YDH- İsrail’de yayımlanan Yediot Ahronot gazetesi Yazarı Manfred Gerstenfeld, Batılı ülkeler de dahil olmak üzere tüm dünyanın İsrail’e karşı çifte standartlı davrandığını öne sürüyor.
İsrail Devleti, muhtelif çifte standartlarla yüz yüzedir; fakat bununla mücadele edebiliriz ve etmeliyiz.
İsrail’e karşı çifte standart kullanımı dünyanın ana akımına geniş oranda nüfuz etmiş durumda. İnsan bu olguyu Birleşmiş Milletler ve ona bağlı kurumlarda, Batılı olanlar da dâhil hükümetlerde, büyük medyada, akademik kurumlarda, STK’larda, liberal kiliselerde vesaire bulabiliyor.
Çifte standardın tanımı gayet basittir. Cambridge online [İngilizce] sözlük özlü bir biçimde ifade ediyor: “Adaletsiz bir şekilde, bazı insanların izlemesi veya ulaşması beklenen fakat başkalarından beklenmeyen iyi davranış kuralı veya standardı.” Yüzyıllar boyunca antisemitizmin özünde Yahudilere karşı çifte standart kullanımının olduğu, çok defa kabul edilmiştir.
Natan Şaranski, İsrail’e yönelik antisemitizmin nasıl sorgulanacağını tanımlarken, “3D testi”ni icat etmişti: Şeytanlaştırma, Çifte Standartlar, Meşruiyetsizleştirme [üçünün İngilizcesi de “d” harfiyle başlıyor.] Bir AB Kurumu olan FRA’nın [Fundemental Rights Agency- Temel Haklar Ajansı] tanımı, İsrail’i hedefleyen antisemitizm göstergelerinin, başka hiçbir demokratik ülkeden beklenmeyen bir davranışı ondan talep ederek çifte standart uygulamayı da içerdiğinden bahsediyor.
Çifte standartlar, bazıları çakışan yedi kategoriye ayrılabilir. En önemlilerinden biri tek taraflı beyanlar veya peşin hükümlü rapordur. Geçenlerde New York’ta düzenlenen üçüncü Durban Konferansı, BM çevresinde İsrail’e karşı sıkça kullanılan çifte standartların ileri bir örneğiydi.
Bir örnek daha: Usame bin Ladin’in ABD tarafından 2011’de hedeflenerek öldürülmesi Genel Sekreter Ban Ki Moon tarafından övüldü. Hamas lideri Şeyh Yasin’in İsrail tarafından 2004’te öldürülmesi, o zamanki Genel Sekreter Kofi Annan tarafından kınanmıştı. Avrupa Komisyonu, İngiliz ve Fransız hükümetleriyle ve pek çok başkasıyla da birlikte, benzer ikiyüzlülükle tepki verdi.
İkinci bir kategori, kasıtlı oto sansür veyahut dengeli bir görüş sağlayabilecek esas bir malumatın ihmalidir. 2000 yılında Ramallah’ta iki İsrailli yedek askerin linç edilmesinden sonra, İtalyan devlet televizyonu TV Rai’den Ricardo Christiano, Filistinlilere, görüntüleri yayınlayanın başka bir İtalyan kanalı olduğunu ifade eden bir mektup yazmıştı. Kendisi olsa bunları asla kamuya duyurmayacağını vurgulamıştı.
Üçüncü bir kategori, orantısızlıktır. Medya ve pek çok insan hakları STK’sı İsrail’e büyüteçli gözlüklerle bakmakta ve Müslüman devletlerdeki büyük suçları tekrarla görmezden gelmişlerdir. Buna rağmen bir kategori de, İsrail’in iç işlerine müdahale etmektir. İngiltere Başbakan Yardımcısı, Liberal Parti lideri Nick Clegg, İsrail halkının menfaatlerinin hükümet tarafından karşılanmadığını söylemişti. Geçmişte benzer bir şeyi Tunus’taki Zeynelabidin bin Ali hükümeti, Mısır’daki Hüsnü Mübarek hükümeti ve bunlara benzer bazı başka diğerleri için ne zaman söylemiş, ondan göstermesini istemek gerek.
Beşinci bir kategori, ayrımcı eylemlerdir. Dore Gold, 1997’de bunu şöyle anlatır; kendisi BM’de İsrail elçisiyken, Arap devletleri, İsrail’in Har Homa tepesine kat mülkiyeti kurmasıyla ilgili Genel Kurulu acil bir özel oturuma çağırmışlardı. Gold’un gördüğüne göre, Sovyetler Afganistan’ı veya Çekoslovakya’yı işgal ettiğinde, Vietnam Kamboçya’yı işgal ettiğinde ya da Türkiye Kıbrıs’ı işgal ettiğinde böylesi hiçbir acil oturum çağrısı olmamış.
Altıncı bir kategori, çifte standartların uluslar arası hukukta uygulanması.
Yedinci tip çifte standartlar en az bilineni. Buna insani ırkçılık diyebiliriz. Zayıflara ve beyaz olmayan insanlara tabiatı gereği azaltılmış sorumluluk isnat eder. Bu ırkçılıktır, çünkü bazı insanlar eylemlerinden ne kadar az sorumlu tutulurlarsa, kendilerine o kadar az gelişmiş insan ya da hatta hayvan nazarıyla bakılır.
Yazar Ayaan Hirsi Ali bana, Hollanda’da sosyal çalışma üzerine tahsil yaparken, kendisine ırkçılığın yalnızca beyaz insanlar arasında görüldüğünün öğretildiğini söylemişti. Hâlbuki kendisi şunu hatırlıyordu; “Fakat benim Somali’deki ailem, beni bir ırkçı olarak eğitti ve biz Müslümanların Hıristiyan olan Kenyalılardan çok daha üstün olduğumuzu söylediler. Annem onların yarı maymun olduklarını düşünür.”
İnsani ırkçıların tipik örnekleri, İsrail’i, kendisini terörizme karşı korumak için ne yaparsa sorumlu tutacaktır. Filistinlilerin intihar saldırılarında, füze atmalarında ve sivillerin katillerinin yüceltilmesindeki sorumlulukları ise olabildiğine azaltılır.
İsrail’e karşı çifte standart uygulayan pek çok birey ve örgüt bunu sıklıkla yapıyor. İfadeleri ve eylemleri İnternetten düzenli olarak takip edilebilir. Hepsine birden bir anda maruz kalmaya da gerek yoktur, gözlemlemek için böyle birkaç antisemitist dikkatlice seçilebilir. Çoğu insan korkaktır. Bedava antisemitist yemekler birçoğunun hoşuna gider; fakat bazılarının yemek için ödeme yapması gerektiği ortaya çıktığında, böylesi sofradakilerin sayısı muhtemelen azalmaya başlayacaktır.
Dr. Manfred Gerstenfeld’in 20 kitabı yayınlanmıştır. Bunlardan birçoğu antisemitizm ve İsrail karşıtlığı üzerinedir.
Çeviren: İkbal Zeynep Dursunoğlu