Osmanlı varisi, kendi yarattığı berzahtan Doğu’ya mı Batı’ya mı yönelecek?

01 Ocak 2012

YDH- Mehr haber ajansında Abdulhamid Beyati imzasıyla yayımlanan bu yazıda Türkiye’nin son bir yıllık bölge politikası analiz ediliyor.

 

YDH- Mehr haber ajansında Abdulhamid Beyati imzasıyla yayımlanan bu yazıda Türkiye’nin son bir yıllık bölge politikası analiz ediliyor.

Türkiye’nin 2011 yılında dış politika alanında izlediği ve tamamladığı güzergah, 2010 yılındakinden farklıydı ve bu iniş çıkışlarla dolu yıl, komşuların incitilmesinden başka Ankara’ya bir fayda getirmedi.

Türkiye, 2011 yılında dış politikasının bir bölümüne, bir önceki yıl tamamladığı rüya dolu şartlarla başlamıştı. Doğu’ya yönelme ya da “komşularla sıfır sorun” politikası, dış politika alanında Türkiye’yi en sevilen ülke haline getirmişti.

Ancak Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’daki Arap ülkelerinde İslami uyanışın başladığı 2011 yılı, Türkler açısından farklı gelişti. Bu ülkenin politikacıları, bölgeden ve komşularından vazgeçerek Batı’ya, özellikle de Amerika’ya yöneldi.

Belki de 2010 yılında Ankara’nın kazandığı başarılar, Türkiye liderlerinin 2011 yılına gururla başlamalarına neden olmuştu ve “bu başarı balonunun sönmesi” Türklerin 2011 yılının sonlarında yeniden komşularına yönelmesine sebep oldu.

Türkiye, 2009-2010 yıllarında Ortadoğu’daki tüm meselelere girmeyi ve bu meseleleri çözmeye çalışmayı bir alışkanlık haline getirmişti.

2011 yılının başlarında Ortadoğu’daki ve Kuzey Afrika’daki Arap ülkelerinde yaşanan isyanlarla karşılaşıldı. Bu ülkelerdeki halk uyanışı, kendisinin artık Ortadoğu’nun ağası olduğunu sanmaya başlayan Türkiye’nin bu gelişmelere müdahale konusunda Batı cephesine göç etmesine ve Amerika’nın talepleri doğrultusunda bir tutum takınmasına sebep oldu.

Türkiye, İslami uyanış dalgasında bu ülkelerdeki halkların taleplerine eşlik eden bir tutum takındı; bu, Batı’nın bölgedeki Müslüman halkların isyanları karşısında izlediği yolun ta kendisiydi; ama Türkiye bu konuda daha büyük hedefler peşindeydi.

Fransız siyaset bilimcisi Bertrand Badie, Ankara’nın İslami uyanış konusundaki tutumuyla Ortadoğu’daki karışıklık şartlarını kendi çıkarları lehine kullanmak istediğini, Arap dünyasındaki birçok diktatörlüğün sarsıldığı mevcut şartlarda Türkiye’nin bu politikası için daha fazla enerji harcadığını söylüyor.

Badie şöyle diyor: Bölgede Arap gücünün yetersizliğinden dolayı bir boşluk oluşmuş durumdadır ve Türkiye bu boşluğu dolduruyor; ama nasıl? Bu, Türkiye’nin Ortadoğu politikalarında kopardığı ilk gürültü patırtı değil. Türkiye’nin dünyaya yönelik bakışı değişmiştir. Ankara geçmişte olduğu gibi kendini Batı’nın ortağı rolünde göstermiyor, merkezi bir güç olma rolü elde etmeye çalışıyor.

Bir Türk gazetecisi bu konuda şöyle yazıyor: Türkiye, Amerika’nın ortağıdır; ama artık emredersiniz efendim demiyor.

Aslında Ankara, özellikle de Suudi Arabistan’ın da İslami uyanış dalgasıyla karşı karşıya bulunduğu bir sırada Batı’ya yaklaşarak Mübarek ve Bin Ali gibi Amerikan müttefiklerinin yerini tek başına doldurmaya çalışıyordu.

Türkiye, mümkün olduğu kadar komşularından koparak ve eski müttefiklerin postunu kaparak Ortadoğu’da birinci güç olmaya ve dünya dengelerindeki ağırlığını arttırmaya çalışıyordu.

Türkiye, bu hedefine ulaşmak için liderlerini Ortadoğu ülkelerine seferber etti; ama yakın müttefiki Suriye’yi unuttu ve Bahreyn’deki katliamlar karşısında sessiz kaldı. Türkiye hükümetinin bu adımları o kadar soru işaretleriyle doluydu ki Erdoğan’ın dini meselelerden uzaklıklarıyla ve sekülerlikleriyle ün yapan muhalifleri bile buna sessiz kalamadı.

Örneğin CHP Lideri kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’nın Bahreyn’deki gelişmelerle ilgili sessizliği konusunda uyarıda bulunarak ve Suriye’de bir komplonun sergilendiğine işaret ederek Erdoğan hükümetinin bu konulardaki tutumunun kaygı verici olduğunu söyledi.

Türkiye’nin Suriye konusundaki tutumu ve NATO füze kalkanını kabul etmesi, İslam dünyasındaki birçok şahsiyetin gücenmesine sebep oldu.

Türkiye, bu rüya ile 2011 yılını geçirmekteydi; ancak Batı’nın sonu gelmez istekleri ve Ankara’nın Ortadoğu’da birinci güç haline gelme konusundaki yanlış hesapları, bu ülkenin 2011 yılının son aylarında berzahta kalmaya son vermeyi ve yeniden bölgeye dönerek Ortadoğu’daki konumunu korumak için mevcut fırsatları kullanmayı düşünmesine sebep oldu.

Türk yetkililerin son dönemde İran’la ilgili yaptığı açıklamalar, Ankara’nın geçen bir yıl boyunca izlediği politikaların yanlışlığını görmeye başladığını ve büyük bir ihtimalle Ankara’nın 2012’de Doğu’ya dönmeyi ve komşularıyla uyumlu olmayı gündemine alacağını gösteriyor.

 

Çeviren: Alptekin Dursunoğlu