YDH- Hizbullah’ın güney Lübnan’ı işgalden kurtarışının yıldönümünde İsrail basını hala Lübnan’dan çıkmanın doğru bir karar olup olmadığını tartışıyor.
İsrail’de sola yakın medya ve siyasiler, Lübnan’dan çekilmeyi doğru bir karar olarak savunurken, sağcı kesimler, İsrail’in on yıldır bu çekilmenin bedelini ödediğini belirterek kararı eleştiriyor. Fakat gözüken o ki her iki tarafın da yanıldıkları en temel nokta, İsrail’in Lübnan’dan çekilmediği, tam tersine kaçmak zorunda kaldığı gerçeğidir.
İsrail’de yayımlanan Jerusalem Post gazetesi yazarı Caroline B. Glick, aşağıdaki yazısında İsrail ordusunun on yıl önce bazı askeri araçlarını, motorlarını çalışır halde bırakarak “çekildiği” gerçekliğini göz ardı ederek güney Lübnan’dan “çekilmenin” İsrail’e 10 yıldır bedel ödeten bir karar olduğunu savunarak çekilme kararını destekleyen basını Hizbullah’ın “medya şampiyonu” olmakla suçluyor.
Bizim Dünyamız: Hizbullah’ın medya şampiyonları
10 yıldır İsrail Lübnan’dan çekilmenin bedelini ödüyor; fakat yine de şimdi bile, İsrail basını bu olayı, dâhiyane bir strateji ve siyasi bir cesaret ürünü olarak yansıtmaya devam ediyor.
İsrail’in Güney Lübnan’dan tek taraflı çekilmesinin 10. Yıldönümü yaklaşırken, birkaç haftalık tereddüdün ardından geçtiğimiz cuma günü Yediot Aharonot bu hafta sonu sadece bu olay için, geçmişe bir bakış sağlamak amacıyla yeni bir ek hazırlamaya karar verdi.
Bu ek, o dönemde hem başbakan hem savunma bakanı olarak bu çekilmenin emrini veren Ehud Barak’la –tam bir dalkavukluk örneği olan- 5 sayfalık bir röportaj içeriyordu. Aynı ek ayrıca, iki sayfa arka arkaya, bu geri çekilmeyi gerçekleştiren İsrail Silahlı Kuvvetleri (İSK) komutanlarının, ordularını sınıra kadar geri çekerken yaşadıkları adrenalin dolu anlardan bahsettikleri röportajlara yer vermişti.
İki sayfa arasında sıkıştırılmış, hatta neredeyse gizlenmiş; ‘Size söylemiştik’ başlıklı bir yazı da yer alıyordu.
Yazı, bu geri çekilmeye karşı çıkan Meretz Partisi eski Başkanı Yossi Sarid ile yapılan bir röportajdı. Eski başkan, Yediot’a; geçmişe baktığında, daha sonrasında doğrudan bazı savaşların nedeni olsa da, bu çekilmeden memnun olduğunu anlatmış. Sarid’in bu kendini kutlarcasına alçak gönüllülüğünün ardından, Yediot eski Savunma Bakanı Moshe Arens ile Ulusal Altyapılar Bakanı Uzi Landau’nun bu olaya yeniden saldırmasına fırsat verecek bir yazı geçmiş. Yazı bu isimleri, üstü kapalı bir şekilde, ‘sağ kanat’ diye tanımlayarak geçiştirmiş.
Her ne kadar üzücü olsa da, Yediot’un İsrail’in çekilme meselesine yaklaşım tarzı şaşırtıcı değildi. Lübnan’dan nereden bakılırsa bakılsın bir hata olan tek taraflı çekilme kararı, Yediot ve kardeşi İsrail radyosu tarafından, bu on yılın büyük bir bölümünde alkışlanan bir strateji olarak yer almıştı. Şüphesiz ki, gazetenin bu olayın 10. Yıl dönümünü iki hafta önceden kutlama kararı da, bu yıldönümünde olaya dair daha fazla bir tartışma ortamını engelleme amaçlıydı.
Yediot bu işi, 48 saatlik geri çekilme esnasında hiçbir yaralanma, esir düşme veya öldürülme gerçekleşmediği için, bir operasyon harikası olarak övmüştü. Elbette, korunmayı İSK’nin en birincil amacı olarak göstererek, gazete bazı stratejik gerçeklikleri arka plana atmaya çalışıyordu.
Asıl gerçekse, geri çekilmenin operasyonel anlamda tam bir fiyasko olmasıydı. İSK’nin sınıra doğru apar topar giderken, arkasında Hizbullah’ın sonradan el koyduğu büyük miktarlarda hassas silah bırakmıştı.
İsrail, Güney Lübnan Ordusu’ndan binlerce sadık müttefiki ve onların ailelerini Hizbullah’ın yüksek merhametlerine bırakıp gitmişti. Bu adamlar İSK’yla 1982 ‘den beri omuz omuza savaşmış kişilerdi. Sınırlar henüz kapanmamışken İsrail’e kaçmayı başarabilmiş olanlarsa, bu döneklikten başının ağrımasına asla yanaşmayacak olan Barak ve onun medyadaki yandaşları tarafından, istenmeyen yükler olarak görülmüştü.
Lübnan’dan çekilme askeri bir yenilgiydi
Geri çekilme askeri bir yenilgiydi. İsrail’i zayıflatırken Hizbullah’ı güçlendirmişti. Güvenlik bölgesi olmayınca, İsrail’in sivil nüfusu ile Hizbullah arasında hiçbir tampon bölge kalmamıştı. Hizbullah kendisini, İSK’nın terk ettiği tahkimat bölgelerinde yapılandırarak, Güney Lübnan’ın kontrolünü tamamen ele geçirmişti.
İsrail’in bu geri çekilmeden sonraki stratejik tutarsızlık ve yetersizliği yalnızca dört ay sonra gün gibi açığa çıktı. Hizbullah milisleri Dov Dağı’na girip askerlerden Benny Avraham, Omer Saveyid ve Adi Avitan’ı esir aldığında İsrail’in ne yapacağına dair hiçbir fikri yoktu ve hiçbir şey de yapmadı.
Kaçırılan askerler öldürüldü ve İsrail dört yıl sonra cesetlerini geri almayı garantileyebilmek için, hapisteki yüzlerce teröristi serbest bıraktı. İlginçtir ki, Avraham, Saveyid ve Avitan’ın isimleri Yediot’un 10. yıldönümü yıllığında yer almadı.
Geri çekilme bölgesel bir başarısızlıktı. Geri çekilmenin hemen ardından, Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Yaser Arafat, Fetih Lideri Mervan Bargusi’ye Fetih milislerinden oluşan Aksa Birlikleri terörist hücreleri ve Fetih, Hamas ve İslami Cihad terörist hücrelerini bir araya getiren Halk Direniş Komitesi terör iletişim ağını kurma emrini verdi.
Dört ay sonra, Barak’ın Camp David’deki Filistin’e devlet olma teklifini reddederek, Arafat Filistin cihadını başlatmak üzere güçlerini harekete geçirdi.
“İsrail örümcek yuvasından zayıftır” sözü gerçek oldu
İsrail’in Lübnan’dan çekilmesi, Arafat’a Hizbullah Komutanı Hasan Nasrallah’ın İsrail’i en ufak bir dokunuşta hemen bozulacak bir örümcek ağına benzetmesinin haklı olduğunu gösterdi. Lübnan Arafat’a bir İsrail’le bir barış için uğraşmaya hiç gerek olmadığını öğretti. Eğer baskı altında kalırsa, İsrail savaşmak için isteğini kaybeder ve pes ederdi.
Geri çekilme siyasi bir başarısızlıktı. Lübnan’ı İran’ın Lübnan kuvvetlerine bırakmayı haklılaştırmak için, Barak ve onun medya yandaşları sürekli olarak, Hizbullah’ın sadece İsrail Lübnan’da olduğu için savaştığı şeklinde yanlış bir iddiayı öne sürüp durdular. Yani onlara göre, eğer İSK bilyelerini toplayıp evine giderse, Hizbullah’ın varlık sebebi de ortadan kalkmış olacak ve dağılacaktı.
Bu tarihsel olarak yanlış ve aslında çılgınca iddia; Arap dünyasının Doğu Akdeniz’de bir Yahudi devleti istememesinin değil de, İsrail’in büyüklüğünün Arap- İsrail çatışmasına yol açtığı şeklinde bir iddiası olan solcu Arap söylemine de prim vermiş oldu.
Hizbullah’ın bu tarihten sonraki yapılanması, devam eden saldırıları ve en sonunda Lübnan hükümetini bilfiil ele geçirmesi göstermiş oldu ki, Hizbullah bir İsrail ürünü değildir. Hizbullah Tahran tarafından Ayetullahların isteklerini yerine getirmesi için kurulmuştu. Devam eden varlığı, gücü ve saldırıları İsrail faaliyetleri tarafından değil, İran çıkarları tarafından dikte ediliyordu. Yani ayrıca, Arap- İsrail çatışması 1967’deki Altı Gün Savaşları’nın da öncesine dayanıyordu ve İsrail 1949’daki savunulması imkansız ateşkes çizgilerine çekilse bile bitmeyecekti. Çatışma İsrail yok olana dek ya da Araplar tam ortalarındaki bir Yahudi devletini kabul edene dek bitmeyecekti.
Lübnan’dan geri çekilme 2006’daki İkinci Lübnan Savaşı için zemin hazırladı. Bu olay Hizbullah’a Lübnan’da siyasi bir prestij ve bölgesel olarak yeniden silahlanmayı sağladı ve Arap olmayan Şii İran’a Sünni Arap kitleleri arasında akla gelmeyecek bir popülarite kazandırdı.
Daha da berbatı, geri çekilme -ki 2005’teki Gazze geri çekilmesini ve Olmert hükümetinin Yahudiye ve Semiriye politikasından tek taraflı vazgeçişi de bunun devamıdır- İsrail’e stratejik bir zafer kazandıracak tek stratejiyi; yani Güney Lübnan’daki sınır bölgesinin kontrolü yeniden ele geçirme stratejisini de olanaksızlaştırmıştı.
10 yıldır İsrail Lübnan’dan geri çekilişinin bedelini ödüyor. Ve şimdi bile; Hizbullah Dimona’yı vurabilecek kapasitedeki güdümlü füzelere sahipken ve bizzat Amerika’dan gelişmiş silah alan Lübnan ordusunun ve Lübnan hükümetinin kontrolünü elde tutuyorken; medya, Yediot başta olmak üzere, olayı dâhiyane bir strateji ve siyasi cesaret olarak yansıtmaya devam ediyor.
Lütfen gazetenin Barak’la yapmış olduğu röportajdan şu temsili kesit hakkında bir düşünün:
Soru: Geri çekilme karşıtı en dikkat çekici iddia, geri çekilmenin Hizbullah’ı yaratan şey olduğu. Yani onun artmaktaki gücünden bizim sorumlu olduğumuz.
Cevap: Bu…tamamen yanlış. Biz çekilirken, Hizbullah zaten 7000 rokete sahipti ve bu miktar Hizbullah’ın İkinci Lübnan savaşında ateşlediğinin neredeyse iki katıydı. [2000’de] zaten Hadera’daki enerji istasyonunu vurabilecek sayıda rokete sahipti. Hizbullah biz oraya girdiğimizde yoktu [1982’de]. Kuruldu; çünkü biz oradaydık. Hizbullah’ı doğuran şey bizim Lübnan’dan çekilişimiz değil, Lübnan’da kalışımızdır.
‘‘Hizbullah’ın en güçlü yapılanması geri çekilmemizden altı yıl sonra, İkinci Lübnan Savaşı’nda gerçekleşmiştir. Paradoksal olarak, onlara büyük zarar veren ve caydırıcı bir etki yapan bu savaş sona erdikten sonra, Hizbullah’ın yapılanması büyük bir büyüme gerçekleştirdi. İkinci Lübnan Savaşı’nda 14.000 rokete sahipti. Bunların bazılarını ateşledi. Ve şu anda elinde tüm ülkeyi kaplayan 45.000 kadar var.
Ben artık kendi kendimize anlatarak rahatladığımız şu onları yaratanın biz olduğumuz hikayesini bir kenara bırakmayı öneriyorum. Onları biz yaratmadık; ve bildiğim her şey bunu gösteriyor ki, eğer biz orada olsaydık şimdi daha az roketleri olacaktı diye düşünmek için hiçbir sebep yok.
Yani onları yarattık doğru; fakat yanlış olan onları yarattığımız hakkındaki bu kolaycı masal. Onlar ortaya çıktı; çünkü biz Lübnan’daydık. Fakat şu anda Lübnan’da olmamamızın onların oluşumu üzerinde hiçbir etkisi yok.
Peki Yediot, Barak’ın stratejik bilgilerinin ışıltılılarını taşıyan bu yanıta nasıl cevap vermiş olsa beğenirsiniz?
Soru: Liderlik hakkında konuşmaktan hiç vazgeçmiyor ve cesur kararlar vermekten çekinmiyorsunuz; fakat siz bir eleştirmen değilsiniz, bir savunma bakanısınız ve İsrail hükümetindeki en önemli kişisiniz. Geri çekilmenin on yıl ve İkinci Lübnan Savaşı’nın dört yıl sonrasında, yine bu yaz savaşın yeni bir raundu olacağına dair konuşmalar duymaya başladık. Acaba ne zamana kadar [savaşmak zorunda kalacağız]?
Bu gayet tanıdık örnekleri olan sohbet, iki şeyi açığa çıkarıyor. Öncelikle Barak, stratejik bir yanlış yaptığı acı gerçeğini kabullenmek yerine aptalca şeyler söylemeyi tercih ediyor. İkincisi de, Yediot başta olmak üzere, medya bu başarısızlığın getirdiği büyük bedelleri kabul etmek yerine, Barak’ın bu şaklabanlığını cesur bir devlet yönetimi olarak göstermeyi tercih ediyor.
Asıl soru, neden bu şekilde davrandıkları. Barak’ın yerine kendimizi koysak, cevap çok basit. Gerçeği söylemek onun başbakanlığının ülke için bir felaket olduğunu kabullenmekle karşı karşıya getirecek. Dahası, eğer kendisi, söylemek zorunda olduğu şeyi dinlemek yerine, hatasını kabul edecek kadar cesur olmuş olsaydı; medya onu da Arens ve Landau’nun olduğu sağ kanat gettosuna sıkıştırırdı. Zeki bir stratejist statüsünü kaybederek bir ideolog olarak damgalanırdı.
Medyanın geri çekilmenin bir zekâ parıltısı taşıdığı masalına ve bu konudaki tüm tartışmayı engellemeye olan uzun süreli katkısı, Lübnan’dan geri çekilme fikrinin medyanın başlattığı bir şey olması gerçeğinden kaynaklanıyor. Hizbullah’ın sadece İsrail Güney Lübnan’da diye ortaya çıkmış olduğu şeklindeki aptalca düşünceyi ortaya atan medyadır.
Yediot, İsrail Radyosu ve diğer birkaç büyük haber kolu Lübnan’dan geri çekilme sebebini on yıl boyunca alkışlayıp durdu. Dört Anne gibi geri çekilme için çağrıda bulunan AB-destekli kuruluşları bir kitle hareketi olarak yansıttılar.
İSK komutanlarını geri çekilme planına karşı çıktıkları için lanetlediler. Kuzey’de bu adıma karşı çıkmakta olan tüm sesleri boğdular. Bu görüşe karşı çıkan tüm politikacıları sağ kanat savaş kışkırtıcıları olarak yada tam tersine, Sarid’in durumunda olduğu gibi umutsuz güvercinler olarak damgaladılar. Ve Barak’ın onlara eğer seçilirse, göreve başladığı yıl içinde İSK’nın Lübnan’dan çekilmesini sağlayacağının sözünü vermesi üzerine, onu 1999’da zirveye ulaştırdılar.
Geri çekilme gerçekleştiğinden beri, medya bu olayın askeri sonuçlarını inkar etti. Hizbullah’ın Saveyid, Avitan ve Avraham’ı kaçırması, Şilomi’ye 2002’deki sınır ötesi saldırısı ve askeri güçlenmesi geri çekilmeyle tamamen ilgisizmiş gibi davrandılar. Ve sonuçta, elbette ki, Hizbullah’ın seçimlerle ve seçim dışı yollarla Lübnan hükümetini ele geçirmesinin ve İkinci Lübnan Savaşı’nı başlatmalarının da bu konuyla ilgisizliğini savundu.
Olayın bölgesel sonuçlarını da inkar ettiler. Arafat’ın Hizbullah/İran/Suriye ve Filistinliler arasında kurduğu bağlantıya dayalı olarak Filistin terörünün Ariel Şaron’un Eylül 2000’deki Tapınak Dağı [Haremu’ş- Şerif kastediliyor/YDH] ziyaretine bir karşılık olarak gerçekleştiği şeklindeki düşüncesine prim vermiş oldular.
Geri çekilmenin siyasi sonuçlarını da reddettiler. Eğer İsrail 1949 ateşkes sınırlarına çekilirse, Filistinlilerin barış yapacağı şeklinde bir sol Arap söylemini desteklemeyi tercih ettiler. Ve 2005 sonrasındaki geri çekilmenin ardından Hamas’ın Gazze’yi kontrolü altına almasından sonra da bu yalanı sürdürmeye devam ettiler.
Eğer insanlar neden İsrail’in yenilgilerden geri çekilmelere koştuğunu merak ederler ve onun askeri ve siyasi çıkarlarını ortaya koyacak bir yol tahayyül edemezlerse, Yediot’un Lübnan’dan çekilişinin 10. yıl kutlamalarına bakmaları yeterli olacaktır. Medya kendi ideolojik fantezilerini gazetecilik diye göstermeye devam ettiği sürece, hiçbir politikacı mantıksal stratejiler peşinde koşmaya cesaret edemeyecektir.
Çeviren: Gözde Nur Donat
http://www.jpost.com/Opinion/Columnists/Article.aspx?id=175246