Suriye’nin terörist formda savaş stratejisi

01 Ocak 1970

YDH- Gabriel Siboni, İsrail’de yayımlanan Haaretz gazetesi için kaleme aldığı yazısında Suriye’yi “terörist” diye nitelediği örgütlerin savaş doktrini uygulamayı planlamakla suçluyor.

YDH- Gabriel Siboni, İsrail’de yayımlanan Haaretz gazetesi için kaleme aldığı yazısında Suriye’yi “terörist” diye nitelediği örgütlerin savaş doktrini uygulamayı planlamakla suçluyor.

 Siboni’nin bu yazısı, Suriye’nin son açıklamalarının Lübnan’ın ve Filistin’in altyapısını hedef alan, sadece sivil yerleşim merkezlerini değil BM tesislerini bile vuran ve sivilleri canlı kalkan olarak kullanan İsrail’i oldukça ürkütmüş görünüyor.  

İsrail ordusunun ahlakiliği konusunda yeterince fikir veren Goldstone raporunun mürekkebi bile kurumamışken Gabriel Siboni’nin Suriye’yi “terörist formda savaş stratejisi” izlemekle suçlayarak “İsrail ordusunun savaş ahlakı”ndan söz edebilmesi oldukça düşündürücü.

 

Suriye, Hamas ve Hizbullah’tan farksız

Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim geçenlerde yaptığı konuşmada, ”İsrailliler bilsinler ki bir savaş çıkarsa, savaş onların yaşadığı şehirleri de harap eder” şeklinde ifadeler kullandı.

Bu ifade Suriye’nin muhtemel bir savaşta İsrail’in şehirlerini de hedef alacak bir stratejiye sahip olduğuna işaret etmektedir.

Yani düşman bilinen savaş taktikleri alanında başarısız olursa İsrail’in zayıf yönünü hedef alacak ki bu da İsrail’in sivil yerleşim alanları oluyor.

Kısaca Muallim’in son açıklamaları, Suriye’nin Hizbullah ve Hamas’tan pek farklı olmayan terörist formda bir savaş stratejisine sahip olduğunu gösteriyor.

Bu nedenle her ne kadar Suriye füzelerini İsrailli sivillerini üzerine fırlatmamış olsa da, İsrail dünya sathında harekete geçme sorumluluğunu taşımaktadır. İsrail harekete geçmeli ve uluslararası platformlarda Suriye’nin savaş hukukunu ihlal ettiğini anlatmalı ve uluslar arası kamuoyunu durumdan haberdar etmelidir.

Suriye’nin teşkil ettiği tehlikeye karşı öyle bir önlem alınmalı ki düşman bu tehlikeyi tahakkuk ettirme cesaretini gösterememelidir. İsrail, Suriye tehlikesine karşı özellikle etik ve hukuki tedbirler almalıdır.

Hamas ve Hizbullah tarafından gelmesi muhtemel tehlike ise daha karmaşık bir yapı araz etmektedir. İsrail Ulusal Güvenlik Enstitüsünde geçenlerde yapılan konferansta Hizbullah ile muhtemel yeni bir karşılaşmada neler yapılması gerektiği yönünde önemli noktalara vurgu yapıldı.

 Bu konferansta vurgu yapılan noktalardan biri Hizbullah’ın silahlarının Lübnan’ın Kuzey şehirlerinde saklıyor olması idi.

Her ne kadar Hizbullah savaş sırasında İsrailli sivilleri hedef alsa da İsrail’in ikinci bir Lübnan savaşında takınacağı tavır şimdi zikredeceğimiz şekilde olacaktır; İsrailli masum sivillerin hedef alınması tehlikesi, mümkün olan bütün gayret gösterilerek en aza indirilmeye çalışılacak.

İsrail herhangi bir saldırı durumunda Lübnanlı sivilleri savaş alanını terk etmeleri noktasında uyaracak, uyarının ardından sivillerin alanı terk etmesi için gerekli müddet geçtikten sonra Hizbullah’ın yerleşim bölgelerindeki silahları hedef alınacaktır.

Profesör Asa Kasher’in Konferansta dile getirdikleri oldukça anlamlı idi. Dedi ki; Savaş sırasında savaş hukukunu kabul eden düşman ile etmeyen düşman arasında bir fark vardır ve bunu iyi idrak etmeliyiz.

Lübnan savaşı ve Gazze saldırısı sırasında düşman riayet etmesi gereken savaş hukukuna riayet etmemiştir. Hal böyleyken İsrail’den savaş hukukuna riayet etmesi beklenmiştir.

İsrail savaş sırasında savaş hukukuna riayet edilmediği için kendi etik kuralları dışında bir şeyi dikkate almadığını ilan etmeliydi.

Yani İsrail böyle bir durumda savaş hukukunu değil sadece kendi etik kurallarını dikkate alacaktır. Bu etik kurallarına göre ise savaş sırasında iki tarafta savaş hukukuna riayet etmelidir. Aksi bir durumda durumun iktiza ettiği önlemlerin alınması kaçınılmazdır.

Tıpkı Amerika Birleşik Devletleri’nin Afganistan savaş doktrininin bir bölümünü yayınladığı gibi İsrail ordusunun da kendi etik kurallarını yayınlaması yerinde bir davranış olabilir.

İsrail kendi hareket tarzının ilkelerini ilan etmelidir ve dünya kamuoyunu mümkün olduğu ölçüde temin etmelidir ki İsrail, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer demokrasilerin savaş ilkelerine bağlıdır.

Etik ilkelerin duyurulması ve dünya çapında yürütülecek bir medya propagandası ile düşmanın yöntemi gayrı hukuki olarak betimlenip İsrail ordusunun kullandığı yöntemin hukukiliği ortaya konabilir.

Hatta bu şekilde son Gazze saldırısında İsrail ordusunun takip ettiği yöntemin doğruluğu dünya kamuoyuna anlatılmış olur ve böylece muhtemel bir savaşta düşmanın direncini kırmak için zemin teşkil edilmiş olur.

En nihayetinde düşmanın muhtemel bir savaşta vereceği hesap daha da zorlaşır.

 

Çeviri: YDH

 

http://www.haaretz.com/hasen/spages/1149836.html