Suriye için ‘yapı söküm’ stratejisi

06 Temmuz 2015 / Alptekin DURSUNOĞLU

2011’deki Arap isyanlarının yarattığı şartlar; Libya, Irak ve Suriye’nin fiilen bölünmesine neden olurken; bölünme artık Yemen’de yakın, Mısır’da ise potansiyel bir ihtimal olarak gündemde.

Brooking Institute’de Michael E. O'Hanlon imzasıyla ortaya konan öneriler,[1] PYD kantonlarının Amerikalılara yeni ‘Suriye stratejisi’ konusunda ilham verdiğini ortaya koyuyor.

Amerikan yönetiminin terör örgütü listesinde yer almasına rağmen Nusra Cephesi’nin İdlib’i ele geçirmesine verdiği onay ve PYD ile kurduğu ilişki ise O’Hanlon’un önerilerinin Washington tarafından kısmen de olsa uygulanmakta olduğunu düşündürüyor.

Amerikan yönetimine Irak stratejisini güncelleme tavsiyesinde bulunan Michael O’Hanlon, Suriye’nin tamamı için kapsamlı bir çözümün pratikte mümkün olmadığını belirterek çözüm yolunu Türkçeye çevrilmesi oldukça zor olan ‘dekonstürüksiyon’ olarak ortaya koyuyor.

Ancak daha sonraki önerileri ‘yapı söküm’ diye çevrilen bu kelimeden neyin kastedildiğine açıklık getiriyor.

Öneriler özetle şöyle:

Uluslararası toplum, Suriye topraklarında zaman içerisinde uygulanabilir güvenliği ve yönetimleri olan adacıklar oluşturmalı ve bu adacıklar nihayetinde birbiriyle birleşebilmeli.

Daha açık ifadeyle ‘geçici bir hedef olarak’ Suriye’de kurulacak konfederal sistemde mütevazi bir merkezi hükümet bulunmakla birlikte otonom özelliği oldukça yüksek özerk bölgeler olmalı.

Peki Suriye’de kurulması önerilen bu konfederal yapı Amerika açsından nasıl çözüm üretecek?

1- Bu stratejide muhalif savaşçıların ideolojik salahiyetlerinin teyidine de onların Türkiye ve Ürdün gibi dost ülkelerde eğitilip donatılmasına gerek kalmayacak.

2- Bu stratejide başlangıçta ılımlı muhalifler için güvenli bölgeler oluşturulacak, sonraki aşamada da ABD, Suudi Arabistan, Türkiye, İngiltere, Ürdün ve diğer Arap ülkeleri önce havadan sonra da karadan buraların güvenliğini koruyacak. Batılı güçler de ileri hatlarda olmayan daha güvenli bölgelerde konuşlanacak.

3- Bu güvenli bölgeler artık Şam’ın ve IŞİD hakimiyeti altına girmeyecek. BM’ye bağlı kurumlar ve diğer yardım kuruluşları buralara insani yardım ulaştıracak, bu bölgelerde okullar yeniden açılacak ve savaşçılar eğitilecek. Tabi bu konfederal yapının güvenliği için uluslararası barışı koruma gücüne de ihtiyaç duyulacak.

4- Bu strateji ile sadece isyancı grupların birbiriyle olan çelişkileri ve bu grupların ABD ile olan çelişkileri azalmış olmayacak; ABD’nin Türkiye ve Suudi Arabistan gibi kilit bölgesel aktörlerle olan çelişkileri de azalacak.

5- Bu planın hedefi sadece IŞİD olmayacak, Beşşar Esed yönetimi de hedefte olacak. Gerçekçi olunacağı için Şam yönetimi doğrudan hedef yapılmayacak; ancak kurtarılan bölgelerde hakimiyet kurmaya çalışması durumunda cezalandırılacak.

Önerilen bu strateji, konfederasyon yönüyle değil; ama güvenli bölge oluşturulması yönüyle aslında Türkiye ve Suudi Arabistan’ın yıllardır Amerika’ya dayattığı; ancak Washington’u razı edemediği bir strateji.

Dolayısıyla dünyada Rusya, Çin ve İran adlı devletlerin olmadığı varsayımı üzerine kurulu bu stratejinin mevcut şekliyle uygulanması durumunda Amerika yıllar sonra Türkiye ve Suudi Arabistan’ın dediği noktaya gelmiş olacak.

Halbuki Türkiye ve Suudi Arabistan tarafından yıllardır istenen ‘güvenli bölge’ denenip başarısız olduğu için Washington’un onayından geçememişti.

Zira 2011 kasımında silahlı grupların Humus’un Baba Amr bölgesini ‘kurtarılmış bölge’ haline getirmesi, tıpkı Libya’da olduğu gibi ‘sivilleri koruma’ gerekçesiyle güvenli bölge oluşturulması hedefine yönelikti.

Ancak o dönemde ‘insani yardım koridoru’ oluşturma adıyla BM’ye getirilen karar tasarısı 4 Şubat 2012’de Rusya ve Çin tarafından veto edilmiş ve böylece ABD de ‘güvenli bölge’ önündeki uluslararası engelin büyüklüğünü görmüştü.

Elbette bu başarısızlık ABD ve müttefiklerini Suriye’de ‘devrim’ hedefinden vazgeçirmedi. 21 Şubat 2012’de Dostlar Grubu Suriye’ye müdahale için BM’yi bypass etme hedefiyle kuruldu. İthal edilen ve silahlandırılan militanlar aracılığıyla 18 Temmuz 2012’de başlatılan vekalet savaşıyla bu hedefe varılmaya çalışıldı.

Ancak ‘Dostlar’ın vekilleri 2015 nisanına kadar Rakka dışında hiçbir yerde kalıcı hakimiyet kurmayı başaramadı. Oradaki hakimiyeti de IŞİD ele geçirdi.

Bağımsız Suriye stratejisi

Amerika’nın 2009’da çekildiği Irak’a dönüşünün ve Suriye’ye şimdilik hava operasyonlarıyla sınırlı askeri müdahalesinin gerekçesini IŞİD oluşturuyor.

Amerikan yönetimi, 1-IŞİD’in havadan vurulması, 2-IŞİD’e karşı karada mücadele eden müttefiklerin (Irak ordusu ve Peşmerge) silahlandırılıp desteklenmesi. 3- IŞİD’in mali kaynaklarının kurutulması 4-Saldırılardan zarar gören bölgelere insani yardım ulaştırılması şeklinde 4 maddelik bir strateji açıkladı.

Ancak Amerikan yönetiminin Suriye özelinde açıklanmış resmi bir stratejisi yok. Suriye’de IŞİD’i ve bazen de el-Kaide unsurlarını hedef alan hava saldırıları Irak stratejisinin uzantısı olarak gerçekleşiyor.

Dolayısıyla Brookings’in ‘yapı söküm stratejisi’, uygulanabilirliği tartışmalı olsa da Irak stratejisinden bağımsız yeni bir Suriye stratejisi önermesi bakımından önem taşıyor.

‘Yapı söküm’ stratejisinin imkanları

Yapı söküm stratejisinin ‘silahlı grupların birbiriyle; Amerika’nın da Türkiye ve Suudi Arabistan’la çelişkilerini azaltacağına dair beklentilerinin ne kadar gerçekçi olduğu müstakil bir yazı konusu.

Amerika’nın ‘önce konfederalizmle Suriye’yi bir parçalayalım, merkezi hükümeti kuracağımız için daha sonra nasıl olsa yeniden birleştiririz’ diye özetlenebilecek olan bu stratejiyi ne kadar uygulanabilir gördüğünü bilmiyoruz.

Ancak Amerika’nın terörist örgütler listesinde yer alan Nusra Cephesi’nin liderlik ettiği Fetih Ordusu’nun İdlib’i ele geçirmesine onay vermesi ve üç kanton bölge kuran ve buraları koruyabilen PYD’yle yakın işbirliği yapması bu stratejinin konfederalizm hedefiyle örtüştüğü söylenebilir.

Çünkü Amerika’nın Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de IŞİD’e karşı karada savaşacak güvenilir ortaklara ihtiyacı var; Kürtlerin en azından federal bir bölge, Suriye’deki etki sahibi silahlı grupların ise İslam emirliği kurma talebi var.

Pentagon yetkilileri PYD ile koordinasyon ve işbirliği içinde olduklarını Türkiye’nin itirazlarına rağmen gizlemiyor.

Daha önce IŞİD’le birlikte ‘Horasan Grubu’ diyerek el-Kaide/Nusra hedeflerini de vuran Amerika, artık İdlib’in el-Kaide tarafından ele geçirilmesine onay veriyor. Halep’i ele geçirmek isteyen el-Kaide ve müttefiklerini IŞİD saldırılarından korumak için hava operasyonu yapıyor.[2]

PYD ile açık, el-Kaide liderliğindeki çatı örgütlerle ise örtülü işbirliği, Amerika’nın ihtiyacı ile bu örgütlerin taleplerinin buluşmasının bir sonucu.

Amerika ile bu örgütler arasındaki işbirliği, Obama’nın 4 maddelik Irak stratejisinde olduğu gibi Suriye’de IŞİD’e karşı karada savaşacak ortaklar edinmekle sınırlı kalır mı yoksa konfederalizm hedefine doğru genişler mi bunu zaman gösterecek.

Bölge ülkelerinin birbiriyle düşman devletçiklere ve emirliklere bölünmesi Filistin sorununun tamamen unutulmasına neden olacağı ve İsrail’e yönelik güvenlik tehditlerini ortadan kaldıracağı için Amerika açısından tercihe şayan bir seçenek.

Suudi Krallığı Danışmanı General Enver Macid Eşki’nin İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Müdürü Dore Gold’a İran, Türkiye ve Irak topraklarında Kürdistan kurulmasından söz etmesi,[3] İran’la yaptığı Soğuk Savaştaki getirileri sebebiyle Suudilerin de bölge ülkelerinin bölünmesini cazip gördüğünü gösteriyor.

Mısır dışında bölgedeki tüm sorunlarda Suudilerle paralel bir tutuma sahip olan Türkiye, İran nüfuzu altındaki merkezi hükümetin zayıflaması için Irak’ta konfederalizmi desteklese de Suriye’de PYD liderliğindeki bir Kürt bölgesini kırmızıçizgi olarak ortaya koyuyor.

Dolayısıyla Suriye’de konfederalizm hedefiyle izlenecek bir stratejisi karşısında Amerika, İsrail, Suudi Arabistan karşısında yalnız kalan Türkiye’ye Şam ve Tahran’dan başka müttefik gözükmüyor.

2011’deki Arap isyanlarının yarattığı şartlar; Libya, Irak ve Suriye’nin fiilen bölünmesine neden olurken; bölünme artık Yemen’de yakın, Mısır’da ise potansiyel bir ihtimal olarak gündemde.

Irak işgalinden sonra ABD Başkanı George Bush tarafından gündeme getirilen Büyük Ortadoğu Projesi, bölgenin tüm ülkelerinin sınırlarını değiştiren meşhur haritaları ile hafızalara kazınmıştı.

2005’teki Büyük Ortadoğu Projesi ile teorik olarak söz konusu edilen neredeyse her şey Arap Baharı’yla birlikte gerçeklik kazanmaya başladı.

Bush doktrinini ihya etmek, Arap Baharı’ndan bölgesel nüfuz devşirmeye çalışan bölge devletlerine ve Libya, Irak ve Suriye’de kurdukları emirliklerle bir yıl içerisinde 10 milyondan fazla insanın mülteci duruma düşmesine neden olan selefi İslamcılığa nasipmiş.

 



[1] Michael E. O'Hanlon , Brookings. 30 Haziran 2015. Deconstructing Syria: A new strategy for America’s most hopeless war http://www.brookings.edu/blogs/order-from-chaos/posts/2015/06/30-deconstructing-syria-ohanlon?cid=00900015020089101US0001-07051

[2] Haber Sol. 1 Temmuz 2015. ABD, Halep'in kuzeyinde yeni cephe mi açıyor? http://haber.sol.org.tr/dunya/abd-halepin-kuzeyinde-yeni-cephe-mi-aciyor-121268

[3] Sputnik. 18 Haziran 2015. Suudi Kralı Selman'ın danışmanı Eşki: Bağımsız Kürdistan'ın kurulması kaçınılmaz http://tr.sputniknews.com/roportaj/20150618/1016078033.html#ixzz3f4OwU5Ld