Yemen’de son birkaç haftada yaşanan gelişmeler, Suudi Arabistan’ın Yemen’de 22 Eylül devriminin rövanşını almaya hazırlandığını gösteriyor.
Husilerin siyasi kanadı olan Ensarullah Hareketi’nin, diğer grupların da desteği ile eylül ayında düzenlediği kitlesel gösteriler, 22 Eylül’de Husilerin başkent Sana’yı kontrol altına almasıyla sonuçlanmış; eski rejimin sembollerinden General Ali Muhsin el-Ahmer ülkeden kaçmıştı.
Ancak Ensarullah Hareketi, başkenti ele geçirince tek taraflı olarak bir hükümet ilan etmedi; ulusal birlik hükümeti kurulması çağrısında bulundu. Cumhurbaşkanı Mansur Hadi, devrimci güçlerle ulusal uzlaşma anlaşması imzalamak zorunda kaldı.
Yemen’de geçiş sürecini başlatacak bu gelişmeler, yıllardır ülkeyi adeta uzaktan kumandayla yöneten Suudi Arabistan açısından ciddi bir nüfuz kaybına neden oldu.
Yemen, 22 Eylül devriminden sonra birbiriyle zıt iç ve dış dengelerin yarattığı şartlar altında siyasi geçiş süreci kurmaya çalışıyor.
İç dengede Ensarullah Hareketi’nin belirleyiciliği, dış dengede ise Ensarullah Hareketini tehdit gören Suudi Arabistan ve Amerika’nın talepleri etkili oluyor.
Başkentle birlikte bir bakıma otoritesini de kaybeden Cumhurbaşkanı Hadi, geçiş sürecini içeride Ensarullah’ın, dışarıda ise Suudi Arabistan ve Amerika’nın baskıları altında yönetmeye çalışıyor.
Cumhurbaşkanı Hadi’nin Suudi Arabistan ve ABD’nin talebiyle başbakanlığa atadığı Ahmed Avad bin Mübarek’i, Ensarullah’ın itirazı sebebiyle değiştirmek zorunda kalması iç ve dış şartları dengelemeye çalışmasından kaynaklanıyor.
Ensarullah Hareketi’nin başta yoksulluk olmak üzere ekonomik ve toplumsal taleplerin sözcülüğünü yapması ve diğer tüm siyasi gruplarla iyi ilişkilere sahip olması, onu iç dengelerde ve yönetim üzerinde belirleyici kılıyor.
Ülkedeki güvenlik ve istikrarı tehdit eden el-Kaide ile Ali Abdullah Salih’in çekilmesinden sonra ekonomik yolsuzlukların odağı haline gelen el-Islah Partisi ile savaşı da Ensarullah’a verilen ulusal desteği arttırıyor.
Ensarullah’ın iç politikada ulusal bütünlüğe, yoksullukla mücadeleye ve güvenliğe; dış politikada ise ulusal bağımsızlığa öncelik vermesi, onu içeride el-Kaide ve Islah Partisi’yle dışarıda da Suudi Arabistan ve Amerika ile düşman haline getiriyor.
Ensarullah: Yemen’in Hizbullah’ı
Ensarullah Hareketini Yemen’in Hizbullah’ı olarak niteleyenler, iki parti arasındaki ittifakı, mezhep faktörü ile açıklıyorlar.
Halbuki iki taraf arasındaki benzerlik ve ittifak, Yemen’dekinin Şiiliğin Zeydiye, Lübnan’dakinin ise İmamiye koluna mensup olmasından değil, politika önceliklerini Direniş ideolojisi çerçevesinde belirlemelerinden kaynaklanıyor.
Direniş ideolojisi, iç politikada ulusal bütünlüğe ve çoğulculuğa, dış politikada ise bağımsızlığa ve ulusal egemenliğe öncelik veriyor.
Bu öncelikler, iç politikada farklı kesimlerin bir arada yaşamasını savunma; dış politikada ise yabancı ülkelerin karar süreçlerine müdahalesini reddetme şeklinde hayata geçiriliyor.
Hizbullah, Lübnan’da Mişel Aun liderliğindeki Hıristiyan Ulusal Özgürlük Hareketi, Sünni İslami Eylem Cephesi ve Tevhit Hareketi ve Dürzi Viam Vehhab ve Tallal Arslan ile; Ensarullah Hareketi de Yemen’de güneydeki solcu gruplarla bu önceliklere doğrultusunda ittifak yürütüyor.
İçeride birlikte yaşama kültürüne karşı çıkan tekfirci gruplar Ensarulah ve Hizbullah’ı iç politika önceliklerinden, Yemen’i ve Lübnan’ı uzaktan kumandayla yönetmek isteyen Suudi Arabistan ve ABD ise onları dış politika önceliklerinden dolayı düşman olarak görüyor.
Ensarullah ve Hizbullah’ın bu önceliklerine destek veren İran ve Suriye ile olan müttefikliği ise içeride tekfircilerin, dışarıda ise ABD ve bölgesel müttefiklerinin düşmanlığının derinleşmesine neden oluyor.
Suudilerin Yemen operasyonu
Direniş ekseninin Ortadoğu’daki merkez üssü Suriye’nin vekalet savaşı yoluyla düşürülüp Lübnan ve Filistin Direnişlerinin yalnızlaştırılması projesi 2013 ortasında çökerken, 22 Eylül’deki Yemen devrimi Suriye savaşının vekillerini de asıllarını da şoke eden bir gelişme oldu.
Yemen’e eskiden olduğu gibi başbakan atayamayan Suudi Arabistan, Yemen Cumhurbaşkanı Abdurrabbih Mansur Hadi’ye “petrol kenti Ma’rib’in Ensarullah’ın eline geçmesinin kendileri açısından bir kırmızıçizgi”[1] olduğu uyarısını yaptı.
Suudilerin, Hadi’ye Ma’rib’in kendileri için Riyad kadar önemli olduğunu söylemesi, buranın bir petrol kenti olmasından kaynaklanıyor olabilir.
Ancak son birkaç hafta içinde bu kentte yaşanan şu gelişmeler, Suudilerin bu kenti sadece korumaya değil, bir operasyon üssü olarak kullanmaya da çalıştığını gösteriyor.
1- Aralık ayının son haftasında Ma’rib kentindeki el-Kaide müttefiki kabileler, güneyden başkent San’aya gitmekte olan Yemen ordusuna ait bir konvoya saldırdı ve orduya ait ağır silahlara el koydu.
2- Cumhurbaşkanı Hadi, Savunma Bakanı Mahmud el-Subeyhi başkanlığındaki üst düzey bir güvenlik heyetini Mar’ib’e gönderdi. Heyet, silahları orduya ait gasp eden kabilelerden güç kullanmaya ve çatışmaya gerek kalmadan silahları geri vermelerini istedi; ancak kabileler bunu reddetti.
3- 10 Ocak’ta Yemen Savunma Bakanlığına bağlı güçlerin Husilerle koordineli olarak ordunun silahlarını geri almak için kabile güçlerine geniş çaplı bir operasyona hazırlandığı bildirildi.[2]
4- 13 Ocak’ta, Islah Partisi’nin Ma’rib kentindeki Başkanı ve kabile reislerinden Mabhut eş-Şerif; Murad, Ced’an, Cebr ve Ubeyde aşiretlerine mensup 30 bin silahlı milise sahip olduklarını ve Ma’rib’e gelmeleri halinde kenti Ensarullah’a mezar edeceklerini söyledi.[3]
Şeyh Mabhut Şerif, ordudan ele geçirdikleri tanklar ve silahların yanı sıra Katyuşa füzeleri de dahil olmak üzere karaborsadan çok sayıda ağır silah aldıklarını söylerken, 22 Eylül devriminde ülkeden kaçan General Ali Muhsin el-Ahmer’in emriyle Yemen’in çeşitli bölgelerinden 10 bin kişilik bir gücün Ma’rib’deki Nahla ve Suheyl kamplarına gittikleri öne sürüldü.
Ma’rib Yemen’de Musul projesi
Islah Partisi ve el-Kaide müttefiki kabileler bu hazırlıkları yaparken, Ensarullah’ın öncülük ettiği Halk Komiteleri ile Mar’ib halkından milislerin de kentin çevresindeki Hila dağlarına konuşlandığı bildirildi.
Ensarullah’a yakın yayın organları, Suudilerin Yemen Cumhurbaşkanına Ma’rib kenti konusunda yaptığı uyarıya ve Ali Muhsin el-Ahmer, Islah Partisi ve diğer tekfirci grupların hazırlıklarına dikkat çekerek Suudilerin Musul’daki IŞİD işgali projesini Ma’rib’de tekrar etmek istediğini öne sürüyor.
Ensarullah’ın Cumhurbaşkanı Hadi’nin Bürosunun Başkanı Ahmed Avad bin Mübarek’i, ulusal uzlaşma anlaşmasına darbe yapmaya hazırlandığı gerekçesiyle tutuklaması, Suudilerin Yemen Cumhurbaşkanına yaptığı uyarıyla birlikte düşünülebilir.
Arap basınında İhvan’a ve Yemen’deki Islah Partisi’ne yakın yazarlar ise Suudilerin İhvan’a yönelik düşmanca tutumuna değinerek Suudi rejiminin aslında Husileri desteklediğini ve Yemen’in Ensarullah’ın eline geçmesine göz yumduğunu iddia ediyor.
Bölgede, “İran ile ABD aslında gizli müttefik”, “Suriye rejimi, Filistin’in hamisi değil haini”, “Hizbullah, İsrail’le danışıklı dövüş yapıyor”, “IŞİD’i İran ve Suriye destekliyor” gibi tezlerin müşterisinin çokluğu düşünüldüğünde Ma’rib’de Ensarullah lehine oluşacak bir sonucun da basında bu çerçevede yansıtılacak olması şaşırtıcı olmayacak.
Sadece Körfez medyası değil, IŞİD’in Musul işgalini “Musul’da patlamalar bıçak gibi kesildi”, “Musul 2003’ten beri en güzel günlerini yaşıyor”[4] şeklinde sunanlar da çok büyük bir ihtimalle Ma’rib’de yaşanacak savaşı, ‘Şii Ensarullah’ın Sünni kabilelere savaşı’ olarak duyuracak.
Haziranda IŞİD’den “devrimci silahlı gruplar”, Irak ordusundan da “Maliki güçleri” diye bahseden el-Arabiya gibi Körfez medyası, Suudilerin uluslar arası koalisyona katılmasından sonra IŞİD nitelemesini ‘terör örgütü’ şeklinde değiştirdi.
Çünkü haziranda Maliki’yi devirme rolüyle sahneye çıkanlar, artık Suudi Arabistan’ın Irak sınır muhafızlarını hedef alıyor.
Bölge medyasının başkentlerin tutumuna göre söylem değiştirmesi, tekfirci grupların bölgede sürdürülen vekalet savaşının yan ürünleri olarak ortaya çıktığı gerçeğini değiştirmiyor.
Suriye’deki vekalet savaşının yan ürünü olan IŞİD, artık Suudi Arabistan’ın kuzey sınırını zorluyor. Yemen’de Ensarullah’a karşı kullanılan vekillerin Suudi Arabistan’ın güney sınırının güvenliğini garanti edeceği ise çok şüpheli.
[1] El Arabi el-Cedid, 17 Ocak 2015. http://www.alaraby.co.uk/politics/cdb47722-a1b5-4581-bb2e-201def5e6030
[2] YDH. 10 Ocak 2015. Yemen ordusu ve Husilerden ortak operasyon hazırlığı http://www.ydh.com.tr/HD13541_yemen-ordusu-ve-husilerden-ortak-operasyon-hazirligi.html
[3] El AhbarNow. 13 Ocak 2015. http://www.alkhabarnow.net/news/167636/2015/01/13/
[4] Anadolu Ajansı. 25 Haziran 2014. Musul’da sessizlik hakim. http://www.aa.com.tr/tr/dunya/349994--musul-merkezinde-sessizlik-hakim