Yeni yerleşim birimleri oluşturulması meselesi aylardır İsrail kamuoyunu meşgul eden olayların başında geliyor.
Özellikle Birleşik Devletler Başkanı Barack Obama yönetiminin elçileri ile İsrail hükümetinin, Batı Yaka ve Doğu Kudüs’teki yerleşim birimleri inşasının askıya alınması yönündeki görüşmelerinin ardından İsrail siyaset sahnesinde sesler daha da yükselmiş durumda.
Bunun yanında Knesset (İsrail parlamentosu) üyeleri Batı Yaka’daki yerleşim birimleri ve ileri karakolları gezerek, gezdikleri yerlerin yasallıkları ya da yasa dışılığı hakkında yorum yapıyorlar.
Görünüşe göre yerel ve uluslar arası yoğun bir tartışma başlamış durumda; ancak bu bağlamda yerleşim birimlerin bir kalem darbesiyle ile çözülebilecek bir teknik mesele olmadığının farkında olmak lazım.
Öncelikle zaten uluslararası hukuka göre yerleşim birimleri ve ileri karakollar zaten yasa dışı. Hatta İsrail hukukunun temel prensiplerine göre bile bazı gurupların yasallaştırmaya ya da öyle göstermeye çalıştıkları bu gibi eylemler yasa dışıdır.
Her ne kadar birileri safça, İsrail’in hukukun üstünlüğüne göre hareket ettiği, kişisel haklara saygı duyduğu ve zayıfları sömürü şiddetinden koruduğu gibi fikirlerden hareketle bu duruma tepki gösterse de, Filistin topraklarının gasp edilmesi İsrail için en önemli meseledir.
Yerleşim birimlerinin oluşturulma girişimlerinin başladığı 40 yıldan beri, İsrail Batı Yaka topraklarını şiddet kullanarak ele geçirdi. Bu şiddet süreci onların çiftçilik yapmalarına imkan sağlayacak alanları ellerinden aldığı için, normal hayatlarını sürdürme imkânları da ellerinden alınmış oldu.
Gelir kaynaklarının tahrip edilmesi, yoksulluk ve sıkıntının da başını çekti. Örneğin geçen on yıllarda Kuzey Ramallah’taki “Eli Yerleşim Birimi” sakinlerince yapılan operasyonlarla yerleşim birimi merkezinin çevresindeki birçok alan zimmetlerine geçirildi.
Durum böyle olunca Qaryut, Lübnan eş-Şarkıyye ve Al Saviya’deki binlerce Filistinlinin geçim kaynağı olan arazileri ulaşmasının imkânı da dolaysız olarak ortadan kalkmış oldu. Hatta az da olsa arazilerine ulaşma imkânı olanların ise mahsulleri tahrip edildi, ya da bunlar ulaşım sırasında fiziki şiddete maruz kaldılar.
İsrail medyasınca oluşturulan yanlış izlemimin aksine ki kimsenin izole edildiği falan yok onlara göre. Yerleşim birimlerin etrafında meydana gelen kötü olaylar ise, alakasız ve genelde kötü şöhreti olan radikal ve aşırı taraflarca yapılmakta. İsrail medyasına göre bu olaylar iyi organize edilmiş olaylar olmaktan ziyade Batı Yaka’dan Kuzey Nablus’taki Hebron’a kadar kendiliğinden gelişen olaylar.
Ancak birisi çıkıp da bu olayların vuku bulduğu bölgelerin haritasına bakacak olursa, geniş çaplı bir strateji açıkça ortaya çıkar. Bu stratejiye göre amaç; İsrail’in tam denetiminde olan ve Batı yaka’nın yüzde 60’ını teşkil eden C Bölgesi’nden Filistinlileri çıkarmak.
Geçtiğimiz yıllarda Yesh Din gönüllüleri birçok yerleşim birimi ve uç karakolu etrafındaki arazilerine, ayırma duvarı dışında başka yöntemler kullanılarak gitmeleri engellenmiş onlarca Filistinli görgü tanığını bir araya getirdi. Onların raporlarına göre birçok Filistinli çifti arazilerinden zor kullanılarak uzaklaştırılmış. Ya da eğer Filistinliler kendi arazilerine ulaşacak olurlarsa, bu durumda yerleşimciler tarafından harap edilmiş ve yakılmış arazilerini görmekten öteye geçememiş bir hale duçar olmuşlardır.
Sorun tarlada askerlerle başlıyor ki bu askerler kusurlu gördüklerine şiddet kullanmaktan kaçınmayan tipler, polisin hayal kırıklığı ile son buluyor. Bunun üzerine bu sözde kusurlu olanların üzerine gidilmek için devlet kovuşturması ile hukuk sonuna kadar zorlanıyor.
Yahudi Terörü’nün alt yapısı Batı Yaka’da hazırlanmakta. Yerleşimciler şişkin bir satış etiketi ile yerleşim birimleri ve uç karakolları etrafında herhangi bir tehdit algılamasını bahane ederek masum Filistinlilere sözlü ve fiziki olarak saldıracaklarını açıkça ilan etmiş durumdalar.
Bu duygusuzluğun, aşırılığın ve onun alt yapısının sadece bir kısa bir hikayesi. Korkutma ve hukuk sistemi ile şiddet vasıtasıyla bu politikayı uygulayan yerleşimcilerin en önemli hedefi daha çok toprak elde etmek. Bu politika müteakip olarak binlerce Filistinlinin refahtan, geçimden, sağlıklarından olmalarına neden oluyor.
Bu yerleşim birimleri oluşturma eylemine destek verenler ise bunun demokratik bir şey olduğunu iddia ediyorlar. Zira onlara göre Yahudiler İsrail Devleti’nin her yerinde özgürce yaşayabilmeliler.
Bunun kabul edilmesinde bir başarısızlık olması durumda demokrasinin temel eğilimleri bir avuç aşırının elinde un ufak olacaktır diyorlar. Ancak bireysel mülkiyetin savunulması göreceli olarak değil kesin bir ilke olarak uygulanmalıdır. Yoksa çeteler tarafından birilerinin toprakları gasp edilsin diye eğilip bükülmelidir.
Çeviren: Emrah Kekilli
http://www.haaretz.com/hasen/spages/1113843.html