Seçimlerden sonra yaşanan olaylarla ilgili suçlanan kişiler konusunda cumartesi günü yapılan mahkemeyle ilgili olarak farklı bakış açıları ortaya konuyorsa da yasal bir sistem olarak yargının sorumlulukları bulunmaktadır ve ortaya konan görüşlerle ilgili olarak da yargı yetkililerinin cevap vermesi gerekmektedir. Bu yüzden bu meseleye girmeyerek bu günlerde bu olayların ve bu mahkemenin nasıl kullanıldığına değineceğiz.
Birisi mahkemede söz konusu edilenlerle ilgili olarak şöyle yazıyor: “Falanın, filana ihanetinin belgesi ifşa oldu.”
Diğeri şöyle diyor: “Bu itirafları aldığımıza göre şimdi asıl kişileri yargılayın.”
Üçüncüsü şöyle diyor: “Artık durma zamanı değil, liderlere gidin ve onları yargılayın; zira onlar yeryüzünde fesat çıkaranlardır.”
Bu “silme ve itme fabrikasının” üstüne vurulan madalyonun diğer yüzünde de bir başkası şöyle diyor: “Hele durun yemin töreni bir yapılsın ve hükümet görevine bir başlasın; yakalarından tutup kafalarını tavana yapıştıracağız.”
Bu yazıların ve açıklamaların tümü tek bir tahlile dayanıyor ve o da bu “silme ve itme fabrikasında” tasarlanıp sonra da basına sunuluyor.
Tahlil şu: Belli bir adayın karşısında olan veya ona oy vermeyen kişiler dışlanmalı, onların liderleri de silinmelidir.
Bu tahlil, bazen “yargılanmalıdır” şeklinde ortaya çıkıyor; bazen “yeryüzünde fesat çıkaranlar” kılığında peyda oluyor, bazen de “yakalarından tutup kafalarını tavana yapıştıracağız” diye vaatte bulunuyor.
Bu tahlilin karşısında ortaya konan bir diğer görüş ise şöyle diyor: Dostu düşman, düşmanı da dost olarak görmeyin. Bir kişi, yaptığı bir hata yüzünden düşman telakki dilmez. Hepimiz bir ve beraber olarak kardeşçe ülkeye hizmet etmeliyiz.
İkinci tahlil, “cezp etme” düşüncesine ve bakış açsına dayalıdır ve itiraz edenleri de kucaklayıp cezp etmeye çalışmaktadır.
Akılı ve insaflı hiçbir insan ikinci tahlili tercih etme konusunda şüphe etmez ve ona karşı direnmeyi uygun görmez. Buna rağmen ikinci tahlile sıcak bakmayan bazı kimseler, birinci tahlile yani “silme ve itme”ye dayanıyorlar.
Bunların, devrimde temiz bir geçmişi olan, İmam Humeyni’nin eli kolu olan kişilere, bazı olaylara itiraz ettikleri için “yeryüzünde fesat çıkaranlar” yaftası vurulmasına; devrime, İslam Cumhuriyeti’ne, ülkeye ve halka hizmet konusunda parlak bir geçmişi bulunanların itiraz etmek suçundan yargılanmalarına yönelik izahları var mı?
Pekala “silme ve itme fabrikası” işine devam etsin. Bu insanların yakalarından tutup kafalarını tavana vursun. Ne devrimde bir geçmişi olan, ne İslam Cumhuriyeti’nin oluşumunda bir rolü bulunan, ne İmam’ı tanıyan ne de İmam’ın onu tanıdığı kişileri ülkenin tek hakimi yapsın, bakalım ülke nereye gidecek?
Birinci tahlil, İslam’ın ruhunu ve anayasanın kuvvetler ayrılığı prensibini reddediyor ve en sert tekelciliğe giden bir anlayışa sarılıyor.
Böyle bir anlayışla ülke idare edilebilir mi? Bir halk yönetimi olmayı öngören ve ortaya koyduğu pratikle zulüm şahlığı rejiminin sonunu getiren İslam Cumhuriyeti nizamının ruhu bu mudur?
Muhaliflerine kolayca “yeryüzünde fesat çıkaran” yaftası vuranların İslam fıkhındaki “yeryüzünde fesat çıkaranlar” kavramından haberleri var mı?
Onların şu soruya verecekleri bir cevapları bulunuyor mu? Devrimci düşünce ve pratikleriyle İran’dan tağut fesadını temizleyen ve İslam Cumhuriyeti nizamını kuranları, sırf bazı gelişmelere itiraz ettikleri için nasıl oluyor da yeryüzünde fesat çıkarmakla suçlayabiliyorsunuz?
Hangi belge bu iddialara delalet ediyor? Hangi belge bu şahısların ihanetini ispat ediyor? Şunun veya bunun birinci tahlile dayalı iddialarının adını belge mi koyacağız?
Bu tahlil, ikinci tahlille taban tabana çelişmektedir. İkinci tahlil mazlum Şehit Beheşti’nin ortaya koyduğu üzere, İmam’ın çizgisindekilerin İslam’ına, Asil Muhammedi İslam’a dayanmaktadır ve şöyle demektedir: “Azami ölçüde cezp etmek; zaruret ölçüsünde itmek…” Bu İmam’ın çizgisinin özelliğidir.
Sahi biz bu “silme ve itme fabrikası”ndan her gün ortaya çıkan ürünlerle nereye gidiyoruz? Geçmişi olan, tanınan, hizmetlerde bulunan insanları daha ne zamana kadar bir biri peşi sıra kenara iteceğiz?
Sözü olan gençlere daha ne zamana kadar “karşı devrimci” yaftası vuracağız? İslam cumhuriyetinin esas işi olan yöntemleri geliştirmek için niçin çaba sarf etmiyoruz, töhmet ve iftira dilini niçin dizginlemiyoruz? Niçin doğru yol olan ve ikinci tahlilin de dayandığı cezp etme yoluna gitmiyoruz? Acaba şu acı gerçeği düşündük mü: Akıl ve düşünce sahibi insanlar olmadan ülke idare edilemez, birinci tahlil akıl ve düşünce sahiplerini öldürür.
Bu “silme ve itme fabrikası”nın da tıpkı utanç verici Kehrizek Cezaevi gibi kapatılmasının vakti hala gelmedi mi?
Çeviren: Alptekin Dursunoğlu