Bu günlerde gün yüzüne çıkartılan İsrail casusluk şebekesi olağanüstü bir durum olarak algılanmıyor.
Bu hadise utanç verici bir hadise olmasının yanında Lübnan milliyetçiliği etrafında zaten var olan şüpheleri de artırıyor. Bunun yanında İsrail’in Lübnan üzerindeki emellerinin boyutu ve Lübnan’ın buna karşı ne kadar karşı koyabilirliği soruları bu olayla birlikte sorulmaya başlandı.
Elbette bu tehlikenin yanında Lübnan’ın dört tarafını kuşatan tehlikeler ve bunlara karşı Lübnan’ın gücü de sorgulanır oldu.
Bu bağlamda İsrail’in Lübnan’ın içerisinde emniyet ve istihbarat yönünde aldığı hamle kararı da çok açık olarak ortada duruyor. Zira 2006 Temmuz Savaşı’ndan sonra geleneksel savaş taktiklerinin faydalı olmayacağı açık olarak ortaya çıktı. Çünkü bu savaş sonunda kan, gözyaşı ve yıkımdan başka geriye hiçbir şey kalmadı, İsrail hiçbir hedefini gerçekleştiremedi.
Bunun ardından Lübnan alınan bu karara karşı bu hamleyi boşa çıkarmak ve unsurlarını deşifre etme yolunda karar aldı. Ancak bu alınan kararın sonucu tam anlamıyla bir rezalettir. Zira bu İsrail istihbarat unsurları Lübnan toplum dokusuna o derece sinmiştir ki buların keşfi adeta sıradan bir olay olarak algılanır olmuştur.
Durum, İsrail istihbarat birimleri kendisine çalışan unsurlara para yağdırıyor şeklinde yorumlanmaya çalışılıyor. Lübnan’daki bu unsurların sayısı Lübnan’ın hane sayısı ile orantılı değil ve bu oran dünyanın hiçbir ülkesinin oranı ile orantılı değil. Bu da demek ki Lübnanlı bu işbirlikçiler sorunlu ve hasta insanlar değil bilakis bilinçli ve isteyerek bu işi yapıyorlar.
Bu bağlamda mal meselesinin temel savunma aracı olması mümkün değil; çünkü Lübnan’daki mali refah nispeten yüksek bir vaziyette. Hadi düşük olsun, bunu yükseltmek için birçok meşru yol var bu Lübnanlıların tamamı tarafından bilinmekte.
Yani para kazanmak için İsrail’in hizmetine girmek gibi tehlikeli bir işe yeltenmeye gerek yok. Hele hele İsrail’in bu görev sırasında tehdit ve şantajlarına maruz kalmak gibi tehlikeleri göze almaya hiç gerek yok.
Binaenaleyh Lübnanlının şahsında varoluşsal bir ayıp olduğunu, Lübnan’ın toplum örgüsünde açık bir yarık olduğunu söylemek mümkün görünüyor. Ve bu iki olgu toplumsal sözleşme ve bir yönetici tabaka üzerine bina edilen vatan olgusunun temelini teşkil ediyor. Ancak bu ülkede dış ilişkiler iç çatışmaları tasfiye için kullanıldı bu çok açık.
Kısaca bağımsızlıktan bu yana oluşturulan ulusal retorik saçma bir şey imiş. Bunun üzerine bir sürü iç savaş çıkarıldı ve halen daha çatışmalar devam etmekte.
Bütün bu iç çatışmalar ise Arpların ya da yabancıların dış müdahaleleri ile izah edilmeye çalışıldı. Bu çerçevede şu söz neredeyse bir kökleşmiş bir şiar oldu; “Lübnan satılık bir ülke değildir, aksine kim daha çok öderse ona kiraya verilir.”
Yani Lübnan’daki İsrail ve diğer Arap ülkelerinin istihbaratı belki de kendi maslahatlarından daha çok iç çatışmaları tasfiye için kullanılmaktalar.
Çeviren: Emrah Kekilli
http://www.assafir.com/Article.aspx?EditionId=1227&ChannelId=28259&ArticleId=262&Author=
ساطع نور الدين