YDH-Middle East Online’da Muhammed Sadık imzasıyla kaleme alınan yazıda Suudi Arabistan’daki Şiilerden hareketle Arap ülkelerindeki etnik ve mezhebi azınlıkların durumu analiz ediliyor.

 

Arap dünyasındaki dini siyasi ve etnik azınlıklar, yalnızlaştırılmaktan ve marjinalleştirilmekten şikâyet ediyorlar.

 

Bu yalnızlaştırma ve marjinalleştirme toplumsal hizmetler ve siyasi katılım düzleminde ortaya çıkıyor, baskıya maruz kalıyorlar ve etnik ayrımcılığa tabi tutuluyorlar.

 

Biz Arap dünyasındaki azınlıkları sürekli olarak yaşadıkları vatanın bir parçası olduklarını ispatlamaya çalışırken ve haklarını elde etmek için uğraşırken görüyoruz. Bu yolda baskı ve siyasi hareketlenmeler gibi metotlar kullanıyorlar.

 

Biz azınlıkların güçlü ve zayıf yanlarının, ülkelerindeki siyasete etkin olarak katılımının temel belirleyicisi olduğunu görmekteyiz.

 

Azınlıklardan bazılarının, bakış açılarını benzeştirme, iyi niyeti ispatlama yolunda doğrudan görüşme ya da tarafların hazır bulunduğu kapalı toplantılar düzenleme yoluna gittiklerini görüyoruz. Bu görüşmeler aracılığıyla tarafların isteklerinin açıklık kazanması ve toplumsal adalet ve kaynaşmanın gerçekleştirilmesi hedefleniyor.

 

Bu yöntem birçok yeni açılım sağlaması ve en yüksek dini ve siyasi otoritelere ulaşarak isteklerini dolaysız yoldan iletme imkânı verdiği için Arap dünyasındaki azınlıkların çoğu tarafından kabul gördü. Fakat bu yöntem bir kaplumbağa hızında sonuç veriyor. Hatta azınlıklarla bu tip ilişkiye girilmemesi, iç meselelere bu kadar yoğunlaşılmaması, iç iktidar kavgalarının bu kadar gündem işgal etmemesi gerektiği ortaya çıktı; zira bunun sorunu olduğundan daha fazla büyük göstereceği dillendirmeye başladı.

 

Kanaatimce bu görüşmelerin devam etmesi ve bu görüşmeler sırasında güçlü ve zaaf yanların tespit edilerek, zaaf yanların güçlendirilmesi, toplumsal kaynaşmaya giden yolda en etkili yöntemdir.

 

Üç güç unsuru ve bu güç unsurlarının birincisi siyasi iştigal bağlamında düşünüldüğünde teolojik ve baskıcı rejimlerin toplumsal kaynaşmayı pek de gerçekleştiremedikleri bir vakıadır. Bu rejimler genelin anlayışından ayrışan, farklı uygulamaların ve farklı ibadet şekillerinin ifa edilmesini reddederler.

 

Belki bu uygulamalar vasıtasıyla azınlık guruplar içerdeki güç unsurları ile birlikte bazı kazanımlar meydana getirebilirler; fakat bazı devletler bazı bölgesel ve uluslar arası güçlerin iç işlerine karışmasına neden olacağı endişesiyle bu tip demokratik çeşitliliğe izin vermiyorlar.

 

Buna benzer bir olay Lübnan Dürzîleri tarafından İlerici Sosyalist Parti liderliğinde Lübnan'da gerçekleştirildi. (yüzde 7'lik bir tabanı var ve mecliste 17 milletvekili ve birkaç bakan ile temsil ediliyorlar) [Yazıda Dürzilerin parlamentodaki milletvekili sayısı 17 olarak verilmişse de bu gerçeği yansıtmamaktadır. 128 sandalyeli Lübnan parlamentosunda Müslümanlara ayrılan 64 sandalyeden Şii’ler ve Sünniler 28’er, Dürziler 7, Aleviler de 1 milletvekiline sahip olmaktadır. YDH]

 

Bunu İran ve Suriye ile işbirliği içinde olan Şiiler de bir müddet yapmışlardı; fakat daha sonra hatalarını anlayarak harici bütün siyasi dayanak odakları ile irtibatlarını kestiğini söyledi ve bunu fiili olarak da ispatladılar. Dış güç odaklarının muhalefet temsilcisi olmaktan vazgeçerek içerden siyaset yapmaya başladılar. Çünkü şu açığa çıktı ki dış odaklı muhalefet yapma halk nezdinde pek itibar görmüyor ve tesirli olmuyor.

 

İkinci olarak azınlıklar eğer kendi hacimlerinden daha büyük etki edici unsur olmak istiyorlarsa iktisadi güce sahip olmalıdır. Yani eğer iktisadi güç elde edilebilirse azınlığın hacmini fazlasıyla geçen bir siyasi tesir mümkün olabilir. (Buna Amerika'daki yüzde 2'lik Yahudi azınlık örnek göstertebilir.)

 

Şimdi Suudi Arabistan'daki Şii azınlığın vatan topraklarının büyük kısmını dolduran varlığını ve genel olarak meskûn oldukları bölgelerdeki petrolün dünyadaki petrol rezervlerinin dörtte birine tekabül etmesine gelecek olursak.

 

Bu durum, bu azınlığın bunun üzerinde olumlu ya da olumsuz hiçbir tesiri olmaması gerçeği ile değerlendirildiğinde pek de önem arz etmiyor. Bu azınlığa büyük petrol şirketlerinde pek yer yok ve bu düzlemde yakınlarda yapılacak bir değişiklik de ufukta görünmüyor.

 

Üçüncü olarak toplumsal kaynaşma ve birlik, azınlıkların taleplerinin şekillenmesinde çok önemli bir etken. Eğer bu sağlanabilirse toplumun dini, mezhebi ve etnik çoğulculuğu pek de menfi tesirde bulunmayacaktır. Toplumsal uyumu sağlamanın yolu, yönetim ve yüksek idare kademesinde ve hizmet arzında bütün gurupların eşit olarak muamele görmesinden geçmektedir.

 

Azınlıkların siyasi seçkinler üzerinde çoğunluk ve azınlık arasındaki siyasi ve iktisadi yönlerden derin uçurumu kapatma yönünde mahirleştiğini görmekteyiz. Eşitlik yolunda istek, iştirak ve hakların talep edilme ruhunun geliştiğini görüyoruz.

 

Hukukçu Fethi Receb bunu marjinalleşmeden kurtulma ve siyasi rol oynama yolunda büyük bir atılım olarak niteliyor.

 

Biz azınlıklar olarak görüş ve yöntem olarak farklılaşmaktayız. Bazı azınlıklar hükümete baskı yapma yöntemini benimserken bazıları diyalog yolunu seçiyor. Bu tip farklılıklar doğaldır; fakat bizim önemle içerdeki güçlü yanları daha da kuvvetlendirmeye ihtiyacımız var. İlmi ve iktisadi olarak kuvvetlenmeliyiz ki sözlerimiz daha tesirli olsun ve daha kuvvetle temsil edilebilelim.

 

Çeviren: Emrah Kekilli

 http://www.middle-east-online.com/opinion/?id=66555