Ekim ayından itibaren dünyada Yemen konusunda yaşanan radikal tavır değişikliği Yemen gerçekliğini bilen herkesçe şaşkınlıkla izleniyor.
Resmi basın, ekim ayından itibaren etkileyici görsellerle ‘süslediği’ Yemen haberlerini “Yemen’de her 10 dakikada bir çocuk ölüyor” vurgusuyla öne çıkarmaya başladı.[1]
Resmi dini kurumlar ekim ayından itibaren Yemen’i gündemine aldı,[2] ardından yardım kampanyası başlattı.[3] Resmi yetkililer de “Bugün Yemen’de milyonlar açlık yaşıyorsa bunun sorumlusunu farklı yerlerde aramaya gerek yok. Sorumlusu kim? Yine biz, yani Müslümanlar, sözde müslümanlar”[4] diyerek sorunun kaynağına dikkat çekti.
Yemen’deki savaşı bitirebilecek en radikal uluslararası tavır da yine ekim ayında gerçekleşti. Suudilere milyarlarca dolarlık silah satarak Yemen savaşını destekleyen Amerika, 31 Ekim’de “ateşkes sağlanması ve barış görüşmelerinin başlaması çağrısında bulundu.”[5]
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Nisan 2018’de söylediği “her on dakikada bir Yemenli çocuk ölüyor”[6] sözü aslında BM’nin 2017’nin ilk ayında yaptığı bir uyarıydı.[7]
Peki BM’nin 2017’de savaşın durdurulması için yaptığı ve Guterres’in de Nisan 2018’de tekrarladığı bu çarpıcı uyarı, neden etkisini Ekim 2018’den sonra gösterdi?
Çünkü Yemen ve Suriye savaşının hararetli destekçisi,[8] eski Suudi İstihbarat Servisi Başkanı danışmanı[9] ve Washington Post yazarı Cemal Haşikci (Kaşıkçı) 2 Ekim’de İstanbul’daki Suudi konsolosluğunda öldürüldü.
Peki Suudilerin Yemen saldırısının başladığı 24 Mart 2015’ten beri Suudi saflarında yer alan ülkelerin ‘Yemen duyarlılığının’ depreşmesine sebep olan şey, Cemal Kaşıkçı’nın sıfatları mıydı?
Kaşıkçı, ne kadar önemli biriydi ki Suudilerle ilişkilerinde son derece özenli olan Erdoğan bile cinayetin ardında Suudi veliahdının olduğunu ima ederek Kaşıkçı’yı “şehit” ilan ediyordu?[10]
Cevap 1:Cemal Kaşıkçı sadece istihbarat servisi veya servisleri açısından kullanım değeri taşıyan biriydi. “Gazeteci”, “istihbarat şefi danışmanlığı” ya da “muhalif” gibi sıfatları, kendi kazandığı sıfatlar değil; kullanıcıları tarafından ona armağan edilmiş sıfatlardı.
Cevap 2:Bir birey veya ‘profesyonel’ olarak kendisinin özel bir önemi yoktu. Sağken de öldükten sonra da kullanım niteliğine göre kendisine önem verildi. Yani tıpkı sıfatları gibi önemi de kendisi tarafından oluşturulmadı kullanıcıları tarafından belirlendi.
Örneğin kullanım amacına uygun davrandığı dönemlerde ona “gazeteci”, “istihbarat şefi danışmanlığı”, “yöneticilik” gibi sıfatlar vererek onu ‘önemli’ sayan Suudi rejimi, onu öldürme şeklinden dolayı Kaşıkçı’yı hain ilan edemedi.
Kral ve veliaht, ölen veya öldürülen başka hiçbir gazeteciye nasip olmayan ayrıcalıkları ona tanıdı; ailesini ‘huzura kabul buyurup’ başsağlığı diledi.
Suudi rejimi, Kaşıkçı’ya önem verme rolünü sürdürmek zorunda kaldı; çünkü şunlar aynı rolü oynuyordu:
1- Rejimle sorunu olan diasporadaki Suudi muhalifler ve Katar gibi devletler,
2- Rejimle değil veliahtla sorunu olan Prens Ahmed bin Abdulaziz gibi Suudiler ve Türkiye gibi devletler,
3- Suudi rejimini de veliahdı da müttefik olarak tanımlayan Trump hükümeti ve İsrail rejimi,
4- Suudi rejimiyle ve veliahtla değil Trump hükümetiyle sorunu olan Amerikalı Demokrat veya Cumhuriyetçi senatörler ve medya.
5- Suudi Veliaht Prens’in geleceğinden endişe eden ve muhtemelen daha sofistike yöntemler kullanma yönündeki nasihatlerini dinlemediği için Prens’e sitem eden Macron.[11]
Yemen duyarlılığının sanal gerçekliği
Ekim ayına kadar çok az kişinin tanıdığı Cemal Kaşıkçı ekim ayından sonra tüm dünyanın tanıdığı ‘önemli’ biri; ekim ayına kadar çok az çevrenin ilgilendiği Yemen, ekim ayından sonra tüm dünyanın ‘vicdan sızısı’ oluverdi.
Çünkü ‘Yemen duyarlılığı’da ‘Kaşıkçı’nın önemi’ gibi nesnel gerçekliğe sahip değildi; çıkarları çatışan tarafların hesaplaşma malzemesi olarak eş zamanlı ve doğru orantılı köpürtülmeleri de bunun ispatıydı.
Yemen duyarlılığının sahteliği, sadece Kaşıkçı cinayetiyle olan irtibatıyla ilgili değil; doğrudan sorunun tanımıyla ilgili bir mesele.
Çünkü Yemen sorununa, Suudi-Katar krizinden veya Cemal Kaşıkçı cinayetinden sonra duyarlılık göstermeye başlayan taraflar, Yemen sorununu kendi gerçekliği bağlamında değil, Suudilerin argümanlarıyla tanımlıyorlar.
Suudiler, 2015’te Yemen saldırısıyla ilgili biri stratejik, diğeri de hukuki nitelikte olmak üzere iki gerekçe öne sürdü.
Suudilere göre Yemen’e saldırının stratejik gerekçesi, “İran’ın Husiler aracılığıyla Yemen’i işgal etmiş olmasıydı.” Bu durum, sadece Körfez bölgesini değil, Bab el-Mendeb boğazından dolayı küresel istikrarı da tehdit ediyordu.
Saldırının hukuki gerekçesini de Yemen Cumhurbaşkanı Mansur Hadi’nin müdahale talebiyle açıklayan Suudilere göre Husiler Yemen’de darbe yapmıştı ve Suudiler de “meşru hükümeti” desteklemek için askeri müdahalede bulunuyordu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan işte bu argümanlarla Suudilerin Yemen savaşına “lojistik konuda, istihbarat konusunda her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu bugün açıkladım” dedi.
İran’ı “bölgeyi adeta kendine domine etmenin gayreti içerisinde”olmakla suçladı.
İran’ın “bölgede birçok ülkeyi, bizi de Suudi Arabistan'ı da Körfez ülkelerini de rahatsız etmeye başladığını”, “buna gerçekten tahammül etmenin mümkün olmadığını” vurguladı ve “İran'ın bu bakışının değişmesi lazım. Yemen'den, kuvveti, gücü neyi varsa çekmesi lazım, aynı şekilde Suriye'den çekmesi lazım, aynı şekilde Irak'tan çekmesi lazım, bu ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı duyması gerekir"[12] dedi.
2015’te Yemen’e saldıran Suudilerin değil, ülke nüfusunun üçte birini oluşturan[13] Husilerin “terörist” olduğunu ve Yemen’i terk etmesi gerektiğini söyleyen Erdoğan artık İran’ı ve Husileri değil, “emperyalist niyetlerle savaşı Ortadoğu’ya taşıyan” Batılıları ve “Biz, yani sözde Müslümanları”[14] sorumlu tutuyor.
Yemen’de ateşkes çağrısı yapmakla birlikte Suudi veliahdını korumayı sürdüren Amerikan Başkanı Trump ise Erdoğan’ın 2015’deki tavrını sürdürüyor ve hala “İran’ın Yemen’den çıkmasını istiyor”[15]
Amerika, Türkiye, Avrupa ve hatta Katar, Suudi Veliahdı konusunda 2015’tekinden farklı düşünse de Yemen’deki durum konusunda Suudi iddialarını desteklemeyi sürdürüyorlar.
Suudi başkenti Riyad’daki Mansur Hadi hükümetini “meşru hükümet”, Sana’daki Yemen ulusal kurtuluş hükümetini ise “darbeci” diye niteliyorlar.
Örneğin devletin resmi haber ajansı AA, Yemen sorununu ve Suudi müdahalesini hala Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2015’teki perspektifine göre tanımlamaya ve Suudi müdahalesini meşru göstermeye devam ederek şöyle diyor:
“Husiler, Eylül 2014'ten bu yana başkent Sana ve bazı bölgelerin denetimini elinde bulundururken, Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçleri ise Mart 2015'ten bu yana Husilere karşı Yemen hükümetine destek veriyor.”[16]
Başta Katar medyası ve İhvancılar olmak üzere güya ‘tarafsız’ rolü oynayan çevreler ise Yemen sorununu İran ile Suudilerin ‘vekalet savaşı’ olarak tanımlıyorlar.[17] Sözde Yemen için ağıt yakan ve Suudilerden uzak durmaya çalışan bu çevreler, aslında Yemenlileri İran’ın piyonu konumuna indirgiyor ve tam da Suudilerin “İran Yemen’i işgal etti” argümanını tekrarlıyorlar.
Halbuki Yemen’de Suudi çarpıtmalarıyla, Washington ve Ankara iddialarıyla ve Katar ve İhvan’ın sözde ‘tarafsızlığı’ ile hiç alakası olmayan bir objektif gerçeklik bulunuyor.
Yazının hacmini arttırmamak için Yemen objektif gerçekliğinin ayrıntılarını merak edenler için “Yemen saldırısı bir Arap kararı mı?” ve “Yemen’de darbe mi oldu devrim mi?” başlıklı yazıları önerip birkaç cümleyle özetleyeyim:
1- İran’ın Irak, Suriye ve Lübnan’da olduğu gibi hiçbir dönemde Yemen’de herhangi bir askeri varlığı olmadı.
Çünkü Yemen’i 1978’den 2012’ye kadar yöneten Ali Abdullah Salih, 35 yıl boyunca Suudilerin kullandığı argümanla Husilere karşı savaştı ve Husilerin İran’ın desteği ile Yemen’de Zeydi İmamlar yönetimi kuracağını iddia etti, böylece Suudilerden hem ekonomik hem de askeri destek aldı.
Özetle Eylül 2014’ten Suudi saldırılarının başladığı Mart 2015’e kadarki 6 aylık dönem hariç tutulursa İran’la Yemen arasında uçak seferi bile yapılmamıştı. Bu durumda İran, Yemen'i nasıl işgal etmiş oluyordu ve Yemen'den hangi güçlerini çekmesi gerekiyordu!
Buna karşın 2011’deki ‘Arap Baharı’ ile birlikte gerçekleşen ‘Yemen Devrimi’nde tüm süreçleri Suudi liderliğindeki Körfez İşbirliği Örgütü yönetti.
Dolayısıyla Yemen’de bir işgal olduysa bile bu işgali gerçekleştirenler Suudilerdi. Yemen’de söz konusu olan şey İran işgali veya ‘vekalet savaşı’ değil; ‘devrim’ sonrasında yeni bir yönetim kurmakta başarısız olan Suudilerin Yemen’i cezalandırmasından ibaretti.
2- Mansur Hadi hükümeti Suudilerin ve diğerlerinin iddia ettiği gibi Husi darbesi ile devrilmiş bir ‘meşru’ hükümet değildi. Mansur Hadi, görev süresi bitmiş ve daha sona da Suudi talimatıyla istifa etmiş bir cumhurbaşkanıydı.
Yemenli siyasi grupların cumhurbaşkanın istifası sebebiyle otorite boşluğu oluşmaması için cumhurbaşkanlığı konseyi kurmak için görüşmelere başlayacağı gün Sana’dan doğum yeri Aden’e giden Mansur Hadi, yine Suudilerin talimatıyla istifasını geri aldı, birkaç hafta sonra da Suudilere askeri müdahale çağrısı yapıp Riyad’a kaçtı.
Görev süresi bitmiş, ardından istifa etmiş bir cumhurbaşkanının yerine Cumhurbaşkanlığı konseyi kurulması bir darbe değil, yurtseverlik sorumluluğuydu.
Suudi talimatıyla istifa edip, Suudi talimatıyla istifasını geri alan ve Mansur Hadi hükümetinin meşruiyeti ve Suudileri ülkesine savaşmaya çağırmasının yasallığı, Suudilerce satın alınmış bir meşruiyet ve yasallıktı.
Satın alınma, sadece Mansur Hadi’nin şahsı ve hükümeti için geçerli değil; bu hükümeti ‘meşru’, Sana hükümetini ‘darbeci’ görenler için de geçerli.
Yemen’in Suudi liderliğindeki koalisyon tarafından değil, İran tarafından işgal edildiğini söyleyen yahut Yemen sorununun bir Suudi saldırganlığı değil, İran’la Suudilerin ‘vekalet savaşı’ olduğunu iddia edenler için de geçerli.
Suudilerin satın alma ve algı yaratma gücü, sadece savaş gerekçeleri yaratmada değil, barışı sabote etmede de bariz bir şekilde görüldü.
Örneğin 6 Eylül’de Cenevre’de yapılması planlanan Yemen barış müzakereleri, Suudilerin Sana hükümeti heyetinin toplantıya katılmasına engel olması sebebiyle yapılamamış; Mansur Hadi hükümetinin Dışişleri Bakanı Halid el-Yemani de “Husileri Cenevre toplantısını sabote etmekle” suçlamıştı.
Halbuki olayın aslı şuydu: Suudiler, Yemen heyetini Cenevre’ye götürecek Umman uçağının Sana havaalanına inmesine izin vermemiş ve toplantıyı organize eden BM de buna sadece seyirci kalmıştı.
Yemen heyetinin Cenevre’ye gidememesi, Halid el-Yemani’nin iddia ettiği gibi “Husilerin ciddiyetsizliği” ile değil, tamamen Suudi sabotajı ile ilgili bir konuydu.
BM bile bu gerçeği itiraf ediyordu; ama bunu Suudileri değil, ancak kendini suçlayarak ima edebiliyordu.
Zira BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Ghriffits Cenevre görüşmelerinin neden başarısız olduğunu açıklamak için yaptığı basın toplantısında şunları söylemişti:
“Husiler buraya gelmek istediler. Biz onları buraya getirebilmek için gerekli koşulları yeterince sağlamadık."[18]
Sana hükümeti temsilcilerinin Suudilerin engellemesi sebebiyle Cenevre’ye gidememesi ve barış görüşmelerinin yapılamaması, eylül ayında yani Kaşıkçı cinayetinden önce olduğu için Türk basınında Suudi zevkine uygun şekilde servis edildi.
Örneğin devletin resmi haber ajansı AA, Suudi resmi haber ajansına gıpta ettirecek bir karartma başarısı sergiledi.
Suudilerin Sana heyetini Cenevre’ye götürecek Umman uçağının Sana havaalanına inmesine izin vermemesi gibi basit ve yalın bir durum, AA’nın o günkü haberinde şu şekilde anlaşılamaz hale getirildi:
“Sana'daki güvenlik kaynakları, Ruhsatın Suudi Arabistan önderliğindeki koalisyon güçlerinden alınamadığını belirtirken, BM yetkililerinin Sana Havalimanı'na uçuş yasağı getiren koalisyondan Umman uçağının iniş-kalkışı ve heyet üyelerinin görüşmenin ardından yeniden Sana'ya getirilmesi yönünde bir garanti alınamadığını vurguladı.”[19]
Hükümetin gayri resmi yayın organı Yeni Şafak ise resmi haber ajansı AA’dan bir adım daha öne geçti.
Çünkü AA, gerçekliği sadece karartmakla yetinirken Yeni Şafak gerçekliği Suudiler lehine çarpıtarak haberi şöyle vermişti:
“Husiler'in (Şii Ensarullah Hareketi) tüm çabalara rağmen katılımının sağlanamadığı İsviçre'nin Cenevre kentinde 6 Eylül'de başlayan Yemen konulu istişare toplantıları cumartesi başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
...Yemen'de meşru yönetime darbe yapan Husiler, eylül 2014'ten bu yana başkent Sana ve bazı bölgelerin denetimini elinde tutuyor. Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçleri ise mart 2015'ten beri Yemen hükümetine destek veriyor.”[20]
Savaşın başladığı gün “S. Arabistan ve Arap koalisyonunun Yemen’de başlattığı müdahale bir öz savunmadır”[21] diyen ve İran’ın tanklarla Kabe’ye saldıracağını[22] iddia eden Yeni Şafak artık “Bugünlerde iki Veliaht’ın öncülüğünde devam eden bölgesel şer eksenini iyi takip edin”[23] uyarısı yapıyor.
Yemen’de Suudilerle müttefiklerinin tasviriyle ilgisi olmayan bir objektif gerçeklik bulunduğunun en büyük kanıtı 6-13 Aralık tarihleri arasında İsveç’te yapılan “istişare görüşmeleri” oldu.
Zira 17 ülkenin doğrudan veya dolaylı olarak yer aldığı bir savaşta dört yıldır teslim olmayan Yemen ulusal kurtuluş hükümeti, İsveç’te kendi lehine olan bir barış sürecinin tarafı oldu.
Bir başka deyişle, 4 yıllık ablukaya, eşit şartlarda olmayan bir savaşa rağmen Yemen halkına diz çöktüremeyen Amerika, Suudileri İsveç’teki müzakere masasında Sana hükümetinin önünde diz çökmeye zorladı.
24 Mart 2015’ten beri Suudi liderliğindeki koalisyonun saldırıları altında bulunan Yemen’de ilk kez barış ihtimaline kapı aralayan bir süreç başladı.
BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Ghriffits’in girişimiyle İsveç’te bir araya gelen Sana’daki ‘Ulusal Kurtuluş Hükümeti’ heyeti ile Riyad’daki Mansur Hadi hükümeti heyeti şu üç konuda anlaşmaya vardı:
1- Suudi koalisyonunun yoğun saldırısı altındaki Hudeyde kenti ile es-Salif ve Ras İsa limanlarında savaşın durması, tarafların askeri güçlerini çekmesi ve buradaki güvenliğin Yemen yasaları doğrultusunda yerel güvenlik güçlerinin sorumluluğuna bırakılması. Yani Sana hükümetinin kontrolündeki mevcut statükonun devam ettirilmesi.
2- Esir takası anlaşmasının uygulamaya geçmesi için bir mekanizma oluşturulması.
3- Suudi koalisyonunun kuşatması altında bulunan Taiz kentiyle ilgili sorunun çözümü için tarafların bir ortak komite kurması.
Sana hükümetinin lehine olan bu üç konu üzerinde anlaşmaya varılması, anlaşmanın ne ölçüde uygulanabileceğini gündeme getiriyor.
Anlaşmaya varan taraflar Yemenli olsa da anlaşmanın uygulanmasında belirleyici olabilecek taraflar Yemenliler değil. Çünkü 2015’ten beri süren savaşın asli tarafları İsveç’te masaya oturan Yemenliler değil.
Yemen savaşının asli tarafları savaşı dayatan Suudi koalisyonu ile savaşın mağduru olan Sana’daki Yemen hükümeti.
Çünkü Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da bulunan Mansur Hadi ve hükümetinin Suudilerden bağımsız bir iradesi bulunmuyor.
Dolayısıyla anlaşmaya varılan hususların ne ölçüde hayata geçirileceğine ve görüşmelerin ne kadar devam ettirileceğine İsveç’te masaya oturan Yemenliler değil, Yemen’e bu savaşı dayatan uluslararası çevreler karar verecek.
Yemen’e bu savaşı dayatan uluslararası çevrelerin başında Amerika geliyor. Yemen savaşı Suudilere silah satışı sebebiyle Amerika açısından karlı bir ticaret kapısı.
Ancak Suudi veliahdının hem içerideki hem de dışarıdaki muhaliflerine ve rakiplerine karşı korunması hem Amerika hem de İsrail açısından Yemen savaşının ticari gelirinden daha büyük önem taşıyor.
Bu sebeple Cemal Kaşıkçı cinayetinden sonra Suudileri Yemen’de ateşkese zorlayan Trump hükümetinin Suudi veliahdını İran ve ‘Yüzyılın Anlaşması’ öncelikleri için korumak amacıyla Yemen sorunundan kurtulmak istediği anlaşılıyor.
Bununla birlikte Amerika’nın baskısıyla İsveç görüşmelerine onay vermek zorunda kalan Suudilerin Mansur Hadi hükümetinin Sana hükümetiyle anlaşma yapmasına izin verip vermeyeceği hala belirsiz.
4 yıl önce Husileri başta başkent Sana olmak üzere “işgal ettikleri” kentlerden çıkarmak ve Mansur Hadi’yi yeniden cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtmak hedefiyle 17 ülkenin doğrudan veya dolaylı desteği ile dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Yemen’e savaş açan Suudiler, 2015’e göre bu hedeflerden daha da uzak.
Yemen sorununu Suudi argümanlarıyla tanımlayanlara göre sorun İran desteği ile meşru hükümete darbe yapan Husilerden kaynaklanıyor. Güya tarafsız olanlara göre ise Yemen, Suudiler ile İran’ın ‘vekalet savaşında’ kurban ediliyor.
35 yıl boyunca Yemen’e sadece 6 ay uçak gönderebilen İran’ın darbe yaptırıp 17 ülkeye karşı 4 yıldır Yemen’i elinde tuttuğu ve Yemenlilerin işte böylesi bir vekalet savaşının kurbanı olduğu size gerçekçi geliyor mu?
Bunları gerçekçi buluyorsanız ekim ayından sonra depreşen Yemen duyarlılığını da gerçekçi bulabilirsiniz.
[1]AA, 10 Ekim 2018. Yemenli çocuklar açlıkla mücadele ediyor https://www.aa.com.tr/tr/dunya/-yemenli-cocuklar-aclikla-mucadele-ediyor/1277806
[2]Diyanet TV. 17 Ekim 2018. Yemen'de 10 Dakikada Bir Çocuk Ölüyor! https://www.diyanet.tv/yemende-10-dakikada-bir-cocuk-oluyor
[3]Diyanet Vakfı resmi sitesi, 6 Aralık 2018. https://tdv.org/tr-TR/site/haberler/turkiye-diyanet-vakfi-yemen-icin-yardim-kampanyasi-baslatti-3835
[4]Amerika’nın Sesi, 28 Kasım 2018. Erdoğan’dan İslam Dünyası’na 'Sözde Müslümanlar' Eleştirisi https://www.amerikaninsesi.com/a/erdogandan-islam-dunyasina-sozde-muslumanlar-elestirisi/4677716.html
[5]CNN Türk. 31 Ekim 2018. ABD'den Yemen'de barış çağrısı https://www.cnnturk.com/dunya/abdden-yemende-baris-cagrisi
[6]DW, 3 Nisan 2018. BM'den Yemen çağrısı: Sözlerinizi tutun https://www.dw.com/tr/bmden-yemen-çağrısı-sözlerinizi-tutun/a-43234863
[7]Euronews, 27 Ocak 2017. BM: Her 10 dakikada bir Yemen'de bir çocuk açlıktan veya hastalıktan ölüyor https://www.youtube.com/watch?v=63i1fQbRQG4
[8]Haşikci’nin Yemen savaşına yönelik eleştirel yazıları, Muhammed bin Salman ile aralarının bozulmasından ve ülkesinden ayrılmak zorunda kalmasından sonradır.
[9]YDH. 16 Ekim 2018. Kaşıkçı vakasını halletmek zorlu mesele http://www.ydh.com.tr/HD15715_kasikci-vakasini-halletmek-zorlu-mesele.html
[10]Habertürk. 14 Aralık 2018. Erdoğan: "Cemal Kaşıkçı, (Suudi Arabistan) Başkonsoloslukta ne yazık ki alçakça bir operasyonla şehit edildi. https://www.haberturk.com/istanbul-haberleri/17152844-erdogan-cemal-kasikci-suudi-arabistan-baskonsoloslukta-ne-yazik-ki-alcakca-bir-operasyonla
[11]Euronews, 30 Kasım 2018. Macron'dan Prens Selman’a Kaşıkçı baskısı: Endişeliyim https://tr.euronews.com/2018/11/30/macron-da-prens-salman-a-kasikci-baskisi-endiseliyim
[12]Star 27 Mart 2015. Erdoğan: İran ve terörist gruplar Yemen'den çekilmeli https://www.star.com.tr/politika/erdogan-deasin-yerini-iran-almamali-haber-1014397/
[13]BBC, 21 Ocak 2015. 5 Soruda Yemen'de neler oluyor? https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/01/150121_yemende_neler_oluyor
[14]Milliyet. 29 Kasım 2018. Erdoğan’dan İslam dünyasına çağrı: Tuzaklara düşmeyelim http://www.milliyet.com.tr/erdogan-dan-islam-dunyasina-cagri--siyaset-2786256/
[15]YDH, 12 Aralık 2018. Trump: Bin Salman’ın yanındayız, İran Yemen’den çekilmeli http://www.ydh.com.tr/HD15783_trump--bin-salmanin-yanindayiz-iran-yemenden-cekilmeli.html
[16]AA. 7 Aralık 2018. Yemen'de 3 ayda 1500 sivil öldü veya yaralandı https://www.aa.com.tr/tr/dunya/yemende-3-ayda-1500-sivil-oldu-veya-yaralandi/1332495
[17]El Cezire, 26 Mart 2015. Yemen'de 'İran-Suud savaşı' http://www.aljazeera.com.tr/haber/yemende-iran-suud-savasi
[18]NTV, 8 Eylül 2018. Yemen konulu Cenevre istişare toplantıları başarısızlıkla sonuçlandı https://www.ntv.com.tr/dunya/yemen-konulu-cenevre-istisare-toplantilari-basarisizlikla-sonuclandi,x8G0CUFeKEa1prVtvajz_A
[19]AA. 5 Eylül 2018. Cenevre'deki Yemen görüşmeleri ertelendi https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cenevredeki-yemen-gorusmeleri-ertelendi/1247280
[20]Yeni Şafak, 13 Eylül 2015. BM: Yemen'de yüz binlerce sivil dehşet içinde https://www.yenisafak.com/dunya/bm-yemende-yuz-binlerce-sivil-dehset-icinde-3395505
[21]İbrahim Karagül. Yeni Şafak, 27 Mart 2015 İran’ın işgal haritası bölgesel savaş başlattı https://www.yenisafak.com/yazarlar/ibrahimkaragul/iranuin-igal-haritasi-bolgesel-sava-balatti-2009759
[22]İbrahim Karagül. Yeni Şafak, 6 Ocak 2016 Tanklar Kabe’ye dayanmadan, Mekke Savaşı başlamadan https://www.yenisafak.com/yazarlar/ibrahimkaragul/tanklar-kabeuye-dayanmadan-mekke-savai-balamadan-2025045
[23]İbrahim Karagül. Yeni Şafak, 3 Aralık 2018. Yüz yıl önceki ihanetinizi bugüne taşıdınız, gördük.. * İki Veliaht’la “ortak” iş yürüttünüz, gördük.. * Ama unutmayın, biz bin yıldır aynı mevzideyiz https://www.yenisafak.com/yazarlar/ibrahimkaragul/-yuz-yil-onceki-ihanetinizi-bugune-tasidiniz-gorduk-iki-veliahtla-ortak-is-yuruttunuz-gorduk-ama-unutmayin-biz-bin-yildir-ayni-mevzideyiz-2048357