Suriye’deki isyancıları destekleyen ABD liderliğindeki Dostlar grubu, 22 Haziran’da Katar’da yaptığı toplantıda silahlı grupların acilen silahlandırılması yönünde karar aldı.
Suriye’deki isyancıların henüz Arap Birliği çözüm girişiminin sürdüğü dönemlerde dahi Türkiye üzerinden silahlandırıldığı[1] düşünüldüğünde Dostlar grubunun Katar’da aldığı acil silahlandırma kararı yeni bir gelişme olarak gözükmeyebilir.
Ancak sürece bütüncül olarak bakıldığında 22 Haziran tarihli Dostlar toplantısının vekalet savaşını sürdürme kararlılığını yansıtması bakımından yeni olmasa bile önemli bir aşamayı başlattığı söylenebilir.
Doha toplantısı ile başlayan yeni aşamanın önemine değinmeden önce bu aşamanın şartlarının hangi gelişmelerle yaratıldığını hatırlamak gerekiyor.
1- İsrail’in joker olarak oyuna sokulması: 2012 yılı sonuna kadar Suriye krizi konusunda açık bir resmi tutum sergilememeye özen gösteren İsrail, 2013 yılının ocak[2] ve mayıs[3] aylarında Suriye’ye doğrudan askeri müdahalede bulunan ilk dış güç oldu.
İsrail’in Suriye oyununa hiçbir ülkenin cesaret edemediği kadar açıkça dahil olması, Suriye konusunda oluşan uluslar arası denge ile ilgiliydi. Dünyada Suriye ölçeğinde oluşan Soğuk Savaş dengesi, BM kararıyla “meşru” bir uluslar arası müdahaleye izin vermiyordu; ABD ve Dostlar grubu ise 2003’te Irak örneğinde olduğu gibi BM’yi bypass ederek Suriye’ye tek taraflı müdahalede bulunamıyordu.
Suriye ordusunun 2012 yılının son aylarından itibaren silahlı grupların lojistik ikmal hatlarını kesen ve sahadaki dengeyi lehine çeviren nitelikli operasyonlarının engellenmesi ve isyancı gruplara hava desteği sağlanması için Suriye ölçekli bu Soğuk Savaş dengesinde herhangi bir kurala bağlı olmayan bir aktörün joker rolüyle oyuna sokulması gerekiyordu.
Amerika, Türkiye, İsrail ve Ürdün arasında aralık ayı başında yapılan bir toplantıyla Suriye’deki kimyasal silahlar gerekçe gösterilerek bir işbirliği kombinasyonu oluşturuldu.[4]
Başından beri Suriye krizi konusunda açık bir tavır sergilememeye özen gösteren İsrail, aralık ayından itibaren Suriye yönetiminin kimyasal silahlar kullandığını en çok iddia eden taraf haline geldi; 30 Ocak’ta ve 4 Mayıs’ta Suriye ordusuna ait askeri tesisleri ve mühimmat depolarını vurdu.
2- Şam’ın müttefiklerinin jokerleri: Şam’ın müttefiklerinden Rusya’nın S-300’leri oyuna sürmesi ve Hizbullah’ın devreye girmesi, Dostlar grubu adına Libya’daki NATO rolüyle Suriye’ye müdahale etmeye kalkışan İsrail’i oyundan düşürdü.
3- Kusayr yenilgisi: Stratejik öneme sahip Kusayr kentinin Hizbullah’ın desteğiyle kontrol altına alınması ve Lübnan’dan Suriye’ye silah ve militan akışının kesilmesi, hem isyancılar hem de Dostlar grubu açısından büyük bir hezimet oldu.
Çünkü Lübnan sınırında güvenliği sağlayan Suriye ordusunun Türkiye sınırına yöneleceği, dolayısıyla da savaşı kazanabileceği öngörüsü ağırlık kazanmaya başladı.
Amerikan basını Suriye’deki isyancılara silah verilmezse Suriye’de İran’ın kazanacağını[5] vurgularken İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez de Reuters’e verdiği demecinde Suriyeli muhaliflere teslim edilecek silahların bir gün İsrail'e çevrileceği korkusunu gerçekçi bulmadığını belirterek muhaliflerin silahlandırılmasını desteklediğini söyledi.[6]
4- ABD’nin oyuna resmen girmesi ve silahlandırma kararı: Suriyeli muhalifleri siyasi ve ekonomik olarak açıkça desteklemekle birlikte sahadaki isyancı gruplara desteğini “öldürücü olmayan” yardımlarla sınırlı tutan Amerika, daha önce kesin kanıt yok diye reddettiği kimyasal silah iddialarına ikna oldu. Birinci aşamada Suriye yönetiminin muhaliflere karşı kimyasal silah kullandığını belirten Amerika[7], ikinci aşamada da isyancıları silahlandırma kararı aldı.[8]
Suriye’deki isyancıların acilen silahlandırılması yönünde karar alan Doha toplantısını hazırlayan yukarıdaki gelişmeler içerisinde sahayı doğrudan etkilemesi beklenen en önemli yenilik daha önce isyancılara verilen silahlarda koordinatör rolü oynayan Amerika’nın artık kaynak temini sağlayan ülke olarak da devreye girmesi oldu.
ABD, İslamcı grup kaygısını erteledi
Burada dikkat çekici olan diğer bir önemli husus da Amerika’nın daha önce Suriye’deki etkinliklerinden kaygı duyduğu İslamcı gruplarla silah konusunda birlikte çalışmaya başlaması oldu.
Nitekim ABD’nin silahlandırma kararından sonra Şarku’l Evsat gazetesine açıklamada bulunan Özgür Suriye Ordusu’na mensup bir komutan Türkiye üzerinden çok sayıda gelişmiş silahlar aldıklarını açıkladı ve tüm silah depolarının Ahraru’ş- Şam adlı silahlı grubun denetiminde olduğunu ve ABD ile diğer devletlerin de onayı ile silahları dağıtma işinin bu grup tarafından gerçekleştirildiğini söyledi.[9]
Ahraru’ş- Şam grubu, Nusra Cephesi gibi doğrudan el-Kaide bağlantılı bir grup olarak sayılmasa bile geçtiğimiz yılın aralık ayında Antalya’da kurulan Selim İdris başkanlığındaki askeri örgüt içerisinde de yer almıyor.
12 Aralık'ta Fas'ta yapılan Dostlar toplantısından birkaç gün önce kurulan örgütün Antalya’daki kuruluş toplantısına ABD, İngiltere, Fransa, Körfez ülkeleri ve Ürdün'den güvenlik yetkilileri de katılmış,[10] Selim İdris’in başkanlığa seçildiği bu örgüte Sukuru’ş- Şam ve Tevhit Tugayları gibi İslamcı grupların katılmasında sakınca görülmezken, Ahraru’ş- Şam’ın liderlik ettiği İslami Cephe’den hiçbir grup bu örgütte yer almamıştı.
Doha’daki Dostlar toplantısında silahlandırmanın şeklinin ve yönteminin ülkelerin kendine bırakıldığı ve ABD’nin de Ahraru’ş- Şam’ı bile ortak olarak kabul ettiği düşünüldüğünde Washington’un Halep’in Kusayr’ın akıbetine uğramaması için “aşırı İslamcı kaygılarını” ertelediği söylenebilir.
2. Cenevre konferansı ve isyancıların silahlandırılması
ABD ve Rusya’nın Suriye’de siyasi çözüm için Cenevre’de bir uluslar arası konferans düzenlenmesi konusunda anlaşması Suriye’deki iç savaşın aşamalı olarak duracağı yönünde beklenti yaratmıştı.
Ancak Amerika’nın bir yandan Cenevre konferansı ve siyasi çözümden söz ederken diğer yandan isyancı grupları silahlandırması, ABD ve müttefiklerinin Suriye’de barışçı bir çözümden yana olmadıkları kanaatini güçlendirdi.
Amerika’nın Suriye’yi içeriden çökerttiği için sonsuza dek sürdürmekte hiçbir sakınca görmediği bu vekalet savaşındaki tek kaygısının “aşırı İslamcı gruplar” olduğu siyasi çözümü de bunun için yedeğinde tuttuğu belirtiliyor.
Yani, Amerika açısından sadece taktiksel bir değer taşıyan siyasi çözüm, Suriye’yi İran ve Rusya ekseninden koparma stratejisini destekleyici bir araç olarak anlam taşıyor.
Amerika’nın “aşırı İslamcı grup” kaygısını göz ardı ederek isyancıları silahlandırma yönünde karar vermesi, Suriye ordusunun kazanımlarının büyüklüğü konusunda fikir veriyor.
Doha’daki Dostlar toplantısında da isyancıların silahlandırılmasıyla birlikte vurgulanan 2. Cenevre konferansı ve siyasi çözüm, ABD ve müttefikleri açısından tutunulacak son dal olarak görülüyor.
ABD ve müttefikleri, aşırısına ve tonuna bakmadan isyancıları silahlandırarak ve Kusayr’dan itibaren bozulan dengeyi Suriye’nin aleyhine çevirerek Cenevre’de masaya şartlar dayatan taraf olarak oturmak istiyor.
[1]http://www.ydh.com.tr/HD11647_suriyeli-isyancilara-hava-yoluyla-silah-sevkiyati-ciain-yardimiyla-artiyor-.html , http://www.nytimes.com/2013/03/25/world/middleeast/arms-airlift-to-syrian-rebels-expands-with-cia-aid.html?smid=tw-share&_r=3&
[2]http://www.hurriyet.com.tr/planet/22479769.asp
[3]http://www.aksam.com.tr/dunya/israil-suriyeyi-yine-vurdu/haber-202642
[4]http://alhayat.com/Details/458942
[5]http://www.ydh.com.tr/HD11930_muhaliflere-silah-vermezseniz-suriyede-iran-kazanacak.html
[6]http://uk.reuters.com/article/2013/06/18/uk-israel-peres-idUKBRE95H02F20130618
[7]http://www.ntvmsnbc.com/id/25438174/
[8]http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/06/130614_abd_suriye_muhalefet.shtml
[9]http://www.ydh.com.tr/HD11939_suriyeye-turkiye-uzerinden-yeni-silah-akisi.html