YDH- İran’ın eski devrim muhafızları komutanlarından General Hüseyi Alai, “İran Diplomacy” sitesine verdiği röportajda Suriye’de yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
İran Diplomacy: Suriye’deki bunalım giderek büyüyerek uluslar arası boyutlar kazanıyor. Bu bunalımla ilgili olarak İran’ın tutumunu, Devrim Muhafızları Ordusunun eski komutanlarından Ortadoğu Uzmanı Dr. Hüseyin Alai ile konuştuk.
- Suriye’deki yönetim karşıtı hareketin mahiyeti nedir? Bu ülkede tepkiler neden yükseldi ve bir bunalıma dönüştü?
- Suriye’deki yönetim karşıtı hareketin mahiyetine değinmeden önce Suriye’deki mevcut hükümetin mahiyetinin ne olduğuna ve dünyanın ve bölgenin bugünkü şartları göz önünde bulundurulduğunda Suriye yönetiminin bu mahiyetiyle devam etme kabiliyetinin olup olmadığına bakmak gerekiyor.
Suriye’de bugün yaşanan gösterileri ve bunalım bir tarafa bırakılacak olsa bile Suriye’deki yönetim yapısı, dünyanın bugünkü durumuyla uygunluk arz etmiyor. Bu yapının ıslah edilmesi ve değişmesi gerekiyor. Çünkü bu ülkede adı cumhuriyet olan saltanat mahiyetine sahip bir yönetim bulunuyor. Yani bir ailenin miras yoluyla halk üzerinde hükümeti söz konusudur. Ne azınlık, ne de çoğunluk bu ülkede siyasi özgürlüklere sahip değildir. Bu ülkedeki siyasi yapı tamamen istibdada dayalıdır ve bugünkü dünya şartlarıyla uygunluk taşımamaktadır. Bu sebeple de bu yapının devam kabiliyeti bulunmamaktadır.
Öte yandan Suriye yönetimi, halk tepkilerine geleneksel yöntemlerle müdahale etmektedir. Yani sivil gösterilere karşı müdahalede modern yöntemler kullanılmamaktadır. Suriye hükümetinin göstericilere karşı kullandığı müdahale yöntemi Soğuk Savaş döneminde kullanılan yöntemdir. Bu müdahale yöntemine Libya’da Kaddafi de başvurdu. Bu yöntem, güvenlik gücü olarak ordunun kullanılmasına dayanmaktadır. Bu yöntem belli bir döneme kadar cevap verebilir. Ancak ülke yetkilileri ve ordu komutanları arasında ihtilaflar baş gösterince çöküş başlar ve yönetim kısa süre içerisinde düşer.
Suriye’deki yönetim karşıtı harekete gelince… Göründüğü kadarıyla bu ülkedeki gösteriler, mevcut durumun değişmesini isteyen halk kesimleri tarafından düzenleniyor. Öte yandan bazı müdahaleci yabancı ülkeler de halkın gösterilerinin yarattığı bu fırsattan istifade ederek kendi hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar. Amerika, İsrail ve Suudi Arabistan’ın yeni Suriye’ye şekil verme yönündeki çabalarını görmezden gelemeyiz.
- Peki Suriye’de yönetimin çöküş süreci başladı mı, yoksa Beşşar Esed hala tepkileri kontrol edebilir mi?
- Suriye’de şu ana kadar hükümet ve ordu yetkilileri arasında herhangi bir ihtilaf görülmedi. Libya’da bu gerçekleşmiş, hükümet yetkilileri muhaliflere katılmıştı. Suriye’de böylesi bir şeyin yaşanmamış olması, Suriye yönetim yapısının devlet yetkilileri üzerinde büyük ölçüde kontrol kabiliyeti olduğunu gösteriyor. Böylesi bir ayrılık yaşanmadığı sürece Beşşar Esed, sindirme politikalarını sürdürebilir. Ayrıca şu da dikkate değer bir husustur: Yönetim karşıtlarının gösterileri şimdiye kadar Şam ve Halep gibi asli kentlere yayılamamıştır. Tabi, Lazkiye kentinde gösteriler oldu; ama gözüken o ki Suriye yönetimi asli kentleri kontrol altında tuttukça Beşşar Esed yönetimi devam edecektir.
- Yabancı güçlerin ya da Güvenlik Konseyi’nin müdahale ihtimali var mı?
- Libya tecrübesi gösterdi ki bir ülkede üç şart yerine geldiğinde Batılı güçlerin o ülkeye müdahale imkanı ortaya çıkmaktadır. Bu şartlardan birincisi, devlet yetkilileri arasında ihtilaf belirtilerinin ortaya çıkması, ikincisi muhaliflerin kendi içinde homojen bir yapı oluşturması yani muhaliflerin tümünün üzerinde konsensüs sağladığı bir örgüt kurmaları ve bundan Batılıların da razı olması; üçüncüsü de muhaliflerin bir kenti devlet kontrolünden çıkararak oraya hakim olması ve böylece Batı’ya halkı ve sivilleri koruma bahanesi sunmasıdır. Bu üç şart Suriye’de şimdiye dek oluşmadı.
- Suriye meselesinin bizim açımızdan önemi nedir?
- Bizim açımızdan Suriye meselesinde birkaç husus önemlidir. Birincisi Suriye’nin kendisi ve gelecekte bu ülkede kurulacak yönetimin İran’la nasıl bir ilişki kuracağıdır. İkincisi Lübnan’dır. Çünkü bizim Lübnan’la ilişkilerimizin önemli bir kısmı Suriye üzerinden gerçekleşmektedir. Üçüncüsü de İsrail ve gelecekteki Suriye yönetiminin İsrail’e karşı nasıl bir tutum takınacağı bizim açımızdan son derece önemlidir.
Şimdiye kadar Suriye’deki halkın hareketine ilişkin gözlemler, şunu göstermektedir ki gelecekte Suriye’de hangi grup iş başına gelirse gelsin, İsrail’le normal bir ilişki kuramaz. Çünkü gösterilere katılan halkın büyük bir kesimini dindarlar ve İsrail karşıtları oluşturuyor. Bu açıdan, İsrail’e yönelik davranışlarının mevcut durumdan ciddi bir farklılık göstermesi uzak bir ihtimal gibi gözüküyor.
Lübnan konusunda ise, gözüken o ki Suriye’de yaşanacak değişeme paralel olarak Lübnan’da da değişimler olacak. Bir başka deyişle, Suriye Lübnan üzerinde etkilidir ve bu gelişme, İran’ın Lübnan’la ilişkilerini de etkileyecektir.
Öte yandan Suriye’de ileride demokratik esaslara dayalı bir yönetim kurulduğu zaman Suriye’nin Batı ile olan ilişkileri de değişecek ve Hafız Esed ve Beşşar Esed dönemindeki gibi olmayacaktır. Bu da Suriye’nin dış politikasında köklü bir değişim yaşanması anlamına gelmektedir.
- Peki bu durumda İran’ın Suriye politikası nasıl olmalıdır?
- Bence gelecekte Suriye’de iş başına gelecek olan her türlü yönetimin İran’a ihtiyacı olacaktır. Yani Suriye, her halükarda gerek Lübnan’daki nüfuzundan dolayı, gerek İsrail faktöründen dolayı ve gerekse Golan meselesinden dolayı İran’a ihtiyaç duyacaktır. Öte yandan Suriye’de Batıcı bir yönetim dahi iş başına gelse bu yönetim Batı’dan daha fazla taviz koparmak için İran’la münasip bir ilişki tanımına ihtiyaç duyacaktır.
İran şu an münasip bir politika ortaya koyar, Beşşar Esed yönetimine tek taraflı destek vermekten uzak durur ve muhaliflerle ilişkiye geçerek Beşşar Esed’i halkın mantıklı taleplerine riayet etmeye zorlarsa gelecekteki durumu münasip bir hale getirebilir. Fakat Beşşar Esed’i tek taraflı olarak desteklemeyi sürdürürse, Suriye halkı, İran’a Suriye’deki mevcut durumu destekleyen tek ülke olarak karşı olacaktır. Buradaki sorun bildiğimiz kadarıyla İran’ın Beşşar Esed karşıtlarıyla hiçbir ilişki tanımlamamış olması ve nüfuzunun bulunmamasıdır. Bu, tehlikeli bir durumudur. Ortadoğu alanında etkili olan tüm ülkeler, Suriye’nin geleceği için planlar hazırlama konusunda son derece aktif durumdalar. Beşşar Esed’siz bir Suriye konusunda en az kafa yoran tek ülke İran’dır.
İran, şu pasif politikasını bir tarafa bırakarak Suriye’deki gelişmelere ciddi bir şekilde eğilmelidir. İran, politikasını, Suriye’nin geleceğinin yabancıların askeri müdahalesiyle belirlenmesine izin vermeyecek şekilde kurmalıdır. Beşşar Esed, gitse bile bu yabancıların askeri müdahalesi ile olmamalıdır. İran, Beşşar Esed yönetiminin çökebileceği ihtimalini göz önünde bulundurmalı ve politikalarını bu ihtimali de hesaba katarak düzenlemelidir.
Öte yandan diğer bir durum da Beşşar Esed’in Batı’ya taviz vererek iktidarda kalması durumudur. Böylesi bir durumda iktidarda kalacak olan Beşşar Esed, eski Beşşar Esed olmayacaktır. Suriye halkı ve İslam dünyası kamuoyuna şu hususun çok açık bir şekilde anlatılması gerekiyor. İran Beşşar Esed’i yalnızca İsrail karşısındaki direniş cephesinde yer aldığı ve Batılılarla Suudi Arabistan, Suriye’yi kendilerine bağımlı bir ülke haline getirmeye çalıştığı için Suriye’nin istikrarını destekliyor. Elbette ki İran, Beşşar Esed’in sindirme politikalarını asla onaylamıyor ve İslam ülkelerindeki en iyi yönetim şeklinin dini demokrasi olduğuna ve şu anda Suriye’de bunun mevcut olmadığına inanıyor.
- Sonuç olarak Suriye’deki gelişmelerin geleceğine ilişkin öngörünüz nedir?
- Bence her ne olursa olsun gelecekte Suriye’deki yönetim, iki yıl önceki gibi olmayacaktır. İster Beşşar Esed kalsın isterse gitsin… Beşşar Esed’in kalması taviz vermesini gerektiriyor. İç ve dış faktörlerin baskısı ve Beşşar Esed’den istediği İran’la arasına mesafe koymasıdır. Yani geleceğin Suriye’si, ya Beşşar Esed’in devrilmesiyle ya da İran’la arasına mesafe koyma tavizini vererek iktidarda kalabilecek olan zayıf Beşşar Esed yönetimiyle şekillenecektir. Bu bunalımın Libya’dakine benzer bir şekilde yabancı bir askeri müdahaleyle sonuçlanması ihtimali de söz konusudur. Ama İran açısından Batı’nın Libya’ya askeri müdahalesi ile Suriye’ye askeri müdahalesi farklıdır. Suriye’ye askeri müdahale İran’ın elinden büyük bir köprünün alınması anlamına gelmektedir; halbuki Libya’ya yapılan askeri müdahale İran açsından bu kadar önemli değildi.
Çeviren: Alptekin Dursunoğlu