YDH- Lorenzo Vidino* Washington Post gazetesinde yayımlanan yazısında Müslüman Kardeşler Hareketi ile ilgili olarak Batı’da yanlış bilinen beş hususa dikkat çekiyor.
Hüsnü Mübarek Tahrir Meydanı’ndaki kalabalıklar karşısında pes edip 11 Şubat’ta Mısır cumhurbaşkanlığından istifa etmeden önce dahi, Batı ülkelerinin başkentlerindeki yetkililer Müslüman Kardeşler’in yeni bir Mısır ve değişen bir Ortadoğu’da nasıl bir rol oynayacağını tartışıyorlardı.
Yine de grubun emelleri, inançları ve tarihi hakkında bildiklerimizin –ya da bildiğimizi sandıklarımızın- çoğu, yanlış anlamalarla dumanlı halde.
1. Müslüman Kardeşler küresel bir örgüttür.
1928’de Mısır’da kurulan Müslüman Kardeşler, fikirlerinin Arap dünyası ve ötesine hızla yayıldığını görmüştür. Bugün, seksenden fazla ülkedeki gruplar ideolojilerini Kardeşler’e dayandırmaktadır; fakat bu teşekküller birbirine bağlı bir bütün oluşturmamaktadır. Küresel olarak, Kardeşler resmi üyelerden oluşan resmi bir örgütten ziyade bir düşünce ekolüdür.
Daha resmi bir küresel yapı meydana getirme çabaları başarısız olmuş ve hareket bunun yerine çeşitli haller almıştır. Ürdün gibi, müsamaha gösterildiği yerlerde, siyasi bir parti olarak işlev görmektedir; Suriye gibi, eziyet gördüğü yerlerde yeraltında hayatta kalmaktadır; Filistin topraklarında ise alışılmamış bir şekil alarak Hamas olmuştur.
Bir kişisel, finansal ve ideolojik bağlar ağında etkileşim içinde olsalar da, Kardeşler teşekkülleri bağımsız hareket eder ve her biri kendi uygun saydığı şekilde kendi hedeflerinin peşinden koşar. Onları birbirine bağlayan, farklı yerlerde farklı yöntemler kullanarak uzun vadede siyasi bir sisteme dönüştürmeyi umdukları bir yaşam biçimi olarak İslam’a duydukları derin inançtır.
2. Kardeşlik yeni Mısır’a hükmedecek.
Bugün Mısır’da halkın gözünden düşmüş veya dağılmış çoğu siyasi güçle birlikte, çoğu kişi Kardeşler’in sorunsuz işleyen siyasi makinesinin ülkenin geleceğinde büyük bir rol oynayacağını varsayıyor.
Hiç olmayacak bir şey değil; ancak grubun Mübarek sonrası Mısır’a biraz zor hükmedeceğine inanmak için sebepler var. 2009’da Kardeşler’in Şura Konseyi üyeleriyle röportaj yaptığımda, -Mübarek’e karşı, yaşayabilir tek muhalefet olarak görerek- Mısırlıların tahminen yüzde altmış kadarının grubu desteklediğini; fakat farazi bir serbest seçimde yalnızca yüzde yirmi kadarının destekleyeceğini hesaplamışlardı.
Bu kadarı bile iyimser olabilirdi: Washington Yakındoğu Siyaset Enstitüsü’nce Mübarek’in düşüşünün ardından Mısır’da yapılan bir anket, katılımcıların yalnızca yüzde on beşinin Kardeşler’i tasvip ettiğini, grup liderlerininse cumhurbaşkanlığı için bir kamuoyu yoklamasında yüzde bir oyu zar zor aldığını buldu.
Geçtiğimiz on yılda, yaşlanan tavizsislerle 50 civarlarının bir ikinci jenerasyonu Kardeşler’in liderliği için boğuşmaktaydı. Sonra, Mübarek’e karşı protesto hareketinde rol almış olan ve liderlerinin buna geç katılımına eseflenen daha genç kadrolar da var. Bu bölünmelerin nasıl gelişeceği, Kardeşler’in Mısır siyasetindeki rolünde belirleyici olacaktır.
3. Kardeşler, şeriat hukukunun gaddar bir versiyonunu dayatma çabasındadır.
Bütün Kardeşler fraksiyonları artık Mısır’da şeriatın –İslam hukukunun- etkisini artırmak için baskı yapacaklardır; fakat nasıl bir şeriat arayışında olacaklarında nesiller arası savaş belirleyici olacaktır.
Tutucu kesimlerin şiarı hâlâ “Anayasamız Kur’an’dır.” İkinci nesil, insan haklarından bahseder ve kendini Avrupa’nın Hıristiyan Demokratlarıyla kıyaslar; demokrasiyi kucaklar; ama dini bir kimliği korur. Üçüncü nesil, özellikle kentsel bölgelerde, her ne kadar şüpheciler genç militanların sadece, Batı’ya ılımlı bir maske sunduğunu iddia etse de, bu yaklaşımı destekler gözüküyor.
Şu ana dek, tutucu kesim galip gelmiştir. Kardeşler’in, 2007’de piyasaya sunulmuş olan ilk büyük siyasi platformu, demokrasiye sözde bir bağlılık gösterip, kadınlarla gayrimüslimlerin üst düzey yönetimde görev alamayacağını ifade etmiş ve seçilmemiş bir şeriat uzmanları topluluğuna yeni kanunlar üzerinde veto gücü tanımıştı. Bu tutucu kesimin iktidarda kalmaya daha ne kadar devam edeceği, grubun, kadın haklarından dini özgürlüklere, şeriatın en çok tartışılan yönlerine dair duruşunu şekillendirecektir.
4. Müslüman Kardeşler’in el-Kaide’yle yakın bağları vardır.
Tarihsel olarak, evet; fakat son zamanlarda, bu bağlar aşınmıştır. 1950’lerde ve 1960’larda, Kardeşler Cemal Abdünnasır’ın yönetimi tarafından acımasızca bastırılmıştır. Nasır’a yönelik şiddetin kaybettirici bir plan olduğunu anlayınca, grubun çoğu, toplumu tabandan eğitim ve ana akım siyaseti aracılığıyla İslamileştirmeye çabalayarak, şiddet içermeyen muhalefeti tercih etmiştir.
Fakat teolog Seyyid Kutub’un liderlik ettiği daha küçük bir kanat, şiddeti tercih etmiştir. Bu fraksiyon, tabandan İslamlaşmanın fazla yavaş olduğunu ve yerel ve yabancı güçlerce alıkonacağını ileri sürdü. Nesiller boyunca, Kutub’un dinle gerekçelendirilen şiddet fikri, dünya çapında cihatçılara esin vermiştir. Bazı el-Kaide liderleri, Usame bin Ladin ve Halid Şeyh Muhammed de dahil, hayatlarının erken döneminde Kardeşler’den etkilenmişler; fakat daha sonra yalnızca örgütten hayal kırıklığı duymuşlardır.
Kardeşler şiddeti tamamen reddetmese de –Irak’ta, Filistin topraklarında, Afganistan’da ve Müslümanların saldırıya maruz kaldığına inandığı diğer yerlerde kullanımını destekler-, iki grup son dönemlerde taktikler ve teoloji üzerinde çatışmışlardır. Hatta el-Kaide’nin ikinci adamı Mısırlı Eymen el-Zevahiri, kurşunları oy pusulalarıyla değiştirdiği için gruba saldıran bir kitap bile yazmıştır.
5. Washington Kardeşler’le birlikte çalışamaz.
ABD ve Kardeşler’in yetkilileri son zamanlarda birbirlerine karşı sert resmi tutumlar takınmışlardır. Dış İlişkiler Komitesi Kurumu başkanı Milletvekili Ileana Ros-Lehtinen (Florida’dan), Kardeşler için Mısır siyasetinde “menfur bir unsur” demiş, Kardeşler’in lideri Muhammed Bedii ise Amerika’nın “kendi sonuna yaklaştığını” söylemişti.
Fakat diklenmeler bir yana, Kardeşler’in daha ılımlı aktörleriyle anlaşma için yer bulunabilir. Daha önce olmuştur: Eisenhower yönetiminin başlarından beri, ABD hükümetinin bazı tarafları grubun dini mesajını komünizme karşı bir siper olarak görerek grupla temasa geçmiştir. İdeal bir ortaklık değildi; fakat Soğuk Savaş sırasında, Washington ve Kardeşler sınırlı bir işbirliği kurmak için güvensizliği sıklıkla bir kenara bırakmışlardı.
Beyaz Saray, geçen ay, eğer şiddeti reddeder ve demokratik emelleri kabul ederse Kardeşler’in Mısır’da oynayacağı bir role açık olacağını söylediğinde, eleştiri almıştı. Fakat 11 Eylül 2001’den sonra bile, CIA ve Dışişleri Bakanlığı’nın içinde bazı unsurlar, radikalleri yalnızca başka radikallerin yenebileceğine ikna olarak, el-Kaide’ye karşı Kardeşler’le birlikte çalışma fikrini şöyle bir düşünmüşlerdi.
Washington ve Kardeşler birlikte yaşamanın yollarını bulsalar bile, dış politikada büyük dönüm noktaları muhtemel görünmüyor. Mısır’da eline daha fazla güç geçirmek Kardeşler’i daha pragmatik hale getirebilir; fakat ABD’nin bölgedeki siyasetine muhalefet, gündeminin köşe taşlarından biridir ve bu muhtemelen değişmeyecektir.
________________________________________
*Rand Corporation’da bir konuk araştırmacı olan Lorenzo Vidino, “Batı’da Yeni Müslüman Kardeşler” kitabının yazarıdır.
Çeviri: YDH