Türkiye-Mısır ilişkilerini yakından takip edenler bu iki ülke arasında yakın zamanda büyük çaplı bir niteliksel gelişme yaşandığını bilmekteler. Bu gelişmeler iki ülkenin stratejik iş birliğine sağlam bir temel teşkil edecek nitelikler içermekte ve bölgede mevcut bütün dengelere etki edebilecek bir potansiyel taşımakta.
Eğer yakın geçmişe dönüp bir göz atacak olursak bu nitelikli gelişmelere neden olan iki açık olay görebiliriz. (Ancak bu gelişmelere temel olan tarihi ve kültürel kökleri unutmamalıyız; çünkü bu kökler uzun bir tarihsel süreci kapsamaktadır.)
Bunlardan ilki Adalet ve Kalkınma Patisi'nin 2002 Kasımı’nda iktidara gelmesi ve iktidarda iken Türkiye'nin iç ve dış politikasında köklü değişiklikler yapma palanıdır. İkincisi ise Amerika'nın 2003'de Irak'a saldırısıdır. Çünkü bu saldırının ardından Ortadoğu bölgesinde büyük bir stratejik dönüşüm yaşandı ve bölge ülkeleri birbirleri ile ilişkilerini stratejik ve siyasi açıdan gözden geçirme ihtiyacı hissetti.
Mısır'ın da tıpkı Türkiye gibi bölgede yaşanan gelişmelere kayıtsız kalması düşünülemezdi. Bu nedenle bölgedeki dönüşüme nasıl adapte olacağını hesapladı, bu meyanda bölgenin yükselen aktörleri ile ilişkilerini mevcut gerekliliklere uygun olarak kurma yolunu tuttu.
Bu düzlemde Türkiye siyasi, iktisadi ve diğer alanlarda üstün özellikleri olan bir bölgesel güç olarak karşımızda durmaktaydı. Bir İslam ülkesiydi ve nüfusunun çoğunu Müslümanlar oluşturuyordu.
Bunun yanında laik ve demokratik bir ülkeydi ve ülke demokrasisi iktidarın el değiştirmesine müsaade edecek derecede işlemekteydi; zira Adalet ve Kalkınma Partisi İslamcı köklerine ve Kemalistlerin itirazlarına rağmen iktidara geldi. Öte yandan AKP'nin arkasındaki halk desteği onu devirmek isteyen laik Kemalist kesim için AKP'nin en önemli dayanağı.
Bu ülkede “Derin Devlet” namı ile meşhur seçilmemiş bir güç var ve güç gizli ve açık olarak dinin kamusal alandan uzak tutulması için uğraşmakta ve bunu değiştirmeye matuf her türlü girişimi devirmeye çalışmaktadır.
Ülke uluslar arası ekonomiye bütünleşmiş durumdadır. Amerika'nın bölgedeki çıkarları ile açık olarak çatışmaktan kaçınıyor ve genel olarak ABD politikalarına uyumlu gidiyor; ancak kabul etmediklerinde ise denge politikası yolunu tutuyor.
Türkiye NATO üyesi bir ülke ve komşularıyla tarihi husumetin izleri olsa dahi dengeli bir ilişki kurmuş durumda. Komşularına karşı askeri güç kullanmaktan kaçınıyor. Bu konuda Kürt meselesini istisna edebiliriz; çünkü bu sorun doğrudan devletin varlığını tehdit eden bir unsur olarak görülmektedir.
Türkiye, Avrupa Birliğine tam üyelik için uğraşıyor; ancak Fransa başta olmak üzere Avrupa Birliği üyesi ülkelerin karşılarına çıkardığı engellerle karşılaşıyor ve bunları aşmak için de çaba sarf ediyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi ile Türk dış politikasında esaslı bir değişim yaşanıyor. Bu değişim cümlesinden olmak üzere Türkiye'nin Arap ülkelerin bütününde siyasi ve iktisadi açılım yapmasını, Suriye, Irak, Lübnan, Suudi Arabistan, Mısır gibi komşu ülkelerle ilişkilerinde bir değişim yaşanmasını sayabiliriz.
Bunun yanında Arap-İsrail ilişkilerinde rol almak, Irak'ın geleceği konusunda müdahil olmak, fikri ve siyasi radikalizmle mücadele etmede rol üstlenmek zikredilebilir. Ayrıca Türkiye'nin de bölgenin tamamı gibi tehlike görmesi muhtemel olan İran ile direkt bir irtibata girmemesini söyleyebiliriz.
Ancak iktidar partisinin bütün bu başarılarına rağmen Türkiye'de Kemalistler ve İslam dini arasında süre gelen çekişme nedeniyle bir kimlik krizi yaşanıyor. Bunun yanında Avrupa Birliği yolunda bir Türkiye'nin bölgede ne gibi rol üstlenebileceği yönünde bir tartışma sürmekte. Binaenaleyh birlikte mevcut iktidar, bu sorunu Avrupa Birliği'nin isteklerini ve politikalarını göz ardı etmeden bölge sorunlarına eğilerek aştı.
Öte yandan Mısır da kendine özgü üstün vasıfları olan bir ülke. Mısır bir demokratik dönüşüm ve siyasi reform içerisinde, ancak özgürlüklerde bazı kısıtlamalar var. Mısır'da demokrasi iktidarın el değiştirmesine müsaade edecek derece bir gelişkinlik gösterememekte; ancak tedrici bir gelişme yaşanmakta.
Mısır, Türkiye'nin hilafına olarak dinin toplumsal hayattaki rolünü inkâr etmiyor ve onu dışlamıyor. Ancak İslami şiarlar üzerinden yükselen siyasi hareketlere müsaade edilmiyor ve Mısır'daki siyasi partiler iktidara gelene kadar birçok dönüşüm geçiriyor.
Mısır bölgenin yeni palazlanan güçleri üzerinde manevi bir etkiye sahip olmakla birlikte yükselişteki unsurlar ile şiddetli bir yarış içerisinde.
Mısır iç ve dış siyasette istikrarı hedef alan bir ülke, toplumsal hayata ise adaletin hâkim olduğu ve orta sınıfın iktisadi ve siyasi hayatta etkin olduğu bir durumu kendine hedef edinmiş bulunuyor.
Bölgenin istikrarını ve Mısır'ın çıkarlarını doğrudan ilgilendiren sorunlarla Mısır barışçıl ve diyalog yolu ile ilgilenme yolunu tutan bir ülke; zira tarihi boyunca kavgacı ve savaşçı siyasete karşı olmuş bir ülke.
Bölge ülkeleri ile daima yakın ve iyi ilişkiler kurma peşinde, ancak eğer kendisi için bir tehlike ve huzursuzluk unsuru olabilecek ülkelerden uzak duruyor. Bu cümleden olarak son zamanlarda bölgenin yükselen gücü İran zikredilebilir, ancak yine çeşitli yönlerden temaslar sürüyor.
Mısır Arap-İsrail sorununun çözümüne ve Irak'ın geleceği konusuna çok önem veriyor. Bununla birlikte mevcut siyasi durumun da gösterdiği gibi bu konularda etki sahibi tek siyasi unsur olmadığının da farkında. Fakat bu sorunları barış ve istikrar yolunda çözüme götürecek yolda etki sahibi olacağının da bilincinde. Ancak bunu yaparken etkin diğer siyasi güçlerle iş birliği yapmaya hazır ki bunların başında Amerika ve diğer bölge ülkeleri geliyor.
Mısır, uluslar arası ekonomiyle bütünleşmiş ve bunu geliştirme çabası veren bir ülke. Bu nedenle de dünyada yaşanan ekonomik ve siyasi krizlerden etkilenmeye müsait bir durumda. Dış sermayeyi ülkeye çekmek ve ülke sanayisinin gelişmesi yönünde siyaset geliştirmeye çalışıyor.
İdeolojiler Mısır siyasetinde altmışlarda ve yetmişlerde olduğu gibi etkin değil. Mısır diplomasisinde faydacı pratik daha etkin bir rol oynuyor. Bu meyanda bölge ülkeleriyle ve Arap ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor, bölgenin gelişkin iktisadi aktörleri ile yakın ilişki kurup onların tecrübelerinden faydalanma yolunu tutuyor.
George Bush'un başkanlığı döneminde her ne kadar bunun aleyhine bir hava estirilse ve basın yayın organları aracılığı ile muhalefet yükselse de Amerika ile ilişkisine ağırlık veriyor, savunma gücünü artırma, Amerika ile ilişlilerini birçok yönden geliştirme, stratejik diyalog ve siyasi etkileşim içerisine girmeye çaba gösteriyor.
Şimdi bizler Ortadoğu'da birbirine benzeyen iki önemli aktör ile karşı karşıyayız, bu benzerlikler cümlesinden olmak üzere;
-İki ülkede de Amerika ile dengeli fakat kuvvetli ilişki içerisinde; anacak bu hal üzere Amerika'nın tarlası da olmuş değiller
-İki ülke de bölge ile ilişkilerini çeşitli nedenlerle geliştirmekte ve bölgenin önemli konuları ile ilgilenmekteler.
-İki ülke de dış siyasetini sınırlandıracak ideolojik söylemlerden uzak duruyor ve bölge sorunlarını halledilmesi için barışçıl yöntemler kullanma yolunu tutuyor.
-İki ülke de uluslar arası ekonomi ile birleşmiş durumdalar ve iktisadi ve sanayi gelişime önem veriyorlar.
-Her iki ülke de her ne kadar iktidar değişimine müsaade etmede değişik kulvarlarda olsa da demokrasi ve özgürlüklere önem veriyor.
Hâsılı iki ülkenin uzun soluklu bir stratejik yakınlaşma içerisine girmesine imkân sağlayacak birçok ortak yönü bulunmakta.
Bu halden ikili ilişkilerin gelişmesine giden bir ortam meydana gelebilir. Bölge sorunlarını ortaklaşa halletme yoluna gidilebilir; ancak elbette bazılarının yanlı anladığı gibi bu birliktelik birilerine karşı oluşturulmuş bir pakt olmayacak.
http://www.ahram.org.eg/archive/Index.asp?CurFN=opin1.htm&DID=9792