YDH- İranlı diplomatik çevrelerin yayın organı, “Diplomasi-yi İrani”, ABD’nin son suikast senaryosunu çerçevesinde Devrim Muhafızları Ordusu’na ve Lübnan Hizbullah’ına yönelik planını analiz ediyor.
ABD, İran’a karşı çizdiği son senaryoda Devrim Muhafızları Ordusunu ulus ötesi bir askeri grup olarak tanıtıp öne çıkarmaya ve Devrim Muhafızları Ordusu’nu tehdit edici yasa ve müdahalelerine terörle mücadele boyutu kazandırıp bunları terörizmle kürsel mücadele kapsamında geliştirmeye çalışıyor.
Amerika ve Avrupa’nın Devrim Muhafızları Ordusu’na karşı başlattığı ve geçtiğimiz iki yılda şiddetlendirdiği yaptırım süreci, adeta İran’ın bu resmi askeri organını, şu an Ortadoğu’da, hatta onun da ötesindeki bölgelerde sabotaj ve terör eylemleri gerçekleştiren bir köktenci terör örgütü gibi gösterme noktasına kadar getirildi.
Amerika, Devrim Muhafızları ve Besic’in İslam Cumhuriyeti nizamının ve Devrim Lideri’nin önemli ve güçlü iki kurumu olduğunu çok iyi bilmekte, bu yüzden de her şekilde İran’daki bu askeri ve güvenlik kurumlarının itibarını yok etmek için baskılarını bunlar üzerine yoğunlaştırmaktadır.
Bu hedefi ortaya koyanlar, bir başka hedefe daha yönelmektedir ki bu hedef de İran İslam Devrimi’nin bir ürünü olarak nitelenen ve İran tarafından desteklenen Lübnan Hizbullah’ıdır.
Batılılar, Devrim Muhafızları Ordusu’nu bir terörist güç gibi göstermeye çalıştıkları ölçüde geçen yıllar boyunca Hizbullah’a karşı da atağa geçtiler ve onun silahsızlandırılmasının zeminlerini yaratmaya çalıştılar.
Refik Hariri terörü ile ilgili uluslar arası mahkeme hala açık bulunuyor ve Batılılar, bu yolla Lübnan meclisini ve hükümetini Lübnan’da geniş halk desteğine sahip etkili bir hareket olan Hizbullah’ı zayıflatıp tedricen ortadan kaldırmak için baskı altında tutuyorlar.
Bugün Lübnan’daki Necib Mikati hükümeti, uluslar arası mahkemeyle işbirliği yapmamaları durumunda ülkeye yaptırım uygulanabileceğinden ve içeride yeni ayrılıkların ortaya çıkabileceğinden yana endişelidir.
Yeni bir uluslar arası bunalıma girme endişesi taşıyan Lübnan, Refik Hariri terörüyle ilgili macerayı yönetmeye çalışmaktadır; ancak uluslar arası mahkemeyle işbirliği yapmamaktan doğacak sonuçlar da bütünüyle ortadan kalkmış değildir.
Hizbullah ve Seyyid Hasan Nasrullah, Batılılar, özellikle de Amerikalılar tarafından sürekli olarak silahsızlandırılması ve yalnızca siyasi alanda faaliyet göstermesi gereken bir terörist örgüt olarak nitelenmektedir.
Onlar, bu meseleyi Suriye gelişmelerinin öncesinde bir kez daha güçlü bir şekilde söz konusu ettiler ve böylece Suriye, İran ve Hizbullah dayanışmasını kırmaya çalıştılar.
Suriye bu günlerde iç gösterilerin yarattığı bunalımla karşı karşıyadır.
İran, çok yönlü suçlama ve yaptırımların hedefi halinde bulunmaktadır ve bunun daha da şiddetleneceği günlere hazır olmak gerekmektedir.
Hizbullah ve Lübnan ise Uluslar arası Refik Hariri mahkemesinin siyaset cambazlığının çemberi içinde bulunmaktadır.
Böylesi bir durumda Amerika’nın suçlayıcı parmakları, Suriye’deki olaylar başladıktan sonra Batı tarafından bu ülkedeki çatışmalara katılmakla suçlanan Devrim Muhafızları Ordusunu işaret etmektedir.
Daha önce de Devrim Muhafızları Ordusu’nun bölgesel gücü olarak nitelendirilen Kudüs Ordusu’nun; Irak, Lübnan ve Afganistan’da bulunduğu ve bölge çıkarları aleyhine ve İran çıkarları lehine faaliyetlerde bulunduğu yönünde iddialarda bulunulmuştu.
Amerika, şu an daha önce yarattığı propaganda havasından yararlanmakta ve bu askeri kuruma yönelik saldırılarında yeni bir aşama başlatmaktadır.
Onlar, Suudi Arabistan’ın Washington büyükelçisine yönelik terör ve Washington’daki Suudi ve İsrail konsolosluklarına yönelik bombalı saldırı suçlamalarını, İran’ın bu güvenlik kurumuna yönelterek bu askeri kurumu terörle mücadelelerinin kapsamına almaya çalışmaktadırlar.
Bu davranışı açıklamak, bölge kamuoyunun İran İslam Cumhuriyeti’ne ve Devrim Muhafızları Ordusuna karşı hazırlanmasını gerektirmektedir. Nitekim son günlerde yaşanan gelişmelerde bu durum açıkça görülmektedir.
Gözüken o ki bu dönemde geleceği gören bir bakış açısıyla İran’a ve Hizbullah’a yöneltilebilecek sonraki saldırıların ne olacağını bilmek açısından bütün ihtimalleri göz önünde bulundurmak gerekecektir.
Şüphesiz, Kudüs Ordusu’nun bir terörist örgüt olarak tanıtılması ve bunun İran İslam Cumhuriyetiyle ilişkilendirilmesi, Hizbullah’ı ve Beşşar Esed yönetimini de kendiliğinden olayın içine çekecek ve bölgenin İran’a karşı kışkırtılması, bölgesel yaptırımların şiddetlendirilmesi, İran’ın daha fazla yalnızlaştırılması ve Devrim Muhafızları Ordusu ile karşı karşıya gelinmesi konularında düşmanın elini güçlendirecektir.
Şunu bilmek gerekir ki Kudüs Ordusu’nun uluslar arası toplumun mücadeleyi meşru gördüğü radikal bir silahlı örgüt şeklinde söz konusu edilmesi, Amerikalıların şu anki en önemli hedeflerinden biridir.
Dolayısıyla mevcut havayı iyi kavrayıp bu yeni ve hedefli hileyi etkisiz kılmanın yollarını düşünmek gerekmektedir.
Çeviren: Alptekin Dursunoğlu