YDH- Arap dünyasının önde gelen Türkiye uzmanlarından Dr. Muhammed Nureddin, es-Sefir gazetesinde kaleme aldığı yazısında Türkiye’nin Gazze konusundaki rolünü analiz ediyor.

 

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayip Erdoğan ta başından beri İsrail saldırısının karşısında yer aldı ve Hamas'ı destekledi. Türkiye'de yapılan tartışmalar ve reaksiyonlar ise Başbakan'ın baş danışmanı Ahmet Davutoğlu'nu Türkiye'nin bu olaydaki tavrını açıklamak için bir basın toplantısı yapmaya mecbur etti.

 

Filistin meselesinde Türkiye'de İslamcılardan, Kemalistlere, Kemalistlerden Liberallere, Liberallerden, İslamcılara bütün kesimler bir noktada birleşti ve bu noktada en sert seslerden biri de Milliyetçi Hareket Partisi Başkanı Devlet Bahçeli'den geldi.

 

Devlet Bahçeli BM'yi ikircikli davranmakla suçladı. Türkiye'nin PKK üzerine yaptığı saldırıyı kınayanlar İsrail'in saldırısını kınamadılar. Kandil'e yapılan saldırıya altı gün sonra müdahil olan Amerikan Dışişleri Bakanı, saldırı başlayalı 20 gün olmasına rağmen halen olaya müdahil olmadı. Bahçeli, ayrıca “biz Gazze'deki kardeşlerimizin acısını paylaşıyoruz ve onların yanındayız” dedi; ancak Filistin'e destek için yapılan mitinglerin amacından saptığını, yanlarında Türk bayrağını taşımayanların bu eylemi yapanların niyetinin ne olduğunu sorgumla gerektiğini vurguladı.

 

BM'yi ikircikli davranmakla suçlarken kendisiyle aynı çıkışı yapan Erdoğan'ı ise gerekeni yapmamakla suçladı. “Bir taraftan saldırının yaralılarını tedavi edip gözyaşlarını sileceksin diğer taraftan İsrailli pilotlar Gazze'yi vuracak eğitim uçuşlarını Türkiye semalarında yapacak” diye çıkıştı ve hükümeti kötü bir diplomasi yürütmekle suçladı, diyalogu kesmek yerine taraflarla konuşarak onları ikna etmeye çalışmak gerektiğini söyledi.

 

Ahmet Davutoğlu yaptığı basın toplantısında Türkiye'nin Gazze'de yaşananlar karşısında takındığı tavrı şu şekilde anlattı;

 

-Türk diplomasisi başlangıçtan itibaren Gazze'ye yapılan saldırı sürecine dâhil olmuştur ve ateşkes yapılmasında önemli rolü olmuştur. Türkiye konu ile ilgilenen bütün tarafların hepsi ile istisnasız olarak irtibata geçmiştir. Bunlar içerisine Mısır'dan, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas'a, Hamas'tan İsrail ve Fransa'ya kadar ve daha zikretmediğimiz onu ile ilgili bütün taraflar dâhildir.

 

-Diğer bütün devletlerden farklı olarak Türkiye Hamas ile görüşme esnekliğine sahip tek ülke idi ve iki taraflı ateşkesin ilanı sürecinde Türkiye Mısır'dan Fransa'ya bütün taraflar ile iletişime geçti. Mısır Türkiye'den görüşmeler sırasında Hamas'a ateşkes için garantör olmasını istedi. Türkiye Hamas'ın ateşkesi kabul etmesini temin eden ülkedir.

 

-Türkiye bu süreçte bir boşluğu doldurdu ve Suriye ve Hamsa ile görüştü. Bu görüşme sadece bir postacılık şeklinde değildi, bazı noktalarda Hamas ve Suriye’yi ikna için uğraştı. Türkiye'nin bu tavrı olmasaydı İsrail'in tek taraflı ilan edeceği ateşkes her an bir yıkıma uğrayabilirdi.

 

-Türkiye Hamas'ın siyasi alana dâhil olması gerektiği inancında idi; çünkü Hamas'ın bu sürece dahli sürdürülebilir bir ateşkesi mümkün kılacak ve Hamas ile Abbas arasında bir birlik meydana getirebilecekti. Binaenaleyh Türkiye Hamas ve Abbas'a aynı uzaklıkta durmuştur.

 

-Türkiye bu süreçte İsrail ile iletişimini koparmamıştır. Erdoğan'ın sert çıkışlarına rağmen Feridun Sinirlioğlu ateşkesten iki gün önce Ehud Olmert ve diğer İsrailli yetkililerle görüşmeler yapmıştır.

 

-Bu süreçte Türkiye İran ile görüşmelerine devam etmiştir ve Türkiye İran'ın bir şekilde perde gerisinde ve sessizce faaliyetlerini sürdürmesine zemin hazırlamıştır; çünkü İran saldırı sırasında duruma doğrudan müdahil olsa, durum değişecek ve Amerika'da işin içine girecekti.

 

Bundan hareketle Türkiye'nin Avrupa'dan uzaklaştığına ilişkin yorum yapanlara Ahmet Davutoğlu itiraz ediyor ve “Türkiye'nin Batı ile ilişkileri sabittir ve bu konuda bir tartışma yoktur” şeklinde cevap veriyor.

 

Türk gazetecileri ise Türkiye'nin son siyaseti hakkında çeşitli yorumlarda bulundular. Milliyet Gazetesi yazarı Sami Kohen: “Türkiye'nin Gazze krizinde oynadığı rol, ülke içinde ve dışında birtakım soru işaretlerine ve tartışmalara yol açıyor: Ankara Hamas'tan yana bir tavır mı alıyor? Böyle bir pozisyonla sadece İsrail'i ve Batı'yı değil, Filistin lideri Mahmud Abbas'ı ve Mısır başta olmak üzere ılımlı Arap ülkelerini de karşısına almıyor mu? Bu, daha geniş anlamda, Türkiye'nin Batı ekseninden Ortadoğu'daki radikal yörüngeye kaymakta olduğunun işareti mi?” dedi.

 

Yeni Şafak Gazetesinden İbrahim Karagül şöyle diyor: Türkiye'nin Hamas'ın yanında yer aldığını söylemek doğru olmaz. İlk önce orada katliam yaşanırken susmak insani bir tutumuz olmazdı. İkincisi Türkiye'nin akli bir tutum sergilediğini söylemek mümkün. BM Hamas ile görüşmeye başlamamışken, Nikola Sarkozy Hamas'ın barış girişimlerinin içinde yer alması gerektiğini söylemeye başlamışken Türkiye'nin buna bigâne kalması düşünülemezdi. Ayrıca Hamas Filistin halkının tek gerçek temsilcisidir bunun artık herkes tarafından kabullenilmesi gerekmektedir.

 

Karagül, ayrıca “Türkiye'nin bölgedeki rolü gittikçe büyümektedir ayrıca bölgede güçlü ülkeler ortaya çıktıkça, güçlerini artırdıkça İsrail'in manevra alanı daralıyor. Son Gazze saldırısı, İsrail'in askeri güçle caydırıcılığının sınırlandığını açıkça ortaya koydu. Bunu ilk 2006'daki Lübnan savaşında görmüştük. Mesele Hamas'ı desteklemek değil, mesele Türkiye'nin yeni Ortadoğu resminin tamamını görebilmek…” diyor.

 

Zaman gazetesinden Ali Bulaç ise şöyle diyor: “İsrail tek taraflı ateşkes ile yeniden baş gösterecek herhangi bir savaşı Hamas'ın üzerine yıkmayı planlıyordu. Burada Türkiye'nin rolünün önemi devreye giriyor ve bu durum İran tarafından da desteklenmektedir. Zira iki taraflı ateşkes ile İsrail'in oyunu açık edilmiş oldu. İkinci olarak Türkiye bu saldırıdan sonra bölgede istikrarın sağlanmasına önem vermektedir.”

 

http://www.assafir.com/Article.aspx?EditionId=1143&ChannelId=26194&ArticleId=1901&Author=محمد%20نور%20الدين

Çeviren: Emrah Kekilli