YDH- Lübnan’da yayımlanan es-Sefir gazetesi yazarı Sati Nureddin, aşağıdaki yazısında Başbakan Recep Tayyib Erdoğan’ın Davos’taki çıkışını Türklerin Ortadoğu’ya yeniden dönüşü olarak nitelendiriyor.

 

Her ne kadar tepkisel ve duygusal bir reaksiyon ile de olsa, doksan senelik yokluklarının ardından Türklerin Ortadoğu'ya dönmesini takdir etmekten başka bir şey yapamayız.

 

Ancak Türkler tehlikeli bir durum içerisindeler ve o nedenle bu tutumların çok köklü olmasını beklemek doğru olmaz; çünkü bu durumda Batılılar Türk kardeşlerini yarı yolda terk etmek zorunda kalabilirler ve bu da pek uzak bir ihtimal olarak gözükmüyor.

 

Bununla birlikte Erdoğan'ın tepkisinin bu denli önem kazanmasını, gerek ılımlı gerekse direniş yanlısı gözüken Arap liderlerin İsrail'in vahşi saldırılarına ve Amerika ile Avrupa'nın baskılarına olan tepkilerinin bu denli cılız kalmasına bağlayabiliriz.

 

Arapların Gazze'de kanının akıtıldığı zor anlarda tepki gösterebilmek için kendisinin yanında duracak ve akan kanına saygı gösterecek yabancı desteğine ihtiyacı oluyor. Bu bağlamda Arap ve Avrupa başkentlerinde olmasını beklenilen dönüşüm bilfiil Ankara'da oldu.

 

Ancak Türklerin bu tepkisi bir inkılâp değil ani bir değişim olarak gözükebilir; fakat bu söylem tarzının tarihsel bir kökeni var. Bu tür söylemlere Türk siyasal İslam'ının lideri Necmeddin Erbakan'ın söylemlerinde rastlamak mümkün.

 

Necmeddin Erbakan laik Türkiye Cumhuriyeti tarihinde başbakanlık koltuğuna oturan tek İslamcı lider. Refah ve Saadet Partilerinin kurucusu ve Adalet ve kalkınma Partisinin kurucuları bu hareketten çıktılar; ancak daha sonra liderlerinin mirasını reddettiler.

 

Fakat Gazze saldırısı sırasında eski tavırlarını takındılar ve şimdiye kadar takıyeyi andıran suskunluklarını bozdular, saldırıya açık olarak karşı çıktılar; ancak şimdiki durumları ve önceki durumları arasında kesin bir yarım yapmak mümkün değil.

 

Çünkü Türkiye halen NATO üyesi bir ülke, batı ekseninin bölgedeki önemli müttefiklerinden ve Avrupa birliğine girme yolunda adımlar atmış bir ülke ve kendisine sunulan zor şartları yerine getirmeye çalışıyor ve ilerde birliğe girme ümidi taşıyor.

 

Bu son açıklamasına gelince orada Batı açısından mahzurlu Doğu açısından ise haram olan bir ibare kullandı “biz Osmanlılın torunlarıyız” dedi.

 

Bu cesur bir siyasi çıkıştı ve Osmanlı İmparatorluğu çöktüğünden beri böyle bir çıkış vaki olmamıştı. İslamcılar ülkelerinin siyasi yönelimini değiştirme imkânı meydana getirmeyi planladıkları asli durumlarına geri döndüler.

 

Belki de İslamcılar Batı ve Doğu arasındaki gri bölgede bulunmaktan ve havada mesnetsiz ve önemsiz bir köprü olmaktan vazgeçmek gerektiğinin farkına vardılar. Hatta bazı AKP'li yöneticiler “köprü” lafını ihanet olarak görmekteler.

 

Türkiye'nin tutumunun ve politikasının değiştiğini söylemek için Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez'e çıkışması yeterli değil. Ya da İslamcıların böyle bir değişime güç yetirebileceklerine kani olma için de yeterli değil. Özellikle Hamas'a silah bırakma çağrısı yapıncaya kadar giden yumuşamalarından sonra.

 

Fakat her halükarda Türklerin Ortadoğu'ya girişi başlamıştır ve ona Ortadoğu'da bir ortak lazım ancak görünürlerde böyle bir ortak yok.

 

 http://www.assafir.com/Article.aspx?EditionId=1151&ChannelId=26394&ArticleId=2890&Author=ساطع%20نور%20الدين

Çeviren: Emrah Kekilli