflis’ten Bükreş’e
Gürcistan, “Uluslararası Askeri Eğitim ve Öğretim” programına katılmakla, Birleşik Devletlerin başını çektiği terör karşıtı savaşta anahtar bir oyuncu haline gelmiştir. Ayrıca güneyde bulunması, el-Kaide’nin bir şubesinin olduğu Pankisi Gorge bölgesindeki operasyonları ve Afganistan ile Irak’a yardım etmesi Tiflis’in önemini Washington’un gözünde bir kat daha artırmıştır.[37]
ABD- Gürcistan ilişkileri Kasım 2003’teki Gül Devrimi (Rose Revolution) ve Ocak 2004’te gerçekleşen Birleşik Devletler yanlısı Mikhail Saakaşvili’nin göreve başlaması ile gelişti. Tiflis, 2003’ün Kasım ayında Irak’ta bulunan birliklerinin sayısını 5 kat artırarak 850’ye yükseltti.[38] Başkan George W. Bush, Mayıs 2005’te gerçekleştirdiği iki günlük Gürcistan gezisinde yeni hükümete desteğini önerdi ve Washington’un Gürcistan ve Abhazya ile Güney Osetya arasında yaşanan ayrılıkçı çatışmaları önleyebileceğini söyledi.[39] Aslında Washington’un Gürcistan’da görünen en büyük çıkarı Millenium Challenge Şirketi’ydi. Gürcü bir eleştirmen, Sarkasvili’nin 12 Eylül 2005’te imzaladığı bir anlaşma hakkında şöyle demiştir: “Gürcistan’a 1991’de özgürlüğünü kazanmasından bu yana yapılan en büyük ekonomik yardım.” [40]
Gürcistan’ın Doğu Karadeniz’deki coğrafi konumu, Hıristiyan ve Amerikan yanlısı nüfusu ve Irak, İran ve Suriye’ye uçuş uzaklıklarının kısa olması sebeplerinden dolayı yetkililer Gürcistan uçuş sahasını önemli bir stratejik nokta olarak değerlendirmelidir. NATO sekreteri General Joop de Hoop Scheffer’ın da belirttiği gibi ABD-Gürcistan askeri ittifakını güçlendirmek için Gürcistan’ın topluluğa üye olma “kapıları açılmıştır”. [41]
Oysa Romanya şu an NATO’nun bir üyesidir ve Yunanistan gibi Amerika karşıtı bir politikaya da sahip değildir. Romanya’nın ABD ordusuyla birlikte operasyonlar yapan NATO birlikleri ve sağlam demokratik sistemi, “Türkiye’nin Karadeniz bölgesindeki en istikrarlı ve en etkili orduya sahip olan ülke” olduğu yolundaki iddiaları çürütecektir.[42]
Hoş olmayan bir konumda da olsa Bucharest, Irak’ın özgürlüğünde çok önemli bir rol oynamaktadır. Sınırları içerisinde ABD ordusunun operasyonlarına izin vermeyen Türkiye’ye karşılık; Rumen hükümeti ABD’ye Kogalniceanu hava üssünü kullandırarak 7 bin savaş birliğinin Irak’a girmesine yardımcı olmuştur. Rumen siyasetini düşünen ABD’li müzakereciler; İncirlik Hava Üssü’ndeki etkilerini artırmak için çalışabilirler. Buna karşın Türk yetkililer de olasılık olarak bu üssün kullanımı ile ilgili birçok sınırlama getirebilirler. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld de, Kuzey Irak’a başka bir ülkeden hava yoluyla asker taşınmasını içeren bir “B Planı”ından üstü kapalı bir şekilde bahsetmiştir.[43]
Haziran 2005’te, Rumen ve Amerikan orduları Babadağ Eğitim Sahasında ortak bir tatbikat düzenlemişlerdir.[44] Rumen birlikleri hem Afganistan’da hem de Irak’ta hizmet vermektedir.[45]
Romanya’nın gelecekte ABD askeri güçlerine üs sağlama konusunda istekli olması; ABD yetkililerinin Romanya’nın Ortadoğu’da oynadığı yeni stratejik rolü tanımasını gerektirir. Ankara ile ortaklık geliştirmek için her şeyin yapılması gerekiyorsa da, daha ılımlı ve gelişmiş bir Amerikan-Rumen askeri ortaklığı (eğer ulusalcı-İslamcı Türkiye, İran ve Arap dünyasına doğru kayarsa) çok daha avantajlı olacaktır.
Sonuç
Şu an Kafkasya’ya ve Karadeniz çevresi üzerine daha fazla eğilmek gerekmektedir. Bu alanlar, ABD çıkarları ve Washington’un Ortadoğu’ya demokratik reform getirme ve İslamcılık ideolojisine karşı savaşmak gibi uzun vadeli hedefler için çok önemlidir. Washington’a göre hangi ülkenin önemli olduğu, oraya gerçekleştirdiği ziyaretlerin sayısıyla doğru orantılıdır. Örneğin Colin Powell, 2004’te Gürcistan’ı ziyaret etmiştir.[46] Tiflis de 2005’te en çok ziyaret edilen başkentler arasındadır. Madeleine Albright Türkiye’yi iki kez ziyaret ederken, Powell ise ülkeyi savaştan önce bir kere ziyaret etmiştir. Powell’ın bir diğer ziyareti 1 Mart’taki seçimler sonrasında olmuştur. Bu ziyaret seçim sonrası ilişkileri düzene sokmayı amaçlıyorsa da, hem çok geç olmuş hem de çok kısa sürmüştür. Powell’ın 2004’teki son İstanbul ziyareti de NATO toplantısıyla tesadüf etmişti.[47] Romanya başkanı Adrian Nasta’ın 2004’te iki Washington ziyareti olmuştur.[48] Bush 2005’te Erdoğan’ı da Beyaz Saray’a davet etse de, bu buluşma çok verimli geçmemiştir.[49]
Acaba bu gelişmeler, artık Ankara’nın ABD’yi bir müttefik olarak düşünmesinden vazgeçmesi manasına mı geliyor? Hayır. Türk ordusu, ABD’nin Afganistan’daki en büyük yardımcısıdır. Ayrıca ABD de Türkiye’nin üçüncü en büyük ithalat partneridir.[50] Şu an Washington için en gerekli olan karar; Türkiye ile askeri bağlarını devam ettirmesidir.
Ancak bu kararlar, ABD’li yetkililerin Türk siyasetindeki Anti-Amerikancılık gibi bazı endişe veren gelişmelere duyarsız kalmalı manasına gelmemelidir. İlişkilerin gittikçe kötüleşmesi ve Beyaz Saray’ın Erdoğan’a olan güven eksikliği; ABD’nin Güney Kafkasya ve Romanya’ya sosyal yardımlar yaparak tedbirli davranmasını gerektirebilir. Eskiden çok sağlam olan ABD-Türkiye ortaklığı, Washington’u “Eğer Batı Türkiye’yi kaybederse ne yapmalı?” olasılığını planlamaktan alıkoymamalı.
Washington ayrıca (başta Çeçenistan ve Dağıstan olmak üzere) Kuzey Kafkasya’dan gelen tehditlere çok dikkat etmeli ve Ankara’nın (stratejik bir partner olarak) kaybı ile Kuzey Kafkasya üzerinde yayılan Rus etkisinin olası kötü senaryolarına kendini hazırlamalıdır.
Şu an birçok Amerikalı; Azerbaycan, Dağıstan, Romanya ve bu tür ülkelerin Orta Doğu ile olan bağlantıları hakkında ya çok az bir bilgiye sahiptir ya da bu konuda hiçbir şey bilmemektedir. Bu ülkelerin arasında Kafkaslar, Karadeniz ya da Arap İslam dünyasındaki gibi birbirleriyle çok samimi ilişkiler geliştirmişlerdir.
Dağıstan siyaseti, Azerbaycan’ın Hazar Denizi kıyılarından Türk Ege’sine kadar uzanan BTC boru hattı ve Doğu Rumen Karadeniz kıyılarının önemi, Washington’un başarılı bir Ortadoğu stratejisi izleyebilmesi için anahtar konumda olan konulardır. Ortadoğu üzerinde çalışan bürokrat, gazeteci ve kanun yetkililerinin de vurguladığı gibi Amerikalıların hakkında çok az şey bildiği bu bölgeler, Washington’un Ortadoğu siyasetinin başarı ya da başarısızlık anahtarları olacaktır.
[1] Soner Cagatay, "Where Goes the U.S.-Turkish Relationship?" Middle East Quarterly, Sonbahar 2004, s. 43-52.
[2] Islamic Republic News Agency (IRNA), Kasım 9, 2005.
[3] The New York Sun, Kasım 2, 2005.
[4] "Turkish Public Opinion about the USA and Americans," ARI Movement, sponsored by Koç Holding, July 5, 2005; "Kısa Analizler, Dr. Emre Erdoğan," Infakto Research Workshop, ARI Movement, accessed Nov. 28, 2005.
[5] BBC News, Nov. 4, 2002.
[6] Michael Rubin, "Green Money, Islamist Politics in Turkey," Middle East Quarterly, Winter 2005, s. 13-23.
[7] The Turkish Daily News (Ankara), Kasım 15, 2005.
[8] The National Interest, Aralık 1, 2004.
[9] Fiona Hill, "The Eurasian Security Environment," testimony to the House Armed Services Committee Threat Panel, Washington, D.C., Eylül 22, 2005.
[10] Evan Kohlmann, "Terrorized Turkey," National Review Online, Kasım 23, 2003.
[11] Lorenzo Vidino, "How Chechnya Became a Breeding Ground for Terror," Middle East Quarterly, Summer 2005, s. 57-66.
[12] Liz Fuller, "North Caucasus: No Clear Strategy in Region," Radio Free Europe/Radio Liberty (RFE/RL), Ekim 2, 2005.
[13] Svante E. Cornell, Roger N. McDermott, William O'Malley, Vladimir Socor, and S. Frederick Starr, Regional Security in the South Caucasus: The Role of NATO (Washington: Johns Hopkins University, 2004), s. 25.
[14] "Azerbaijan Support to the Global War on Terror," U.S. Central Command, U.S. Department of Defense, accessed Kasım 28, 2005.
[15] Brenda Shaffer, Borders and Brethren: Iran and the Challenge of Azerbaijani Identity (Cambridge: MIT Press, 2002), s. 1-11.
[16] "Azerbaijan Parliamentary Elections," U.S. Department of State, news release, Kasım 7, 2005.
[17] Fariz Ismailzade, "Azerbaijan Wrestles with Geopolitical Dilemma," Eurasia Insight, Şubat 15, 2005.
[18] Igor Rotar, "Islamic Fundamentalism in Azerbaijan: Myth or Reality?" Jamestown Foundation Prism, Ağustos 31, 2000.
[19] Tadeusz Swietochowski, "Azerbaijan: The Hidden Faces of Islam," World Policy Journal, Sonbahar 2002.
[20] Author's correspondence with Brenda Schaffer, research director, Caspian Studies Project, Harvard University, Kasım 14, 2005.
[21] Raoul Motika, "Islam in Post-Soviet Azerbaijan," Archives de Sciences Sociales des Religions 115, Temmuz-Eylül 2001, s. 111-24.
[22] Eurasia Daily Monitor, Mayıs 27, 2005.
[23] Samir Razimov, "Bin Laden's Azeri Connections," Institute for War and Peace Reporting (IWPR), Ekim 5, 2001.
[24] Hayder Mili, "Securing the Northern Front: Canada and the War on Terror, Part II," Terrorism Monitor, Temmuz 28, 2005.
[25] Rotar, "Islamic Fundamentalism in Azerbaijan."
[26] Author's correspondence with Shaffer, Kasım 14, 2005.
[27] RFE/RL, Temmuz 25, 2001.
[28] "Azerbaijan Elections," press statement, U.S. Department of State, Dec. 2, 2005.
[29] PanArmenian Network, Oct. 29, 2005.
[30] Eurasia Insight, Jan. 1, 2005.
[31] Vladimir Socor, "Future Business for NATO's Summit," American Enterprise Institute, May 1, 2004.
[32] EurasiaNet Business and Economics, Mar. 3, 2005.
[33] Vladimir Socor, "Armenia's Energy Sector, Other Industrial Assets Passing under Russia's Control," IASPS Policy Briefings: Oil in Geostrategic Perspective, Nov. 13, 2002.
[34] PanArmenian Network, Nov. 3, 2005.
[35] Noyan Tapan (Yerevan), Dec. 1, 2005.
[36] Regnum News Agency (Moscow), Nov. 29, 2005.
[37] George W. Bush, address, Tbilisi, Georgia, May 10, 2005.
[38] News release, Embassy of Georgia, Nov. 8, 2004.
[39] Khatuna Salukvadze, "Bush Visits Georgia to Support ‘The Beacon of Liberty'," Central Asia-Caucasus Analyst, May 18, 2005.
[40] Lasha Tchantouridze, "Georgian Economy after the Rose Revolution," Central Asia-Caucasus Analyst, Sept. 21, 2005.
[41] RFE/RL, Nov. 28, 2005.
[42] Orhan Babaoglu, "Black Sea Basin: A New Axis in Global Maritime Security," PolicyWatch, no. 1027, Washington Institute for Near East Policy, Aug. 24, 2005.
[43] The Turkish Daily News, Feb. 21, 2005.
[44] The Stars and Stripes (Washington, D.C.), July 25, 2005.
[45] American Forces Information Service, Oct. 13, 2004.
[46] "Secretaries of State Foreign Travels, Countries Visited and Mileage: 2004," U.S. Department of State, accessed Nov. 28, 2005.
[47] "Secretaries of State Foreign Travels: Madeleine K. Albright," U.S. Department of State, accessed Dec. 1, 2005; "Secretaries of State Foreign Travels: Colin L. Powell," accessed Dec. 1, 2005.
[48] "Visits to the U.S. by Foreign Heads of State and Government—2004," U.S. Department of State, accessed Nov. 28, 2005.
[49] The Washington Post, June 9, 2005.
[50] "Background Note: Turkey," Bureau of European and Eurasian Affairs, U.S. Department of State, Sept. 2005.
Çeviren Tuba Karasu