YDH- Suriye’de yayımlanan el-Vatan gazetesi yazarı Mahmude Velkin, Suriye dışındaki Arap ülkelerinin Irak’a ilişkin politikalarını eleştirdiği bu yazısında Irak’taki İran nüfuzundan şikayet eden bu ülkelerin Irak’la diplomatik ilişki kurmaya başlamasını olumlu bir adım olarak değerlendiriyor.
Irak'ın işgal edilmesi, Arapları zaten uzak durdukları Irak’tan daha da uzaklaştırdı. Belki de bu onların gevşekliği ve stratejik anlayışlarının zayıflığı düşünüldüğünde onlardan beklenenden daha kötü bir durumdu. Ama şu an Araplar, her ne kadar adetleri üzere her şeyi geç yapsalar da, Irak'a dönemeye başladılar.
Amerika Birleşik Devletleri Irak'ı işgal ettikten sonra Araplardan Irak ile geniş diplomatik ilişkiler kurmasını talep etti. Bu talebi bazıları kabul ederken bazıları kesin bir dille geri çevirdiler.
Bunu yaptılar ve bu sayede işgalciler işgal ettikleri ülkenin her şeyini kendileri belirler oldular. Arapların Irak'tan uzak durması pek de protesto neticesi vermedi.
Irak, etnik kavgaların, aşiret çatışmalarının siyasi hesaplaşmaların gelgitleri içerisinde kan gölüne döndü. Bu protestoları ile bu haldeki Irak'ı Mossad'a, yabancı güvenlik şirketlerine ve meçhul bir kadere terk ettiler.
Bu terk ediş sırasında Irak halkı için ölüm demekti, sürgün demekti, soykırım demekti bütün kutsalların ayaklar altına alınıp çoluk çocuğun, aciz kadınların âlimlerin ve önemli bürokratları katledilmesi demekti. Yüzünü her çevirdiği yerde ölümle karşılaşan bir halk demekti.
Aradan yıllar geçince kimin kendisi için, kimin Irak için çalıştığı ortaya çıktı. Arap halklarının övündükleri ve bu özellikleri ile Suriyelileri, İranlıları ve Türkleri eleştirdikleri bütün vasıflarının içinin boşaldığı görüldü; çünkü hayat devam ediyordu.
Çünkü artık Araplar Irak'ın işgal edilmesine üzülmeyi bir kenara bıraktıkları gibi işgalin sona ermesini talep etmeyi de bırakmışlardı. Suriye tek başına işgale karşı çıktı ve işgalin sona erdirilmesini talep etti ve eğer oyunu iyi oynamayı bilmiyor olmasaydı kaybı büyük olacaktı.
Ayrıca Irak'ın içinden ve dışından Irak'ın birliği selameti ve güvenliği kendisi için önem arz eden bütün taraflarla ile işbirliği yaptı.
Suriye bekli de Irak'taki direnişi destekleyen ve işgalcileri hedef alan direniş ile Irak halkını hedef alan teröristleri ayıran tek ülke idi.
Suriye Irak'ta olanlardan çıkar sağlamak yerine Türkiye ve İran ile işbirliği yaparak elden geldiğince Irak'ı bölünmekten kurtarmaya çalışan tek ülke idi.
Suriye bu ülkelerle birlikte bölgeyi kendi çıkarları etrafında yeniden yapılandırmaya çalışan Siyonist ve Amerikan işbirliğine karşı bir kalkan oluşturdu.
Bu yolda İsrail ile organik bağı olan hatta askeri yardım alan ve askerleri İsrailli subaylarca eğitilen bölgesel Kürdistan yönetiminin bu ilişkisinin ortaya çıkarılması ile epeyce mesafe kat edilmiş oldu; çünkü Kürtler bu bölünmeden en çok çıkar elde eden gurup olacaktı.
Suriye, Irak'ta yürüttüğü dürüst ziyareti nedeniyle birçok siyasi gurup ile sağlam ilişkiler kurdu. Hatta bu çerçevede Irak'ta birbirleri ile anlaşmazlık içinde olan farklı siyasi guruplarla bile ilişki kurabildi.
Bunu yapabildi çünkü bu çevreler, Suriye'nin Irak'ın maslahatı için çalıştığını biliyorlardı. Suriyeliler Irak'ı tehdit eden en önemli sorunun her an yakılabilecek bir fitil olan farklılıkların ortadan kaldırılıp ortak bir zemin meydana getirtmesi için Iraklılara yardım ettiler ve bütün dünya şunu gördü ki Suriye, her ne kadar imkânları sınırlı olsa da, Iraklılara kapısını açtı.
Iraklıları elinden geldiğince misafir olarak ağırlamaya çalıştı. Bütün bunları yaparken de işgalcilerin Suriye hakkında başlattıkları karalama kampanyalarına ve gerçekleri saptırmaya çalışmalarına aldırmadı.
Kendi çıkarlarını, Irak'ın çıkarlarını, Iraklıların çıkarlarını korumaya çalışmaktan geri durmadı. Vazifesini yerine getirmeye çalıştı ve sonunda Iraklılar, Suriye'nin Irak'taki hedefinin, Irak'ın işgalden kurtulması, bölünmenin engellenmesi ve mezhepsel çatışmaların ve aşiret kavgalarının önüne geçilmesi olduğunu anladılar.
Zaman gelip de iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurulması gerekince Iraklılar gözlerine kırpmadan gönül rahatlığı içerisinde bunu kabul ettiler; çünkü bu kurulacak olan ilişkinin iki tarafında yararına olacağını biliyorlardı.
Şikâyet etme konusunda artık ihtisas sahibi olan Araplar gelince… Özellikle Suudi Arabistan ve Mısırı zikredebiliriz. Halen İran'ın Irak'taki etkisinden şikâyet etmekteler.
Evet, İran işgale ve işgalcilere rağmen Irak'a nüfuz etmeyi başarmıştır; fakat milyonlarca Iraklı savaş nedeniyle ülkelerini terk ettiklerinde kendilerine, imkânları sınırlı olduğu halde, Ürdün ve Suriye'den başka açık kapı bulamamıştır.
Irak'a komşu bir ülke olarak Suudi Arabistan, kapılarını Iraklılara açabilirdi. Acaba Suudi Arabistan ulusal güvenliğinden endişe mi etmişti?!
Ya da bölgenin en zengin ülkelerinden biri olarak onlara maddi destek veremez miydi? Ya da Mısır'ı Irak'ta neden göremedik de Irak, Washington'un tabiri ile İran'a altın tabakta teslim edildi. Ya da Mısır kendisine müsaade edildiğinden fazlasını yapma kudretine sahip değil mi?
Arapların Irak'a dönmesi her ne denenle olursa olsun övülmeye layık bir eylemdir. Bu dönüş belki bir nebze petrol için bile olabilir; fakat bu dönüş Amerikan idaresinden bağımsız olmadıkça Irak'ın maslahatına olmayacaktır.
Irak'ın Irak halkının ve Irak'ın birliği için olmadıkça faydalı olmayacaktır. İşgalcilerle işbirliği yaparak bu amaçları etkisizleştirmek için oldukça faydalı olmayacaktır.
Çeviren: Emrah Kekilli
http://www.alwatan.sy/dindex.php?idn=44503