YDH- İran’da İslam Devrimi ve savaş yılları boyunca sloganlarıyla halkın motivasyon kaynağı olan ve kendisine “Devrimin Bilal’i” ve “Slogan Bakanı” lakapları takılan Muhammed Murtazaifer ulusal birliğe zarar veren dışlayıcı sloganlardan yakınıyor.

 

Muhammed Murtazaifer’in, Huccetulislam Mehdi Kerrubi’nin hanımı tarafından çıkarılan ancak iki gün önce hükümet tarafından kapatılan “İrandokht” dergisine verdiği röportajı yayımlıyoruz.

 

- Artık cuma namazlarında görevi bulunmayan “Slogan Bakanı” bu günlerde zamanını nasıl geçiriyor?

 

-  Tıpkı slogan bakanı olduğum dönemdeki gibi… Her gün işime gidiyorum. Mesleğim demir tüccarlığı, şimdi de bu işi yapıyorum.

 

- Devrimden önce hangi faaliyetlerde bulunuyordunuz?

 

- İslam Devrimi’nden önce evimiz Tahran’ın güneyindeydi. O dönemde gençleri toplar onlara Kur’an öğretirdik. Bazen de gençleri bilinçlendirmek ve onların da ailelerini bilinçlendirmesi için siyasi meselelerden söz ederdik. Bu, şah rejimiyle mücadelede iyi bir yöntemdi.

 

- Ayetullah Talegani’ye karşı büyük bir sevginiz var. Onunla tanışmanız nasıl oldu?

 

- 1967 yılında Ayetullah Talegani’nin namaz kıldırdığı Hidayet Mescidine giderdim. O dönemde ben müezzin olarak seçildim. Ayetullah Talegani benim sesimi beğenmişti ve benden müezzinlikte kalmamı istedi. O dönede Ayetullah Haşimi Rafsancani, Bahoner, Recai, Dr. Şeriati’nin babası, Nehzet-i Azadi’ye [O dönemde Mehdi Bazergan liderliğindeki Özgürlük Hareketi/YDH] yakın mücadeleci tipler, bu mescide gelirlerdi. Orada toplanılır, oturumlar düzenlenir, kararlar alınır ve programlar yapılırdı. Benden programları yönetmemi isterlerdi. Hidayet Mescidi Şah rejimi karşıtlarının toplanma merkeziydi.

 

- Peki nasıl oldu da cuma namazlarında slogan attırmaya başladınız, yine Ayetullah Talegani mi sizi davet etti?

 

- Evet Ayetullah Talegani benden cuma namazlarına gelmemi istedi ben de gittim ve bu durum iki yıl öncesine kadar devam etti. Ben o toplulukla yani Ayetullah Talegani, Ayetullah Haşimi Rafsancani ve diğer büyük insanlarla birlikte olmadan önce Tahran’da hala cuma namazı kılınmıyordu.

 

- Hatırladığınız kadarıyla en görkemli cuma namazı hangisiydi? O cuma namazlarının hatipleri kimlerdi?

 

- Öncelikle şunu belirteyim ki cuma namazları Ayetullah Talegani tarafından ilk kez kıldırılmaya başlandığı zaman kutsal geçinen mütehaccirler buna karşı çıktılar ve cuma namazı kılınmasını kabul etmediler. Ama genel olarak Ayetullah Haşimi Rafsancani ve Yüce İnkılap Rehberi tarafından kıldırılan cuma namazları en görkemli olanlarıydı. Halk, Ayetullah Haşimi Rafsancani’yi yıllar boyunca zindanlarda işkence gördüğü için çok seviyordu ve onun hutbelerini dikkatle dinliyordu. Bu durum hala da böyledir. Benim Kur’an okuyuşum da halkın ilgisini çekiyordu. Çünkü diğer Kur’an karileri kabirlere okur gibi Kur’an okuyorlardı ben ise Mısırlı karilerin üslubunda okuyordum benim üslubum farklı geliyordu.

 

- Halk Cuma namazlarına en çok hangi dönemlerde daha fazla iştirak ediyor?

 

- İslam Devrimi’nin birinci yıldönümünde kılınan cuma namazı benzersizdi. O dönemde halkın bu ibadi siyasi merasime çok fazla bir aşinalığı yoktu. Diğer çok kalabalık cuma namazlarından biri de savaş yıllarındaydı. Tahran, 20 gün boyunca Saddamcıların yoğun bombardımanı altındaydı. Buna rağmen cuma namazında benzersiz bir kalabalık vardı. Namazların birinde bir bomba patladı; patlamanın yarattığı dalga namaz kılınan yere kadar ulaştı. Yüce İnkılap Rehberi o sırada cumhurbaşkanıydı, kenara çekildi ve ben çıktım ve halkı sükunete davet ettim.  

 

- Bu dönemde en görkemli cuma namazı hangisidir?

 

- Herhangi bir hadise olduğunda cuma namazları kalabalık oluyor. Bir kişi üç dört hafta gelmese de ülkede özel bir olay olduğunda her eğilimden insan cuma namazına geliyor.

 

- Seçimlerden sonra Sayın Haşimi’nin kıldırdığı namazda olduğu gibi mi?

 

- (Gülüyor)

 

- Neyse bunları geçelim, attırdığınız sloganları size kim hazırlıyordu?

 

- Hepsini kendim hazırlıyordum. Elbette önceleri şairlerle temas kuruyordum, devrimci olmayan sloganlar öneriyorlardı. Bu sloganlardan yararlanıyor; ama onlara devrimci bir şekil veriyordum. O zamanlarda atılan sloganlardan birçoğu hala atılıyor. “Kahrolsun velayet-i fakih karşıtları”, “kahrolsun İsrail, Amerika”, “İslam piruz est, Amrika nabud est” (İslam galiptir, Amerika yok olmuştur) “Ceng, ceng ta piruzi” (savaş savaş zafere kadar) gibi… Bana slogan önerenlerden bazıları sloganla şiirin farkını bilmiyorlardı; ama ben onları reddetmiyordum ve onların şiirlerini slogan haline getiriyordum.

 

- Sloganlar, günün siyasi olaylarına ne ölçüde uygundu?

 

- Ben İran’da ve dünyada yaşanan olayları öğrenmek ve daha sonra da slogan yapmak için hafta boyunca gazeteleri okur haberleri izlerdim. Örneğin biz Afganlılarda stinger füzelerini aldığımız zaman ABD ve onun Dışişleri Bakanı Caspar Weinberger, bizim bu füzeleri nasıl olup da alabildiğimize şaşırmıştı. Ben o dönemde şu sloganı yaptım. “Be kudret-i hestei-yi stinger, lerze oftade be can-ı Caspar Weinberger” (Stingerin nükleer gücünden Caspar Weinberger’in içine korku düşmüş)

 

- Halk daha çok hangi sloganları beğeniyordu?

 

- Halk daha çok devrimci tarzdaki sloganları beğeniyordu. Örneğin İsrail ve ABD bize askeri saldırı tehdidinde bulunduğu zaman halk cuma namazlarında coşkulu bir şekilde kahrolsun “ABD ve İsrail”  sloganlarını atıyordu.

 

- Son yıllarda cuma namazlarında atılan sloganlardan birçoğunun artık anlamını kaybetmiş bulunuyor, sizce de yeni ve bu günün anlayışlarına uygun sloganlar bulunması gerekmiyor mu?

 

-  Doğru bence de sloganların halkın ve döneminin anlayışına uygun olması gerekiyor. Elbette sloganların güncel haberlere uygun olması için çabalar da oldu. Bugün artık devrimci sloganlar atmanın bir anlamı yok. Halk artık bu sloganları beğenmiyor. Artık ülkede huzur var, savaşta da değiliz. Siyasi değil, ahlaki ve İslami sloganlar atmak gerek. Bugün artık yönetim halkın elindedir, sert sloganlar atmaya gerek yok.

 

- Sloganlarla ülkenin genel politikaları arasındaki uyumdan da bahseder misiniz? Sloganlarınızın ülkenin güncel politikasıyla çelişmemesi için ne yapıyordunuz?

 

- Çok dikkat ediyordum. Hafta boyunca büyüklerin yaptığı konuşmaları dinliyordum ve devrimin çizgisinin dışında olmamalarına dikkat ediyordum. Halkın hoşuna gidecek sloganlar yapmalıydım ve ilgisiz sloganlar attırmamalıydım.

 

- Sloganlarınız konusunda daha önceden koordinasyon kuruyor muydunuz?

 

-  Evet, çoğunlukla sloganları kontrol ederdim. Ayetullah Haşimi Rafsancani ile ve diğer büyüklerle koordinasyon içindeydik.

 

- Atılması engellenen sloganlarınız oldu mu?

 

- Çok fazla değil, savaş zamanında Amerika Kuveyt tankerlerine kendi bayraklarını asıyordu, biz de bu tankerleri vuruyorduk. Ama bunun “tanınmayan” uçaklar tarafından olduğu söyleniyordu ve biz hiçbir zaman bu uçakların bize ait olduğun teyit etmiyorduk. Haberler, “Tanınmayan uçaklar Amerikan veya Kuveyt tankerlerini vurdu” şeklinde veriliyordu. O dönemde şöyle bir slogan yapmışım: “Hevapeyma ki nameş naşinas est, acep hub, keşti-yi doşmen şinased” (Adı ‘tanınmayan’ diye konmuş uçaklar düşman gemilerini ne de güzel tanıyor) O zaman bize bu sloganı atmamamızı söylediler, biz ısrar ettik; ama engellendi.

 

- Bu, dış politikayla ilgili bir engelleme, peki iç politika ile ilgili engelleme oldu mu?

 

- Beni Sadr’ın cumhurbaşkanlığı dönemindeki bir sloganı hatırladım. Beni Sadr, velayet-i fakihe karşıydı. O, İmam Humeyni’den başkomutan vekilliği görevini aldığı zaman onun tutumunu ve düşüncelerini eleştiren ‘Fermande-yi Kull-i Kuvva, Humeyniye Ruh-ı Khoda” (Başkomutan Ruhullah Humeyni’dir) sloganı attık, halk da bu sloganı çok tuttu. Beni Sadr’ın azledilmesinden sonra İmam vahdet mesajı yayımladı. Bu sloganı bırakın; çünkü tefrikaya sebep oluyor dedi.

 

- Cuma namazlarında orada bulunan bazılarının slogan attıklarına tanık oluyoruz, siz bu hususu nasıl karşılıyorsunuz?

 

- Biz onları da sloganlarını da kabul etmiyoruz. Çünkü bu siyasetlere aykırıdır. Belirlenenlerin dışına çıkılmaktadır ve düzen engellenmektedir.

 

- Bunlar tanınan kişilerdir. Eğer onların yaptıkları yasadışı ise niçin daha ciddi müdahale edilmiyor?

 

- Doğru, eğer konuşmacı heyecanla ve belli bir üslupla bir şey anlatıyor ve örneğin İsrail saldırırsa biz de falan işi yaparız dediğinde topluluktan biri “kahrolsun İsrail” diye bağırıyorsa bu, koordinelidir; ama eğer salavat gönderiliyorsa bu koordinasyonsuz ve kendiliğinden gelişen bir durumdur.

 

- Ama bu sloganlardan bazıları belli bir siyasi cenahı desteklemeye yöneliktir.

 

- Bu, cuma namazını inhirafa sürükler, biz bu tür saptırıcı sloganlarla asli düşmanı unutmamalıyız.

 

- Cuma namazlarına hangi sosyal kesimler geliyor?

 

- Öğrenciler, esnaf, sıradan halk geliyor. Devrimin ilk yıllarında olduğu gibi. Bugün bazı diğer ülkelerdeki Müslümanlar, Tahran’daki cuma namazını bekliyor. Tahran’a geldiklerinde gezi programlarında cuma namazına mutlaka yer veriyorlar.

 

- Cuma namazlarına katılanların sayısında ciddi bir düşüş olduğu görülüyor. Özellikle gençler zamanlarını cuma namazında geçirmiyorlar. Sizin, her kesimin cuma namazlarına katılımının sağlanması için öneriniz nedir?

 

- Namaza gidiş gelişler kolaylaştırılmalıdır. Daha da önemlisi namazlar çok fazla uzatılmamalı, konuşmacı, en fazla yarım saat veya 45 dakika konuşmalıdır. Hatibin de büyük önemi var. Önceden halk, Rehber’den ve Ayetullah Talegani’den dolayı büyük katılım gösteriyordu. Şimdi de Rehber’in ve Haşimi Rafsancani’nin varlığı halkın katılımında çok etkili oluyor.

 

- Ama bildiğiniz gibi artık Haşimi Rafsancani cuma namazına gelmiyor.

 

- Evet, cuma namazının kendine özgü bir düzeni var, seçimlerden önce bu düzen devam ediyordu; ama Sayın Haşimi seçimden sonra yalnızca bir kez geldi, umarım yeninden gelir.  

    

- Şimdi cuma namazının belli bir siyasi cenahın üssü haline geldiğine katılıyor musunuz?

 

-  Evet, ama ben bu konuda açıklama yapmak istemiyorum, bizim ülkede vahdeti vurgulamamız gerekiyor.

 

- Niceliği bir tarafa bırakalım, vahdeti sağlamada etkili olması için cuma namazının keyfiyetini nasıl yükseltebiliriz?

 

- Halkın soğumamasına özen gösterilmelidir. Sıradan, sert ve hizipsel sloganlar atılmamalıdır. Cuma namazı belli bir cenaha hakaret edilen bir türbin olmamalıdır. Burası birlik ve beraberliğe hizmet eden bir türbin olmalıdır. Orada halkın bir kesiminin rahatsızlığına sebep olacak şekilde bir kişiden şikayet edilmemelidir.

 

- Seçimlerden sonraki bazı cuma hutbelerini mi kastediyorsunuz?

  

- Maalesef bazı cuma imamları şartlar konusunda bilinçsiz. Sayın Haşimi Rafsancani çok güzel hutbe veriyor. Özellikle de Rehber’in hutbelerini herkes dinliyor. Çünkü onlar ne söyleyeceklerini iyi biliyorlar. Hiç kimse ülke meselelerine Rehber kadar vakıf değildir. Ayetullah İmami Kaşani de çok güzel hutbe veriyor. O, siyasi münakaşalara girmemeye özen gösteriyor ve ahlaki meseleleri söz konusu ediyor. Siyasi meseleleri söz konusu edeceği zaman da herkesin tüm kamuoyunun kabul edeceği şeyler söylüyor.

 

- Namazdan önce hatibin veya daha önce konuşma yapacak konuşmacının hutbeleri veya konuşmaları konusunda bir koordinasyon oluyor mu bu konuda bilginiz var mı?

 

- Kontrol etmeye gerek yok, cuma hutbelerinin konusu bellidir. Her cuma imamı önce münasebetlere işaret eder, daha sonra da Cuma İmamları Siyaset Belirleme Kurulu esasları doğrultusunda kendi üslubunca ülke meselelerinden iç ve dış sorunlardan söz eder.     

 

- Siz, siyaset belirleme kurulunda olduğunuz dönemlerde hatiplere neler tavsiye ederdiniz?

 

- Onlar ne söyleyeceklerini bilir, kurul hatiplere çizgi belirleyebilir. Biz vahdet sağlayıcı ortak noktaların vurgulanmasını, ihtilaflardan uzak durulmasını söyler, Rehber’in de buyurduğu gibi azami derecede kucaklayıcı, asgari ölçüde dışlayıcı olunması gerektiğini tavsiye ederdik. Rehber’in bu güzel cümlesi, cuma namazı kürsüsüne kazınmalıdır. Tüm ülkede cuma namazlarının vahdet sağlayıcı olmasına özen gösterilmelidir.

 

- Yani, sizce cuma namazı hatibi, bu resmi türbini kendi kişisel görüşlerini yansıtmak için kullanmamalı öyle mi?

 

- Evet, herkesi kendine özgü görüşleri olabilir. Sanki Sayın Haşimi Rafsancani’nin kendine özgü görüşleri yok mu? O, kendi kişisel görüşlerini açıklamak için cuma hutbelerini kullanmıyor.

 

- Cuma namazlarında vahdeti bu kadar vurgulayan biri olarak şu an vahdet konusunda bir slogan söyleyebilir misiniz?

 

 - Ey dünya Müslümanları Filistin’i kurtarmak için vahdet edin… Slogan yapmak çok zor bir iştir. Yoğunlaşmak gerekiyor. Bazıları şiirlerine slogan diyor, ama sloganın kendine özgü bir ritminin olduğunu, her şiir cümlesinin slogan olamayacağınız bilmiyor.

 

- Siz cuma namazlarına gidiyor musunuz?

 

- Çoğunlukla bu namazda bulunma fırsatını kaçırmıyorum.

 

- Nerede duruyorsunuz?

 

- Cuma imamının arkasında.

 

- Slogan da atıyor musunuz?

 

- Ben artık slogan bakanı makamında değilim, ama sloganları tekrar ediyorum.

 

- Sahi sizin yerinizi kim dolduruyor?

 

- İki üç genç var, sırasıyla cuma namazlarında slogan atıyorlar. Allah onlara hayır versin.

 

- Onlar sizi görmeye geliyorlar mı?

 

- İrtibatları var ama sürekli değil.

 

- Şimdiye kadar herhangi bir parti veya gruba üye oldunuz mu?

 

- Hiçbir gruba üye olmadım. Ben Rehber’in çizgisinde hareket ederim, Ayetullah Humeyni sağken de onun çizgisinde hareket ederdim.

 

- Slogan bakanı olarak maaş da alır mıydınız?

 

-  Şimdiye kadar hükümetten ya da diğer kurumlardan para almadım. Tüm faaliyetlerim inançlarım doğrultusundaydı. Devrim kutlamalarında ve Kutsal Savunma Haftası merasimlerinde sabahtan akşama kadar boş vaktim olmazdı. Beni konuşmalar ve programlar için çeşitli şehirlere götürürlerdi. En küçük bir talebim veya beklentim olmadı.

 

- Halk tarafından bu kadar tanınmanıza rağmen niçin milletvekilliği vs. gibi makamlar için seçimlere katılmadınız?

 

- Bana defalarca parlamento seçimlerine katılmam için teklifte bulundular, halk tarafında tanındığım için oy alabileceğimi söylediler. Ama ben cuma namazı minberini hiçbir makama değişmeyeceğimi söyledim.

 

- İki yıldır slogan bakanlığında ayrıldınız. Bu süre içerisinde herhangi bir merasime davet edildiniz mi?

 

- Evet, geçen yıl ramazan bayramına Rehber’in bürosunda yetkililer telefonla aradılar, namaza gelip merasimi icra etmemi istediler. Bu yıl da Rehber’in bürosuna yakın kişilerden biri Rehber’in ramazan bayramı için beni istettiğini söyledi ama ona benim sağlık durumumla ilgili bilgi verdiler. Rehber bu meselelere çok dikkat eder.

 

Çeviren: Alptekin Dursunoğlu