İsrail liderlerinin konulara ilişkin eğilimlerindeki farklılıklar onları hedefler konusunda da karşı karşıya getiriyor.
Diğer bir ifadeyle şuan İsrail’de İsrail’in önümüzdeki dönemde yapması gereken şeylerin neler olduğu sorusuna net bir şekilde cevaplayabilecek kudrete sahip birisi bulunmamaktadır.
İsrail kararının oluşturulması: Soruna karşı ortaya konulabilecek seçenek çokluğu ve kartların birbirine karışması:
Mevcut veriler, İsrail’in şu anda çıkmaza giren sorunlarını çözme noktasında ciddi sıkıntılar çektiğini ve bunları bir an önce halletmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bu meseleleri şöyle sıralandırabiliriz:
- Suriye’yle Barış
- Filistin’le Barış
- Türkiye’yle İlişkiler
- İran’ın nükleer programı
- İsrail’deki iç ihtilaflar
- Washington’la ilişkiler
- Avrupa’yla İlişkiler
- Hamas’la mücadele
- Hizbullah’la mücadele
Bu meselelerin bir an önce halledilmesi gerekiyor yalnız; İsraillilerin uzun bir süre bunu yapabilme kudretinden mahrum kalacağı ortada. En bariz olarak:
Bu dosyalar birbiriyle kesişen birçok anlaşmazlığı ihtiva ediyor. Bu konuların belli bir tertibe göre çözülmesi gerek zira konuların birbirleriyle olan sıkı ilişkisi birini çözmeden diğerine geçebilmeyi imkânsız kılıyor.
İsrail’de bu konuları Washington’un onayını almadan tek başına halledebilecek birisi yok. Bir de Tel Aviv’e bölgede her türlü tasarruf hakkını veren Bush rejimi yerine ABD de göreve geldiğinden beri aralarındaki anlaşmazlıkların çoğaldığı Barak Obama döneminin başlaması, bu durumu daha da zorlaştırıyor.
Şahinlerin siyasi liderliğini elinde tutan Netanyahu; uzun yıllar Suriye, Filistin, Hamas ve Hizbullah karşıtı çok sert bir politika yürütmüştür. Yalnız zikretmiş olduğumuz konuların İsrail politikasını ciddi manada zora sokması Netanyahu’nun Filistin ve Suriye barışı için çaba göstereceğini ifade etmeye mecbur etmiştir.
Diğer bir yandan, güvercinlerin siyasi lideri Tzipi Livni geçmiş dönemlerdeki Suriye ve Filistin’le ilgili barışçıl yaklaşımlarını bir kenara bırakmış, şiddetli bir şekilde Suriye ve Filistin karşıtlığına soyunmuştur. Tzipi Livni’nin bu tutumunun nedeni şu anda İsrail iç politikasında yaşanan siyasi buhrandır.
İsrailli yetkililer stratejik ve taktiksel eğilimler içerisinde uğraşılması gereken meselelerin çokluğu yüzünden taktiksel hareket etmeyi tercih edecekler.
Bu nedenle İsrail’in önümüzdeki dönemde siyasi rotası tabir caiz ise “uzun çöpü kim çekerse” gibi bir anlayışla belirlenecek. (Yani strateji belirleyemediklerinden şansa göre kısa dönemli taktiklerle hareket edecekler.)
Suriye ile müzakere seçeneği ve İsrail perspektifinden sorunlar
İsrail’in Suriye müzakerelerine yönelik düşüncelerinin analizi, düğümlenen İsrail siyasi ortamını anlamak için bize ışık tutabilir. Özellikle de İsrail’i müzakere kararı almaya zorlayan unsurları bilmek gerek.
İsrail, daha önceki senelerde Suriye barışı için çeşitli girişimlerde bulunmuş, müzakereler yapmış, arabulucuların devreye girmesini sağlamıştı. Geçen bunca sürede İsrail’de bu konudaki fikir ayrılıklarının artması ilk çeyrekteki duruma dönülmesine yol açmıştır.
Bu durum İsrail’i tekrar şu soruyu sormaya yöneltti: İsrail Suriye’yle barış görüşleri yapmak zorunda mıdır? Ancak Türkiye’nin arabuluculuğunda daha birkaç ay önce barış görüşmeleri yapmaya niyetli İsrail’in bu soruyu yenilemesi saçmalık!
Kısaca, eğer İsrail Suriye ile diyaloga geçmeli midir çeklinde sorulabilecek bir soruya İsraillilerin verebileceği kesin bir cevap yok, belirsizlik içerisindeler.
İsraillilerin bu soru karşısındaki ayrılık ve hayretleri antik sofistlerin tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar şeklindeki enteresan soru karşısındaki ayrılık ve hayretlerine benzetmek mümkün.
Bu bağlamda şunu söylemek mümkün, İsrail bu sorulara iki farklı bakış açısıyla yaklaşıyor:
Birinci görüş: İsrail’in maslahatını ön planda tutmanın gerekliliğini vurgular ve sorusu Suriye barış görüşmelerinin İsrail’in çıkarlarına hizmet edip etmeyeceği noktasında odaklanır.
Diğer bir ifadeyle Suriye’yle aralarında ister barış, ister savaş olsun bu durumun İsrail çıkarlarına ne derece hizmet ettiğidir. Müzakereyle ilgili durumda da göz önünde bulundurulması gereken husus İsrail’in çıkarlarıdır.
Diğer bir görüş ise konuyu manevra değişikliği düşüncesi içerisinde değerlendirir. Bu görüşe göre, İsrail barış müzakerelerini onaylamalı, yalnız bu süreçte barışın sağlanmaması için çalışılmalıdır. Bu durumun sorumluluğunu da Suriye’ye yüklemelidir.
Yapılan siyasi analizler sonucunda İsrail’de gerek Suriye gerekse bölge barışı için itimat edilecek herhangi bir tarafın olmadığı anlaşılıyor. Bu durumun bölgeyi yakından tanıyan Suriye’nin gözünden kaçmayacağı kesin… Suriye, İsrail’in gerçek niyetinin barış olmadığını çok iyi biliyor.
Suriye barış görüşmeleri için İsrailli uzman Eluf Ben’in seçilmesi
İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi Eluf Ben’in hazırlamış olduğu kısa bir rapor yayınladı konu başlığı “Suriye sınır sorununa hakem tayin edilmesi” şeklindeydi.
İsrailli uzmanın bu dili kullanması çok şaşırtıcı, en azından bu meselelerin halli için bir hakem kurulunun olması gerektiğini ifade etmesi yeni bir bakış açısı gibi görülüyor. Eluf Ben hazırladığı bu raporda şu noktaları vurguluyor:
İsrail ve Suriye arasında sınır çizgisi noktasında bir anlaşmazlık söz konusu. Barış görüşmeleri gerçekleştirilmiş, yalnız komşu bölgede bulunan Taber gölüyle ilgili anlaşmazlıktan dolayı bir sonuç alınamamıştır. Suriye görüşmeleri durdurmuştur.
İsrail’le Suriye arasındaki sınır anlaşmazlığına fiili sınırlar noktasındaki anlaşmazlığı da ekleyebiliriz.
Taber Gölü, İsrail’in kırmızıçizgilerinden birisi olarak görülüyor ve tartışması bile düşünülemez bir tabu olarak algılanıyor. Suriye’nin kırmızıçizgisi ise İsrail’in işgal ettiği Golan Tepeleri ve asla buna dokunulmasını istemiyor.
Bütün bunlara dayanarak Eluf Ben konunun hakem kararıyla çözülmesi taraftarı olduğunu ifade ediyor. Ticari ve uluslararası anlaşmazlıklarda devreye giren hakem kurulunun bu işler için kullanıldığını, zamanında Mısır ve İsrail arasındaki Taba meselesinin de bu şekilde çözüldüğünü söylüyor.
Yalnız Eluf Ben’in değinmediği nokta şudur: Oluşturulacak bu hakem kurulu, hangi devletlerin rızası ve izni gözetilerek kurulacaktır öyle ki bu konuda Bush yönetiminin hakimleri seçmedeki başarısını biliyoruz.
Diyorlar ki, bir konuda adil hüküm verebilmek için getirilen delillere göre hareket edilir ve bu konuda da bu gözetilecektir.
Akıllı silahlar üreten Amerika’nın akıllı mahkemeler üretebileceği ve böylece haksız davalarını ve yalan iddialarını kurmuş oldukları bu sistemle getirilecek delillere dayanarak haklıymış gibi ortaya koyabilecekleri herkesin malumudur.
Çeviren Muhammed Emin Üzümcü
http://www.alalam.ir/newspage.asp?newsid=067330120090322104801