Öncelikle “Güvenlik Anlaşmasının” önemini hatırlatmak yerinde olacaktır diye düşünmekteyim. Bu anlaşma çok önemlidir ve bu önem birilerinin kapalı kapılar ardında kendi niyetlerini gerçekleştirmek için çevirdikleri entrikalara kurban edilmemelidir.
Değişim, kargaşa, ölüm ve sürgünün her türünü görmüş, kendi ülkelerindeki demokrasi tecrübesinin akamete uğraması nedeniyle kafaları karışık o olan Iraklılar için güvenlik, kafalarını meşgul eden en önemli sorun ve en önemli istekleri.
Yani güvenlik ve istikrarı içermeyen bir demokrasi Iraklılar için kabullenilebilir gözükmüyor.
Bir ulus olmanın, bir ulusa ait olmanın temel gereği orada kişilerin kendilerini güvende ve korumada hissetmeleridir. Var olma hakları ve yaşam hakları tehdit altında olan bir halkın itaat etme zorunluluğu yoktur.
Aynı şekilde merceiyet de genel anlamda bir öneme sahip; fakat merceiyet bazılarının yanlış anladığı gibi velayet-i fakih değildir.
Merceiyet, ilmi yönden öne çıkan âlimlerin, halk tarafından şeriata dair sorularını sormak üzerine yöneldikleri tarafsız bir kurumdur. Yoksa sarayın üzerinde bir otorite anlamı taşıyan siyasi “velayet-i fakih” değildir.
Bu anlamda merceiyet, yani İran'da yaygın olduğu şekli ile siyasi bir anlam taşıyan “velayet-i fakih'in” dışında bir merceiyet, Necef ulemasının ve Ayetullah Sistani'nin kabullendiği bir merceiyettir.
Bu iki kavram arasında reel bir gözlem ile ilmi ve tarafsız bir şekilde düşünüldüğünde çok açık bir ayrım olduğu kesindir.
Fakat bazı kesimler halktan bazı insanları aldatmak ve bundan siyasi çıkar elde etmek için, bu konuda merciiyet şöyle diyor, bunu kabul ediyor ya da etmiyor gibi sözler sarf ediyorlar. Bu çok açık olarak halkı kandırmak anlamına geliyor.
Ben Sayın Sistani'yi siyasi işlere bulaşmadığı için anlıyorum; ama bu kadar suskun olmasını pek anlamlı bulmuyorum. Bu suskunluk; neden olduğu, nasıl olduğu ve kimin için olduğu belli olmayan şüpheli bir suskunluktur.
Ayrıca merceiyet bir kişiye has bir makam değildir, liyakat sahibi ve güvenilir kanıtlarla konuşabilecek kişiler bu makama dayanarak konuşabilirler.
Irak’ta merceiyet makamında birçok kişi oturuyor. Bunlar içerisinde daha dinamik “Şeyh Yakubi'yi” uzun bir cihat ve savaş vermiş “Seyyid Müderrisi”yi saymak mümkün. Ayrıca çok metin ve dirayetli görüşleri olan, fakat kendilerinden sual edilmeyen merciiler var.
Eğer Irak'ı korumak ve iç cepheleri güçlendirmek yönünde gerçekten niyetli olanlar varsa, bu kişilerin teker teker ya da birlikte ses vermeleri gerekmektedir. Mesela Seyyid Şirazi'nin belirttiği gibi “fakihler şurası” oluşturulabilir.
Bu fikri Şeyh Rekabi “Realizm ve Siyasetin Esasları'' isimli kitabında dillendiriyor. Ben bu konuyu Irak siyasetinde açıklığın tekrar yakalanabilmesi için tekrar dile getiriyorum ve âlimleri, bu konuda tecrübe sahibi olanları ve mercileri güvenlik anlaşmasının Irak ve Irak halkı için uygunluğunu veya uygunsuzluğunu, çeşitli yönleriyle tartışmaları için bir konferans düzenlemeye çağırıyorum.
Bu gibi stratejik konularda fetva vermeden önce âlimler bu konuda tartışmalı faydalı ve sakıncalı yönlerini ve kabul edilebilirliğini, Irak halkına ne kadar menfaati olacağını ele almalıdırlar.
Amerikalı subayın dediği gibi güvenlik anlaşması meselesini Irak parlamentosuna bırakmak pek doğru değil; çünkü meclisteki birçok kişi, ufak bedellerle büyük şeyler satabilecek insanlardır. Ya da bunlardan bazıları Irak'ın güvenliği kendisi için pek önemli olmayan üçüncü taraflar ile bağlantı içerisindedir. Hatta biz bunların bazılarının geçmişlerini de biliyoruz. Bu kişilerin Irak'ın geleceği ile ilgili temel meselelerde söz söyleme hakları yoktur.
Bu anlaşmaya çok kötü bakan komşu ülkelerin tersine ben güvenlik anlaşmasının derinlemesine konuşulması gereken bir konu olduğu kanısındayım.
Ben Irak'ı tek kişi hâkimiyetinden, baskıdan koruyacak bir güvenlik anlaşmasına taraftarım. Ben Irak'ı herkesin hukuk önünde eşit olduğu bir seviyeye yükselteceği bir anlaşmaya sıcak bakıyorum.
Ben terörü anayasal çerçevede ortadan kaldıracak bir anlaşmaya taraftarım. Ben insanları bölen, guruplara ayıran hastalıklı kalıntıların temizlenmesini sağlayacak bir anlaşmayı alkışlıyorum.
Yalnız bu anlaşmanın birilerinin zulmetmesine olanak sağlayacak araçlar sağlamayacak işgalci mantığından uzak bir düzlemde yapılması gerektiği kanısındayım.
Bu nedenle iki tarafında bağımsızlık, adalet, özgürlük ve barış kavramlarına inanması ve istemesi gerekiyor ve hiç kimsenin görüşünün bir başkasının görüşünün önüne geçmemesi gerekiyor. Ben bu sözlerimi bazı mercilere yöneltmiyorum, herkese yöneltiyorum.
Halkı kandırmanın, onu bilgisi olmadığı, cahili olduğu bir işe sokmanın lüzumu yok.
Çeviren: Emrah Kekilli
http://www.middle-east-online.com/opinion/?id=68664