22 Ocak ve Dostlar’ın ‘onurlu çıkış’ aşaması

08 Aralık 2013 / Alptekin DURSUNOĞLU

Suriye’yi iç savaşa, Suriye’nin iç sorununu da bir uluslar arası krize dönüştüren tarafın yenilgisinin resmi tarihi olması bakımından 22 Ocak’ın yeni bir başlangıç oluşturduğu son derece açık

BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un Cenevre-2 Konferansının 22 Ocak 2014’te yapılacağını açıklaması,[1] Suriye sorunuyla ilgili olarak yepyeni bir dönemin başlayacağının ilanı oldu.

Elbette hiç kimse Suriye’de üçüncü yılına girmekte olan vekalet savaşının 22 Ocak sonrasında biteceğini ve Suriye’ye barış ve huzurun geleceğini beklemiyor.

Ancak Suriye’yi iç savaşa, Suriye’nin iç sorununu da bir uluslar arası krize dönüştüren tarafın yenilgisinin resmi tarihi olması bakımından 22 Ocak’ın yeni bir başlangıç oluşturduğu son derece açık.

Suriye krizinin özeti

15 Mart 2011’de başlayan gösteriler, ‘değişim isteyen muhalifler’ ile Suriye yönetimi arasında çözülmesi gereken ciddi sorunların bulunduğunu göstermişti.

Bu sorunlar, muhaliflerin değişim taleplerini ortaya koyması, yönetimin de bu talepler doğrultusunda reform adımları atmasıyla Suriye içerisinde çözülebilir; bu iç sorunun iç savaşa ve uluslar arası krize dönüşmesi önlenebilirdi.

Nitekim ‘Arap Baharı’ adı verilen bölgesel isyan dalgasının yarattığı tehlikenin farkında olan Suriye yönetimi, yarım yüzyıllık tek parti yönetiminden beklenmeyecek bir esneklik göstererek daha gösterilerin ilk haftasında kapsamlı bir reform programı açıklayıp ulusal diyalog komitesi kurarak[2] sorunu içeride tutmaya çalıştı.

Ancak Müslüman Kardeşler eski Genel Murakıbı Sadreddin Beyanuni, 22 Mart'ta Şarku’l Avsat gazetesine yaptığı açıklamasında, Mısır, Libya ve Tunus'taki devrimin, Suriye'de de yaşanmakta olduğunu belirterek halkın “rejimin devrilmesini istediğini”[3] söyledi.

Muhaliflerin reformlarla ilgilenmeyen tutumu, İhvan’la sınırlı değildi. Özellikle diasporadaki muhalifler, Suriye yönetiminin ulusal diyalog komitesi kurma, genel af, çok partili hayata geçiş vs. gibi attığı tüm reform adımlarına “rejim reform yapamaz”, “geç kalınmış”, “yetersiz”, “reform değil devrim istiyoruz” tepkisini verdi.

Muhaliflerin reformla ilgilenmeyip doğrudan devrim talep etmesinde, ‘Arap Baharı’na verilen uluslar arası desteğin ciddi bir rolü olduğu gözüküyordu; nitekim Arap dünyasının etkili yazarlarından Abdulbari Atvan da bunu; Amerika, Arap rejimleri ve Türkiye'nin kışkırtmalarına bağlamıştı.[4]

Suriye iç sorununun uluslar arası krize dönüştürülmesi

Suriye’deki iç sorunun bir iç savaşa ve uluslar arası krize dönüştürülmesine ilişkin süreç Atvan’ı haklı çıkarır şekilde gelişti.

Türkiye, 2011 öncesindeki iyi ilişkilerinden hareketle Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ifadesiyle 4 aşamalı stratejik planla[5] Suriye iç sorununun uluslar arası bir krize dönüşmesinde öncü rol oynadı.

Davutoğlu’nun dört aşamalı stratejik planının birinci aşaması olan ‘ikili angajman’da Türkiye, Suriye ile olan iyi ilişkilerini kullanarak müttefikleriyle birlikte örgütledikleri muhalifleri Suriye’de iktidara taşımayı denedi.

Ankara’nın ‘ikili angajman’la öngördüğü ‘yumuşak devrim’in Şam tarafından reddedilmesi üzerine Arap Birliği aşaması başladı. Katar’ın dönem başkanlığını yaptığı Arap Birliği Suriye krizine çözüm olarak cumhurbaşkanının yetkilerini yardımcısına devrederek çekilmesini öngören ikinci bir yumuşak devrim modeli olarak Yemen formülünü önerdi.

Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’in Yemen modeliyle gönüllü olarak çekilmemesi üzerine, Suriye’de Libya modeline uygun bir devrim için dosya BM Güvenlik Konseyi’ne taşındı. Rusya ve Çin’in vetosu Libya modeline uygun bir devrime izin vermediyse de sorunun uluslar arası bir krize dönüştürülmesi süreci tamamlanmış oldu.

Davutoğlu’nun stratejik planının dördüncü aşaması olarak nitelediği ‘Dostlar Grubu’nun kurulması aşaması ise ABD’nin 2003’teki Irak müdahalesi modeliydi.

Rusya ve Çin vetosu sebebiyle BM Güvenlik Konseyi kararıyla gerçekleşmeyen dış müdahale BM bypass edilerek ve ABD’nin Irak’ı işgal etmek için kurduğu ‘uluslar arası koalisyon’ model alınarak gerçekleştirilmek istendi.  

Davutoğlu’nun stratejik planının 4. aşaması, dış müdahale için gerekli zemini oluşturamadıysa da dünyada Suriye bağlamında bir Soğuk Savaş dengesi yaratmayı başardı.

Dış müdahaleden vekalet savaşına

‘Dostlar Grubu’nun Arap üyeleri, grubun Tunus’taki ilk toplantısında Suriyeli muhaliflerin silahlandırılmasını teklif ederek Suriye’deki iç sorunun bir vekalet savaşına dönüştürüleceğinin sinyalini vermişti.

Çünkü vekalet savaşı Dostlar Grubu açısından hem daha masrafsız ve etkiliydi; hem de BM’yi bypass etmeye imkan veren bir dış müdahale için zemin hazırlayabilecek potansiyele sahipti.

Vekillerin silahlandırılması süreci 2012 yılının mayıs ayından itibaren başladı.

Batılılar, ‘yanlış ellere geçebilir’ çekincesiyle sürecin sadece komuta ve koordinasyon kısmında rol aldı. Dostlar Grubu’nun Arap üyeleri silah ve finansman teminini üstlenirken Türkiye de silah, lojistik ve militan akışını sağladı.

12 Temmuz 2012’de resmen başlatılan vekalet savaşı, 126 bin kişinin ölümüne[6] sebep olan benzersiz bir yıkıma sebep olmakla kalmadı, yarattığı toplumsal, ekonomik ve kültürel tahribat sebebiyle Suriye’nin İsrail karşıtı bölge dengesindeki rolünü zayıflattı.

Bir yılı aşan süresine rağmen zaferle sonuçlanmayan bu savaş, Dostlar Grubu’na dış müdahale imkanı vermedi.

Şam’ın kimyasal silahlarını teslim etmesi, ilk kez 21 Ağustos’ta oluşan dış müdahale zeminini ortadan kaldırmakla kalmadı, sahadaki vekillerin iç hesaplaşmaya sürüklenmesine neden oldu.

Vekalet savaşından siyasi çözüme

Silahlı gruplar arasındaki dengenin ‘aşırı’ gruplar, toplamdaki askeri dengenin ise Suriye yönetiminin lehine geliştiği 25 Eylül sonrası süreç, Dostlar Grubu’nun Batılı üyelerini siyasi çözümle ellerini yıkayarak bir buçuk yıldır şans verdikleri vekalet savaşından çekilmeye yöneltti.

BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon, mayıs ayından beri gündemde olan Cenevre-2 konferansının 22 Ocak’ta yapılacağını ve ertelemenin söz konusu olmadığını açıklaması, aşağıdaki sebeplerden dolayı Dostlar Grubu’nun Suriye yenilgisine işaret ediyor.

1- Cenevre-2 Konferansının 30 Haziran 2012’deki Cenevre bildirisinin devamı niteliğinde olması, yani 30 Haziran’da alınan kararların pratik olarak siyasi çözüme dönüştürülmesi öngörülüyor.

2- Sorunun 30 Haziran’da çözümünü engelleyen Dostlar Grubu’nun zahiren Suudi Arabistan dışındaki tüm üyeleri, Beşşar Esed’in çekilmesi şeklindeki ön şartından vazgeçmiş gözüküyor.

3- Buna karşın Şam ve müttefiklerinin 30 Haziran’daki siyasi çözüm yanlısı tutumunda herhangi bir değişiklik bulunmuyor.

30 Haziran sonrasında dayattığı ön şartı geri alarak 22 Ocak’ta Cenevre’ye katılacağını belirten Dostlar Grubu, yaklaşık 3 yıl aradan sonra ilk kez Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’i yeniden tanımakla ‘devrim’ talebinden de vazgeçmiş gözüküyor.

22 Ocak 2014’teki Cenevre-2 Konferansı, 2011 yılında muhaliflerle hükümetin diyalogla çözmesi gereken bir iç sorunun başladığı noktaya geri döndürülmesi anlamına geliyor.

“Şimdi madem her şey başladığı noktaya geri dönüyorsa bu kadar kan niye aktı?” sorusuna cevap aranıyor.

Bu sorunun cevabı da bunca yıkımdan kimin sorumlu olduğu da aslında son derece açık.

Suriye sorunuyla ilgili olarak başından beri iki taraf var.

Şam ve müttefikleri, başından beri bu sorunun bir iç sorun olduğunu ve çözümün de siyasi diyalogdan ve reformlardan geçtiğini söyledi.  

Diasporada örgütlenen muhalifler ile Dostlar Grubu’nun oluşturduğu ikinci taraf ise Suriye’deki iç sorunu dört aşamalı stratejik planla yönetti.

Suriye’deki iç sorunu bir iç savaşa ve uluslar arası krize dönüştüren bu planın birinci aşamasında ‘yumuşak’ devrim, ikinci aşamasında ‘Yemen modeline uygun devrim’, üçüncü aşamasında ‘Libya modeline uygun devrim’, dördüncü aşamasında ‘Irak modeline uygun müdahale ve devrim’, beşinci aşamasında ‘vekalet savaşı yoluyla devrim’ yolları denendi.

22 Ocak, bir siyasi çözüm aşaması; yani ‘stratejik plan’ın çöküşü ve Dostlar’ın ‘onurlu çıkış’ aşaması.

    

  



[1] Hürriyet. 26 Kasım 2013. Cenevre-2’nin tarihi belli oldu

  http://www.hurriyet.com.tr/dunya/25208606.asp

[2] BBC Arapça. 24 Mart 2011. سورية: وعودبإصلاحاتسياسيةوالإفراجعنجميعالمعتقلينفيالاضطراباتالأخيرةhttp://www.bbc.co.uk/arabic/worldnews/2011/03/110324_syria_reforms.shtml

[3]Şarku’l Avsat. 23 Mart 2011. المراقب العام لـ «إخوان» سورية يرى أن الموقف الروسي سيتبدّلhttp://aawsat.com/details.asp?section=4&issueno=11803&article=613820

[4]El-Kudsu’l Arabi. 26 Haziran 2013. اخيرا اعترفتم.. سورية ليست ليبياhttp://www.alquds.co.uk/?p=57989

[5] Yeni Şafak. 23 Mart 2012. Esad gitmezse Suriye bölünür. http://yenisafak.com.tr/Politika/?t=23.03.2012&c=2&i=374082&k=f4

[6] YDH. 7 Aralık 2013. Suriye iç savaşının 33 aylık bilançosu. http://www.ydh.com.tr/HD12481_suriye-ic-savasinin-33-aylik-bilancosu.html