YDH- Lübnan’da yayımlanan es-Sefir gazetesi, haziran’da yapılacak parlamento seçimlerine ilişkin analizinde iktidardaki 14 Martçıların seçim stratejisini ele alıyor.
14 Martçılar zafer bekliyor, 7 Haziran 7 Mayıs’ın intikamı olacak
14 Martçıların parlamento seçimlerine hayati önem vermeleri doğal bir şey; zira 14 Matçılar da meseleyi siyasi ve varoluşsal anlamda bir ölüm kalım meselesi olarak görüyorlar.
Çok açık ki bu yarışın bu kadar hayati bir önemle birlikte algılanması, bu seçimin rahatta olan toplumsal dinamikleri harekete geçirme, zorluk ve sonuçlarının bir krize neden olması gibi olguları içeriyor olmasından kaynaklanıyor.
Özellikle buna bu guruptakilerin siyasi zihinlerinin arka planında yatan seçimi kaybetmenin yönetimi kaybetmekle ş anlamlı olduğu anlayışı katılırsa durumun nasıl hayati bir önem kazandığı daha açık olarak anlaşılacaktır.
Çünkü 14 Martçıların siyasi gücü yönetimde bulunmalarından kaynaklanıyor, bu nedenle onlar için yönetimden düşmek demek var olma imkânını kaybetmek anlamına geliyor. Seçimin kaybedilmesi, eğer olacak olursa, iç bölünmeye neden olacak, hatta dış ortakları ile ayrılıkların meydana gelmesine neden olacak.
Tam da bu noktada seçimler için neden bütün mali olanaklarını seferber ettiğini anlamak mümkün. Bütün mali olanaklarını seferber ederek seçim alanlarını genişletmeye ve ferahlamaya çalışıyor.
Fakat göz önüne alınan bütün bu korkular bazı meclislerde hiç de önemsenmiyor, alınan bu teşvik tedbirleri önemsenmiyor, hatta daha ileri gidilerek 14 Martçıların kesin bir zafer kazanacağı yönünde bir kanı var. Diğer taraftan bu aşırı güvenin içte seçim için boşaltılan beytülmalden de bağımsız olduğunu söylemek mümkün değil.
Bütün bunların arkasında Lübnan muhalefetinin seçimi kazanmaması noktasında varılan ittifak da zikredilebilir. Zira Arap ortaklar bu konuda hiçbir pazarlığa girme ya da bir diyalog başlatmaktan yana değiller, külfeti ne olursa olsun bu seçimin kazanılması gerektiğinde ısrarcılar.
Siyasi kutuplar 14 Martçıların seçimlere girişini bütün yönleriyle kazanma esasına göre gerçekleştirdiğini söylüyorlar. Bu gurubun takındığı bu tavır, tıpkı 2005 seçimleri öncesinde takındığı tavra benziyor. O seçimlerde bir anestezi siyasetine başvurarak parlamentoda çoğunluğu ele geçirmiş ve ülke yönetimini almışlardı.
Bu bağlamda bu anestezi siyaseti, Araplarla bir diyalog siyaseti oluşturma görüntüsü ile kemale eriyor, özellikle Suriye’yi zikredebiliriz. Bunun yanında Lübnan’da masa altından milyonlarca dolar sarf edilerek gezici oyları yere indirecek hava alanları inşa edilmeye çalışılıyor.
Özellikle Zahle ve Batı Beka gibi bölgelerde bu gibi çalışmalar yapılmakta. Bu seçimle birlikte bir deprem yaratmak, muhalefeti başarısızlığa uğratmak istiyorlar.
Yine bu kutuplara göre muhalefeti başarısızlığa uğratma yönünde alınan bu kararı alanlar çok uzun zamandır bunu uygulamak için uğraşıyorlar. Burada amaç sadece parlamentoda çoğunluğu ele geçirmek değil, buradan çıkacak olan hükümet ve meclis başkanının da 14 Martçılardan olması yani tamamen ülkeyi ele geçirmek.
Bu yapılanlar Beyrut’taki Amerikan elçiliğinin yapmak istediğiyle paralellik arz ediyor ki geçenlerde elçilik Beyrut’ta seçimler sonrasında ortaya çıkacak olan meclis ve onun seçeceği başkan hakkında bir kamuoyu yoklaması yaptı.
Bu bağlamda 14 Martçılara ılımlı bakan bazı Şii isimleri pazara çıkardı. Bu meyanda 14 Matçıların önde gelen bazı isimleri bu seçimlerden hem mecliste çoğunluğu oluşturacağına hem de hükümete geleceğine kesinlikle inanıyorlar.
Bu şekilde 7 Haziran, 7 Mayıstan intikam alacak ve onlar siyasi arenaya tekrardan güçlü olarak dönecekler ve biz de bu sayede hem içte hem de dışta ne kadar güçlü olduğumuzu göstereceğiz. Öyle diyor bir lider ve diyor ki biz bunu yapmak zorundayız.
Muhalefetin gelecek seçimlerde yenilgiye uğratılmasının ötesinde onun yönetime katılmaması hedefleniyor. Yani, bir ulusal birlik hükümeti de olmayacak. Bu siyasi kutuplar bunu Sa’d Hariri’nin kazanan yönetsin kazanamayan muhalefete geçsin, zira biz kazanamazsak ben hükümete iştirak etmeyeceğim sözlerinden çıkarıyorlar. Yine bu bağlamda Sa’d Hariri “Biz kendimiz için olanı kabul edeceğiz siz de edin biz başarısız olursak muhalefete geçeceğiz; ama siz de başarısız olursanız muhalefette kalın” diyor.
Bunun yanında etrafa korku salınıyor, eğer 14 Martçılar seçimi kaybederse bunun sonuçları kötü olur, mali sıkıntı başlar. Muhalefetin ülkeyi yönetmek için bir planı yok üstüne üslük bir de uluslar arası aktörlerin Lübnan’a olan güvenleri sarsılır deniliyor.
Yine bu kutuplara göre kazanacak olan demokrasi olarak ancak bir başarısızlık olacaksa da bunu Sa’d Hariri’nin bu söylemlerinden olacaktır. Zira şu dört mesele ile her halükarda karşılaşacaktır;
Birincisi; muhalefet ortaklık meselesinde ısrarlı ve Başkan Nebih Berri bu konuda onlarla müttefik ve seçimlerden sonra bir ulusal birlik hükümeti kurulması gerektiği kanısında.
İkincisi; Seyyid Hasan Nasrallah’ın yaptığı son konuşmada vurgu yaptığı “Yeni Demokrasi” orada Lübnan’ın ancak katılımcı demokrasi ile idare edilebileceğini söylemesi önemli bir olgu olarak ortaya çıkmıştır.
Üçüncüsü; Velid Canbolat’ın “Demokratik katılım” ve ulusal birlik hükümeti konusunda yaptığı çıkış.
Dördüncüsü; Arapların kendi arasında başlayan süreç, özellikle Suriye ve Suudi Arabistan arasındaki Riyad’da başlayan zirve bölgede bir değişimin başlangıcının habercisi.
Çeviren: Emrah Kekilli
http://www.assafir.com/Article.aspx?EditionId=1183&ChannelId=27162&ArticleId=1088&Author=