Suriye Pravda’dan böyle gözüküyor

21 Şubat 2012

YDH: Lisa Karpova Pravda gazetesi için kaleme almış olduğu makalesinde Suriye konusunda sorulması gereken soruları sorup Batı ve müttefiklerinin tutumunu sorguluyor.

 

Batı, Türkiye ve BM teröristlerin destekçileri

YDH: Lisa Karpova Pravda gazetesi için kaleme almış olduğu makalesinde Suriye konusunda sorulması gereken soruları sorup Batı ve müttefiklerinin tutumunu sorguluyor.

Pravda’da yayımlanan bu yazı, Batı ile Rusya arasında Suriye özelinde yaşanan gerilimin ve Türkiye’nin oynadığı rolün Rus basını tarafından nasıl görüldüğünü yansıtması bakımından önemli.   

Sen kimsin? Nesin? BM’nin Suriye karşıtı yapmış olduğu en son kınamalar akıllara şu soruyu getiriyor: Batı medyası ya da Birleşmiş Milletler Suriye’deki olaylar hakkında kanlı hikayeler anlatırken bunu yapanların kim olduğunu soruyor mu?

Hayır sormuyorlar. Sadece kendilerini nasıl sunuyorlarsa onları da o şekilde tanıtıyorlar (Örneğin Suriyeli askerlerin kaçtığını iddia ediyorlar çünkü onlar sivilleri öldürmeyi reddediyorlarmış.)

Katar menşeli propaganda organı olan el-Cezire bile muhalefet konusunda yalan söylendiğini, orada yaşanan olayların ve protestocuların sayıları konularında abartıların yapıldığını sonunda kabul etti.

FUKUS  ekseninin (France, UK, US, Israel)  ajanlarını; eski Suriye Başkan yardımcısı Abdulhalim Haddam, AIPAC üyesi Farid al-Ghadry, Brookings Enstitüsü üyesi Ammar Abdul Hamid, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Jeffrey Feltman ve Suriyeli birçok çok İhvan-ı Müslimin liderleri gibi kilit isimleri beslesinler, fitillesinler, eğitsinler, rehberlik yapsınlar, organize etsinler diye kullandı ve onları Esad rejimini yıkmaları için yönlendirdi.

En son manzara da teröristlerin eğitildiği Suriye- Türkiye sınırının silahlandırılması ve parasal olarak desteklenmesiydi…  ve şu an Suriye’deki canice niyetlerini nasıl gerçekleştirdiklerini görüyoruz. Belki de Batı medyası ve BM kaç tane sivilin teröristler tarafından öldürüldüğünü sormalı kendilerine.

Herkesin bilmesi gereken, teröristlerin Suriyeli yöneticileri hedef aldığı gerçeği ile alakalı olarak Libya’daki el-Kaide’den olan  ve Afganistan’da Amerikan güçlerine karşı Taliban saflarında çarpışmış Abdulhakim Belhac  tarafından yönetilen yüzlerce Libyalı muhalifin Suriye’nin içerisine uçaklarla taşındığı ve şu an hükümet karşıtı eylemlerin uygulanmasına yardımcı olduklarından daha iyi bir kanıt ne olabilirdi ki?

Suriye, mart ayının sonlarına doğru, yeni taslak anayasayı referandumla halka götürecek. Yeni anayasa benimsenirse, Suriye çok partili parlamento seçimleri için mayıs ayı içerisinde sandığa gidecek ve gelecek başkanlık seçimleri 2014’de kadar yapılacak.

Bu adımlar halkın taleplerine cevap niteliğinde olabilecek kökten ve ciddi adımlar. Ama, tüm bunlar Batı ve ona alet olan, kendilerini yanlış bir şekilde “Suriye’de özgürlük ve demokrasi”yi destekliyoruz ve Suriyeli insanların çıkarları için savaşıyoruz, şeklinde sunan teröristleri hayal kırıklığına uğratmadı.

Peki bu reform için çaba sarf eden “muhalifler” ve “özgürlük savaşçıları”,  belki de bunun yerine görüşmek, anlaşmak ya da başka bir şeyler yapmak gibi yolları denemeliyiz ya da denemeliydik diye düşündüler mi hiç?

Eğer ezici bir çoğunlukla Esad’ı destekleyen Suriye halkının çıkarları için çalışıp yabancı güçler için çalışmasalardı onlar çıkarcı birer terörist olmaktan daha iyi bir şekilde anılabilirlerdi. Onlara Batılı sponsorları tarafından Esad yönetimi ile hiçbir şarta masaya oturmamaları şeklinde direktifler verildi.

 Şimdi, eğer bu direniş haklı bir muhalefet olsaydı Batı, onlara bu tür direktifler verebilir miydi? Diğer taraftan da bu aldatıcı durum yayınlandı:

Beyaz Saray sözcüsü Tommy Vietor, “Biz hala Suriye için gereken siyasi çözüme inanıyoruz ve şayet uluslararası toplum çabuk davranırsa bunun için hala bir şans var.” dedi.

Onlar muhaliflere Esad yönetimi ile herhangi bir şekilde masaya oturmamaları şeklinde komut verirken nasıl herhangi bir “siyasi çözüm” olabilir?

Bu ne olup bittiğini görmemiz açısından oldukça açık ve net. Bu “muhalif” kişiler, Batı’nın ordularını gönderip onlara hediye olarak güç ve para armağan edeceğini umut ederek bir güç oyunu oynuyorlar.

Bu durumda, Suriye hiç kimsenin güvende olmadığı bir erkeksizler ülkesine dönebilir, aynı Libya’da Ulusal Geçiş Konseyi terörist gruplarıyla birlikte yapılanlar gibi. Libya’da olduğu gibi, hangi suçlu grubunun Batı çıkarlarını en iyi şekilde sağlayacağını ve onları mutlu edeceğini görmek için birbirleri ile karşılaştırılabilir.

İlginç bir şekilde, yeni maşaları olan Suriye Ulusal Geçiş Konseyi’ni gizlemeye bile çalışmadılar. Medyadaki dezenformasyon kampanyası konusunda kendilerinden çok eminler. Bu kendi kendini tayin eden sürgündeki yönetimin merkezi Türkiye’de bulunuyor.

Türkiye’nin Suriye karşıtlığı kampanyasındaki rolü açık. Terörist eğitim kampları Türkiye’de kurulmuştur. Suriye’deki terörist isyancılar, Suriye ordusundan kaçan sığınmacılar gibi Suriye sınırından sızmaları için Türk bölgesinde eğitilip silahlandırıldı.

Türkiye’den gelen bu silahlı yağmacılar ve işgalciler genel olarak kendilerini “Özgür Suriye Ordusu” olarak isimlendiriyorlar ve “tanklarla siviller arasında duran tek şey” olduklarını iddia ediyorlar. Ama daha yakından bakmak bu hile ve yalan bulutlarını dağıtacaktır.

Özgür Suriye Ordusu, Suriye’nin genelinde, hem şehirde hem de kırsal bölgelerde, operasyon düzenliyor.

Bu güçler Kuzeybatıda ( İdlib, Halep ), merkez bölgede (Hama, Humus ve Rastan ), sahil şeridinde (Lazkiye), güneyde ( Dera ve Houran ), doğuda ( Deyr ez-Zor, Ebu Kemal) ve Şam bölgesinde etkinler. Bu güçlerin en geniş toplanma yerleri merkez bölgeler olarak görünüyor ( Humus, Hama ve çevresindeki alanlar) ve 9 ya da daha fazla tabur burada aktif olarak bulunuyor.

Onlar tüm bu alanlarda saldırılarını yapıyor ve planlıyorlar, ateş açıyorlar ve orduyu üzerlerine çekiyorlar. Bu bir tarafa, hükümet destekçilerine ve Suriyeli sivillere de ateş açıyorlar. Sonra da kameralarının önüne geçip “zalimler, insan haklarını çiğniyorlar” diye bağırıyorlar.

Libya’da olduğu gibi, insanlar öldürülürken, özel ve kamu malları yıkılırken Suriye ordusunun oturmasını ve hiçbir şey yapmamasını umuyor gibi gözüküyorlar. Yani gülümse, teröristlere el salla ve hiçbir şey yapma.

“Özgür Suriye Ordusu”nun liderlerinden biri zaten Fransa Dışişleri Bakanı’na söz verdi. Şayet Fransa aracılık ederse, oğluna onun ismini verecek.

Özgür Suriye Ordusu liderleri Suriye’nin, İran ve onun Filistin ve Lübnan’la birlikte oluşan direnme hattını keseceklerini ve Suriye’deki “güç” koltuğuna oturacaklarını belirttiler.

Türkiye, Terörist gruplara Suriye ordularının hareketlerini bildirme görevini yerine getiriyor. Türk istihbaratı ayrıca Suriye askeri iletişimlerinde radyo elektronik keşifler de yapıyor.

Suriye’de tutuklanan 7 Türk istihbarat subayı, İsrail’de Mossad tarafından özel suikastlar için, bombalama ve patlatma operasyonları, eğitildiklerini itiraf ettiler.

Ayrıca, bir ay önce, 49 Türk istihbarat subayı Suriye’de tutuklandı. Bunlardan 7 tanesi MİT’de üst rütbedeler.

Yakın zamanda olan “Suriye” güçlerinin cenaze merasiminde ateş açması haberi hileli bir şekilde Batı medyası tarafından servis edildi. İlginç olan, cenaze merasimi teröristler tarafından öldürülen Suriye güçlerinden olan askerler içindi ve ateş edenler hani şu iltacacılar, bir kez daha Esad yönetimini suçlama girişiminde bulundular ve olmadı, bir yanlış bayrağın arkasından bir tane daha, bir tane daha.

Recep Tayyip Erdoğan “Hiçbir rejim öldürerek ya da hapsederek hayatta kalamaz. Hiç kimse mazlum kanı üzerine bir gelecek inşa edemez“ dedi.

Türkiye, Osmanlı İmparatorluğunu yaşama döndürmek gibi bir hayale sahip ve Batılı zırvalar ve onların entrikaları ile el ele ilerleyip işbirliği yapıyor. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğunun yeniden kurulmasının İsrail’deki birçok Siyonist tarafından da uygun olarak görülmesi de dikkate değer.

Hatta Türkiye, Ankara’ya, açıkça Suriye’ye girilmesi konusunda Washington tarafından yeşil ışık yakılırsa diye çok tedirgin.

Michel Chossudovsky’a göre, “Tahran’a giden yol Şam’dan geçer. İran’ı kapsayacak ABD-NATO sponsorluğundaki bir savaşta, ilk adım olarak, istikrarsızlaştırma kampanyası ve buna dahil olarak da muhalif güçlerce desteklenen ve Suriye yönetimini hedef alan gizli istihbarat operasyonları düzenlenecektir.”

Stephen Lendman’nın araştırmaları Orta Doğu’daki gerçek resmi görmemiz için yardımcı olacak cinsten. “İsrail, bölgesel rakiplerinin gitmesini istiyor. Washington ve NATO’nun baş partnerleri bağımsız rejimlerin devrilmesini ve onların yerine uşak gibi hizmet eden, itaat eden rejimlerin gelmesini istiyor.

Rusya, Batı’nın emperyalizm ve global baskı kurma amaçlarına karşı Suriye’yi çok ciddi mana da dikkate almalıdır.

Rusya’nın NATO’daki temsilcisi olan Dmitry Rogozin, gazetecilere İran’a karşı açılacak olan bir savaşın Rusya’ya açılacak olan bir savaşla aynı anlama geldiğini söyledi. “İran bizim komşumuz” dedi Rogozin vurgulayarak. “ve eğer İran herhangi bir askeri müdahaleye dahil edilirse, bu direk olarak güvenliğimize karşı yapılmış olan bir tehdittir. Ama aynı zamanda, herhangi bir ülkenin rahat olmak için ne gerektiğini belirleme hakkına sahip olduğuna inanıyoruz. Buna İran’da dahildir.”

Rusya, Suriye ve İran konusunda kararlı ve prensipli bir duruş aldı. Diyalog ve görüşme olanakları üzerinde yorulmaksızın çalışıyor. Bu tür görüşmeler içinse tek engel Batı ve zar zor nitelendirebileceğimiz birçok farklı gruba ayrılmış “muhalefet”.

Dünya toplumunun saygısını ve hayranlığını kazanan Obama’nın bir kampanyasındaki sözünü hatırladım. 24 Temmuz 2007’de ona bir soru soruldu “Yöneticiliğinizin birinci yılında, Washington’da ya da herhangi başka bir yerde, İran, Suriye, Venezüella, Küba ve Kuzey Kore’nin liderleri ile ülkemizi bölen boşlukları birleştirmek için ön şart olmaksızın ayrı ayrı görüşmek konusunda istekli misiniz?

Obama cevap verdi, “Evet. Ve bunun nedeni, ülkelerle konuşmadan nasıl olsa onları cezalandıracağız düşüncesidir ve gülünç bir şeydir ki bu, yönetimimizin diplomatik prensibine rehberlik etmektedir.”

Ama, İran’ın konuşmak için yapmış olduğu bütün teklifleri ön şartlarla ve talepler ile kuşatıldı, sonuçta Obama şu an su katılmamış bir yalancıdan başka bir şey değil, hatta yapmış olduğu bu şeylerden dolayı atalarından bile daha da kötü.

Çeviren : Mücahid YILMAZ