YDH- Lübnan’da yayımlanan el-Ahbar gazetesi yazarı Reda Eitani, Cemaat-i İslami’nin el-Mustakbel Partisi’yle ilişkilerini konu alan yazısının ikinci bölümünde iki taraf arasındaki seçim pazarlıklarına değiniyor.

 

Diyalog sanatı

Cemaat-ı İslami bünyesinde el-Mustakbel’e karşı bir düş kırıklığı ve öfke oluştu. Bu öfke özellikle Ra’d ve Sa’d Hariri’ye karşı oluşmuştu; çünkü bu ikisi Cemaat-ı İslami’yi bir emrivaki ile karşı karşıya bırakma çabasına girmişti.

 

Bu çerçevede Cemaat’in Genel Sekreter Vekili İbrahim el-Muri, bir açıklamasında şöyle diyor: “Biz, Allah’ın dergahında basit bir cemaatiz. Seçimleri fırsatçı bir tavırla birtakım şeyleri elde edebileceğimiz bir durum olarak görmüyoruz. Seçimler, kendimizi ifade ettiğimiz bir durumdur. Ancak biz ne kimseyi küçük görüyoruz; ne de kimsenin bizi küçük görmesini istiyoruz.”

 

Geçtiğimiz şubat ayı ortalarında Sa’d el-Hariri, Cemaat-i İslami ile bir diyalog kanalının açılmasını istedi. Bu nedenle cemaat içerisinde aktif, aynı zamanda cemaatin Genel Sekreteri Faysal Mevlevi’ye ya da İbrahim el-Muri veya diğer siyasi kanat sorumlularına ulaşabilecek bazı genç kadrolara randevu verdi.

 

Onlarla birçok görüşme gerçekleştirildi; Nadir el-Hariri ise onlarla sürekli irtibat halindeydi. Görüşmeler, cemaatin kendi konumunun sarsıntıya uğradığı kanısına varmasına kadar, yani iki hafta devam etti. Daha sonra erteleme fikri ortaya çıktı. Çünkü cemaatin el-Mustakbel’e bağlanmaya çalışıldığı, cemaatin kendi başına hareket etmesinin engellenmek istendiği ve bu görüşmelerin cemaatin muhalefete yaklaşmasından endişe edildiği için başlatıldığı kanaati hakim oldu.

 

Buna rağmen Cemaat, Sa’d el-Hariri’nin öne sürdüğü diyalogun bütün platformlarda sürdürülmesine karar verdi. Bundan sonra da dolaylı ve doğrudan bir şekilde sürekli olarak irtibat halinde olundu.

 

Cemaat heyeti, Sa’d Hariri ile sabahlara kadar süren görüşmeler yaptı. Görüşmeler sonunda kameralar karşısına geçen cemaat temsilcileri görüşmelerin olumlu yönlerinden bahsetti. Ancak bunlar genç Sünni lider Sa’d Hariri için bir anlam ifade etmiyordu. Mart ayının sonlarına gelindiğinde Sa’d el-Hariri, Cemaat-i İslami’den İmad el-Hut’u Beyrut’tan Ali Şeyh Ammar’ı ise halası Behiye’nin yanında Sayda’dan aday olarak göstermeyi vaat etti.

 

Suudi Arabistan’a yolculuğundan tam 20 saat önce Sinyora, adaylığını açıkladı. O zamana kadar Sa’d Hariri, Sayda’dan Ali Şeyh Ammar’ı aday göstereceğini söylüyordu. Tam da o sırada Fuad Sinyora çıkıp Sayda’dan adaylığını açıkladı. Bunun üzerine de Sa’d Hariri, Cemaat’e “siz aldırmayın ben size parlamentoda iki sandalye vereceğim” dedi.

 

Nisan ayının ortalarında Cemaat-i İslami ile yapılan bir görüşmede Sa’d el-Hariri, “Sizin Batı Beka’da binden fazla oyunuz yok. Ben, Ziyad Kudri’yi orada hüsrana uğratmak istemiyorum” deyince Cemaat “Bizim orada 3 bin oyumuz var ve bu tecrübe ile sabittir. Senin elindeki veriler ise şaşırtıcıdır ve gerçeği yansıtmamaktadır. Bu konuda eğer Selim Diyab’ın verdiği rakamları esas alıyorsan yanılıyorsun. Şimdi gel el-Daniyye ve el-Meniyye’de Esed Hermuş üzerinde anlaşalım” dedi.

 

Hariri buna, “Esed Hermuş’u kabul etmemiz mümkün değil; çünkü o Ahmed Fitfit’in ekibindendir. Hıristiyanlar bu bölgede radikalliğe alkış tutmazlar. 2000 yılında yaşanan Daniyye olayları hala unutulmamıştır. Eğer Hermuş’u aday gösterirsek orada bir sürü oy kaybederiz” cevabını verdi. Daha sonra da Cemaat’in kendisinin hiçbir şekilde radikalizme bulaşmadığına ve Daniyye olaylarıyla bir alakası olmadığına ilişkin açıklamalarına da kulak asmadı.

 

Sa’d Hariri, Esed Hermuş’un 8 sene boyunca 14 Martçıların kutlamalarına yardımcı olduğunu, hatiplik yaptığını, Hıristiyanlarla iyi ilişkileri bulunduğunu ve hiç de küçümsenmeyecek bir itibarı ve oy potansiyeli olduğunu belirten Cemaat-i İslami’yi dinlemedi.

 

Cemaat-i İslami’nin verilerine göre Cemaat, el-Meniyye ve ed-Daniyye bölgelerinde 8 bin ila 10 bin arasında bir oya sahip; yine Trablus’ta da aynı şekilde 8- 10 bin oyu bulunuyor.

 

Sa’d Hariri, Cemat ile görüşmelerini sürdürdü ve bu görüşmelerde Hariri, “Gelin Beyrut’ta İmab Hut, üzerinde anlaşalım. Halid ed-Dahir’i de Akkar’dan aday gösterelim; zira ben Şeyh Faysal el-Mevlevi’den Halid ed-Dahir’le ilgili olarak geçmişte çok güzel sözler işittim” dedi.  

 

Cemaat, bunu çok şaşırtıcı bir öneri olarak niteledi; çünkü Dahir, 2001 yılından bu yana Cemaat’ten ayrıydı ve el-Mustakbel’le yapışıklık derecesinde bir yakınlığı vardı. Yani Mevlevi onu övücü nitelikte sözler sarf etmişse bile bu onun Cemaat’in saflarında olduğunu göstermez.

 

Sa’d Hariri’nin buna cevabı şöyle oldu: “O da sizin gibi İslamcıdır ve size benden daha yakındır. Ben aranızın düzelmesi için yardımcı da olurum.” Ancak Cemaat’ten bazıları bunu Sa’d Hariri’nin Cemaat’in parlamentodaki sandalyelerine el koyma çabası olarak yorumladı.

 

Cemaat, resmi olarak “6 tane adayımız var, bunların arasından seç ve Cemaat ve liste dışından bir aday dayatma” ilanında bulundu. Sa’d Hariri ise geleceğe dair vaatlerde bulunuyor ve “Yarın bir gün hükümet kurulur ve siz de pay alırsınız” diyordu.

 

Ra’d el-Hariri, Cemaat ile arasında köprü olan bir Cemaat mensubuna “Gelin Allah için Halid Zahir üzerinde anlaşalım” diyordu. Öfke ve düş kırıklığı yaşamaya başlayan Cemaat, buna şu karşılığı verdi: “İli Fevzeli, Usame Sa’d ve Abdurrahim Murad’ın parlamentoya girmesi mi isteniyor? Bu açıkça bir suçtur! Eğer biz bu seçimlerde uzlaşamazsak Sünnilere karşı suç işlemiş oluruz.”

 

Cemaat, Ra’d el-Hariri’ye “Sünni kesimin birliğini bozan sizlersiniz ve bunun sorumluluğunu tek başınıza taşıyacaksınız” dedi.

 

Cemaat’in büyüklerinin Sa’d el-Hariri ve danışmanı Nadir ile bir araya geldiği bir toplantıda, Nadir, elini masaya vurmuş “İmad el-Hut, Lübnan’daki bütün adaylarınız karşılığında Beyrut’tan aday olacaktır. Bu, söyleyeceğimiz son sözdür” dedi. Bunun üzerine Cemaat’in büyükleri özür dileyerek toplantıyı terk etti ve bundan sonra yaşı 30’u aşmayan bu genç ile bir daha toplantıya katılmayacağını belirtti.

 

Bundan önce Sa’d el-Hariri ile masada olan Cemaat-i İslami’den bazı kişiler, Hariri’ye “Sen Cemaat’in Lübnan’daki bütün oylarının bir sandalye ettiğine inanmıyor musun?” diye sormuş, Hariri de “Hayır en az iki sandalye hak edersiniz; ancak siz de benim gibi sabredin, benim gibi fedakarlık edin. Herkes benden parlamentoda sandalye istiyor” cevabını vermişti. Buna karşılık “Muhammed Safedi’ye ve Necib Mikati’ye ikişer sandalye veriliyor ve bu sadece Trablus’taki oyları karşılığında veriliyor”  sözlerine ise Hariri’den cevap çıkmamıştı.

 

Cemaat-i İslami temsilcileri, bundan sonra Sinyora ile görüştüler. Başlangıçta Sinyora’nın yeni önerilerle geleceği noktasında umutlandılarsa da daha sonra Sinyora’nın da yeni bir şey söylemediğini fark ettiler.

 

Yabancı makamların ve Sa’d Hariri’nin Beyrut’tan Hut’u aday göstermek istemesinin sebebi, onun Şer’i İslami Meclis’in bir üyesi olması ve Lübnan Müftüsü’Nün temayüllerine rıza göstermesi olarak görülüyor. Çünkü söz konusu müftü bağnaz tutumuyla tanınıyor. Örneğin Lübnan müftüsünün herhangi bir müftü hakkında bir şaibe oluştuğunda şüphelenilen müftüden Müslüman Kardeşler Hareketi’ne üye olmadığına dair Kur’an üzerine yemin etmesini istemek gibi bir özelliği var.

 

Vaatlerin ardından geçen dört yıl

“İki senede bir gerçekleştirilen tayinler yapılırken Sa’d Hariri telefon edip de bize fikrimizi bile sormadı. Biz, ortaya bir isim atmak istemiyoruz; ancak müttefiki olarak bize de sorması gerekiyor. Aynı şekilde dışişlerinde yapılan atamalar sırasında da telefon numaramızı hatırlamadı. Her gün vaatlerini dinliyorduk; ama bir gün olsun bir şey yapıldığını görmedik.” Cemaat-i İslami yetkililerinden biri böyle diyor.

 

Onlar, ayrıca Cemaat-i İslami’nin dört senedir bir marjinalleşmeye mazur bırakıldığını ve bugün sadece bir adaya razı edilmeye çalışıldığını söylüyorlar. Onlara göre Cemaat’in Sayda’daki 6 bin, Beyrut’un 3. Bölgesindeki 6 bin, Batı Beka’daki 3500 ve Beyrut’un 2. Bölgesindeki 3-4 bin oyu bedavadan alınmak isteniyor.

 

Suudi müdahalesine gelince… Cemaat-i İslami yöneticileri birbirlerini arayıp soruyorlardı. Eski Suudi Büyükelçisi ve şimdiki bakanı Abdulaziz el-Hoca, (Lübnan’a ani bir ziyaret yaptı) Cemaat’in Sayda’daki adayı Ali Şeyh Ammar’a akrşı çıkarsa ne yapacağız? Belki de Hoca, Lübnan’a bu meseleyi halletmek için gelmişti.

 

Fuad Sinyora, bu iki taraf arasında arabuluculuk rolüne soyundu ise de Cemaat’in cevabı netti: “Biz zaten müttefikiz; biz sadece ittifaka riayet edilmesini istiyoruz.”

 

El-Mustakbel’e yakın kaynakların bildirdiğine göre Suudi bakan Abdulaziz Hoca, Lübnan’da bulunduğu süre içerisinde Cemaat-i İslami meselesini takipte idi. Bunun yanında iki işle daha uğraşıyordu. Bunlardan biri Semir Ca’ca liderliğindeki “Lübnan Kuvvetleri” ile Lübnan 1. Bölgede süregelen sorunlar; ikincisi ise Trablus’ta seçimler nedeniyle yaşanan kargaşa idi.

 

Abdulaziz el-Hoca, birkaç kişiyle sınırlı kalan görüşmelerinin gizli kalmasını istedi. Belli ki 14 Martçı adayları mali anlamda destekleme planında bir değişiklik olmamıştı.

 

El-Mustakbel içerisinde Hoca’nın, Nesib Lahud’un [Suudi Kralı Abdullah’ın bacanağı/ YDH] seçim yarışından çekilmesinin yarattığı endişe nedeniyle Beyrut’a geldiği havası vardı; çünkü Lahud, 14 Martçı gruplar tarafından tam bir ilgisizlikle karşılanmıştı.

 

Ahmed Fitfit’in çaresizliği

Kuzey’de özelikle de el-Meniyye ve ed-Deniyye’de İslamcıların kendi aralarında bir ittifak oluşturması ihtimali bulunuyor. Bu ittifakın başını da muhalefet çekiyor. Bu ise el-Mustakbel’İn adaylarını tehlikeye sokuyor. Özellikle İslami Amel Cephesi’nin [Fethi Yeken’in partisi/ YDH] adayı Cemil Ra’d, el-Meniyye ve ed-Deniyye’yi arka bahçesi gibi kullanan milletvekili Ahmed Fitfit’i oldukça rahatsız ediyor.

 

Siyasi hayatta bir sandalye

Bazıları, Hariri ailesinin siyaseti tek başına ele aldığını ve artık kimsenin siyasi hayata giremeyeceğini düşünmeye başladı. Ancak uzun bir aradan sonra Haldun Şerif gibi Trablus’ta Sünni kesimden olan birinin siyasete girmesi dikkat çekici. Onun parlamentoda olmasa bile siyasi hayatta kendisine yer edineceği kesin görülüyor.

 

Siyaset arenasının feci durumu

Hiç kimse Bilal Şaban’ın İslami Amel Cephesi’nin adayı olarak ortaya çıkacağını beklemiyordu. Kendisi, diğer adaylar gibi çeşitli hizmetlerde bulunmamış birisi… Bu yüzden de onu seçim listesindeki geleneksel adaylara benzetmek mümkün değil.

 

Cemaat, kendisiyle el-Mustakbel arasında Suudilerin arabuluculuk yapmasını istemiyor

Başbakan Fuad Sinyora ve Hariri’nin Cemaat-i İslami’yi kendilerine dahil etmek yönündeki çabaları, Sünni cemaatin çoğunluğunun içindeki krizi açığa vurdu.

 

Cemaat-i İslami yönetimi, el-Mustakbel ile seçim konusunda yapacakları ittifakın duvara tosladığını belirtiyorlar. Bu sorunları aşmak için Sinyora ve Cemaat-i İslami temsilcileri hükümet sarayında görüşmeler yaptıysa da işle bir noktada asılı kaldı ve uzlaşma sağlanamadı.

 

Cemaat’in sorumlularından biri, el-Ahbar’a verdiği demeçte “Sinyora ile görüşmeler, onun isteği ile gerçekleşmiştir; yoksa biz böyle bir talepte bulunmadık. Başbakan’ın bize yaptığı bu öneri yeni değildir. Önceki talepler tekrarlandı. Aday listemizdeki 6 kişiden birini seçsinler. (Beyrut 3. Bölgede İmad Hut’un) el-Mustakbel’in aday listesinin yerine koysunlar. Ona iki adaydan azını kabul etmeyeceğimizi söyledik ve diğer bölgelerde kendi adaylarımızı seçmede özgür olmak istediğimizi ilettik” dedi.

 

Suudi Bakan Abdulaziz el-Hoca’nın Cemaat-i İslami ile el-Mustakbel arasında uzlaşmayı sağlamak yolunda çaba gösterdiğine ilişkin haberlere ilişkin olarak da şunları söyledi: “Hoca ile aramızda bir görüşme olmamıştır ve bu hususta bize bir tebliğ de ulaşmamıştır.”

 

Cemaat-i İslami sorumlusu son olarak şunu söyledi: “Şimdi muhalefetle görüşmelere başladık.”

 

Çeviren: Emrah Kekilli