İsrail’in Gazze’nin Mısır sınırındaki Refah kentine saldırmasıyla savaşta son aşamaya geçilmesi bekleniyor.
Refah’ın savaştaki son durak olacağı beklentisi, uluslararası siyasi atmosferle ve İsrail saldırılarının sıralamasıyla doğrudan ilgili. İsrail rejiminin Gazze Şeridi’ne yaptığı saldırılar özetle şu sırayla gerçekleşti.
İsrail rejimi kara saldırısından önce Gazze Şeridi’nin kuzeyine havadan halı bombardımanı yaptı ve kuzey bölgelerindeki halkı güneye göç etmeye zorladı. Kara saldırısını ise üç aşamalı olarak sürdürdü.
Birinci aşamada Gazze’nin kuzey, orta ve güney bölgeleri arasındaki bağlantıları kopardı. Saldırılarını Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Beyt Hanun, Beyt Lahiya ve Gazze kentlerine yoğunlaştırdı.
İkinci aşamada Gazze Şeridi’nin orta bölümünü hedef aldı. Cuhr ed-Dik, Bureyc, Deyr el-Beleh, bu aşamada ana hedefler oldu.
Üçüncü aşamada ise saldırılar güneye kaydırıldı. Şu an Han Yunus’a yönelik saldırılarını sürdüren İsrail rejimi, son aşama olarak Mısır sınırındaki Refah kentini hedefe koydu.
Refah kentinin savaşın son durağı olacağı beklentisi, sadece uluslararası siyasi şartlarla ilgili değil. Gazze Şeridi’nin coğrafi bölgeleri ve rejimin bu saldırı sıralaması da Refah kentinin savaşın son durağı olacağını düşündürüyor.
Zira Mısır’ın işbirliği yapmaması nedeniyle Selahaddin Ekseni’ne saldırı gündemden çekildiğine göre İsrail ordusu Refah kentine karadan girdiği zaman Gazze Şeridi’nde ayak basmadığı hiçbir yer kalmamış olacak.
Yani Refah kenti, İsrail rejiminin savaşın başlangıcında koyduğu hedefleri gerçekleştirebileceği son yer; çünkü Gazze Şeridi’nin daha önce girdiği kuzey ve orta kesimlerinde ne Hamas’ı çökertebildi, ne de direnişçiler tarafından tutuklanan İsrailli esirleri kurtarabildi.
İsrail rejiminin, Gazze Şeridi’nde bulmayı umduğu Hamas tünellerini, askeri altyapısını, direniş liderlerini aramadığı tek yer Refah kenti olacağı için bunları bulsa da bulamasa da Refah saldırısı savaşın son durağı olacak.
Savaşın başladığı ekim ayında Gazze Şeridi’nin kuzeyine odaklanan İsrail rejimi, Aralık ayında Mısır yönetimini rahatsız eden Selahaddin Ekseni’ni gündeme getirmeye başladı.
İsraillilerin ‘Philadelphia Ekseni’ dedikleri Selahaddin Ekseni, Gazze Şeridi’nin Kerem Ebu Salim sınır kapısından Akdeniz’e kadar Mısır’la olan sınır hattına verilen isim. Yaklaşık 14 km. uzunluğunda ve birkaç yüz metre genişliğindeki bu hat, Mısır’la Gazze Şeridi arasında adeta bir tampon bölge niteliğinde.
Peki ne olmuştu da aralık ayında kuzey ve orta kesimlerde çok şiddetli bir savaş veren İsrail rejimi bir anda Mısır’la gerginleşme pahasına Selahaddin Ekseni’ni gündeme getirmişti?
Hastaneler de dahil olmak üzere hiçbir ahlaki ve insani sınır tanımadan Gazze Şeridi’ne binlerce ton bomba yağdıran İsrail rejimi, aradan geçen iki aya ve askeri imkanlar açısından mutlak bir üstünlüğe sahip olmasına rağmen öngördüğü hedeflerin hiçbirine ulaşamamıştı ve ağır kayıplar veriyordu.
Rejimin liderleri, Filistin direnişinin tüneller aracılığıyla Mısır’dan silah, mühimmat veya lojistik ikmal yapabildiğini düşünüyordu ve Selahaddin Ekseni’ni ele geçirip Gazze Şeridi ile Mısır’ın tünel bağlantısını kesmeyi hedefliyordu.
Selahaddin Ekseni, Mısır’la İsrail arasında imzalanan Camp David barış anlaşmasından sonra o dönemde Gazze Şeridi’nde işgalci bir güç olarak bulunan İsrail ile Mısır arasındaki sınır hattıydı. İsrail rejimi Gazze’de direnişin baskılarına dayanamayıp 2005’te Beyrut Kasabı Ariel Şaron’un başbakanlığı döneminde çekildi.
2006’da Filistin Yasama Meclisi seçimlerini Hamas kazandı. 2007’de Hamas’a darbe yapmaya çalışan el-Fetih liderlerinden Muhammed Dahlan, Gazze’den kovulunca tüm Gazze Şeridi ve dolayısıyla da Selahaddin Ekseni Hamas’ın kontrolüne geçmiş oldu.
Mısır rejimi hem Camp David Anlaşmasındaki yükümlülükleri hem de Hamas’a olan düşmanca tutumu sebebiyle Selahaddin Ekseni’nin altından geçen tünelleri önlemeye çalışsa da başarılı olamadı ve Direniş Ekseni’nin gönderdiği silah ve mühimmat, bu tüneller aracılığıyla Gazze Şeridi’ne girdi ve Gazze direnişinin şu an tanık olduğumuz askeri altyapısını oluşturdu.
İsrail rejimi, Gazze’yi yeniden 2005 öncesine geri döndüremeyeceğini bildiği için şimdi direnişin askeri altyapısını sonsuza kadar yok etmenin yolu olarak Selahaddin Ekseni’ne hakim olmayı gündeme getiriyor. Ancak bu doğal olarak 14 kilometrelik Gazze sınırında İsrail ordusuyla komşu olmak istemeyen Mısır’ı rahatsız ediyor.
Mısır, İsrail rejimiyle Selahaddin Ekseni’nde işbirliği yapmayacağı konusunda Filistinli liderlere güvence verdi.[1]
İsrail rejiminin Savunma Bakanı Yoav Gallant 1 Şubat’ta Han Yunus’taki rejim güçlerini ziyareti sırasında Han Yunus’tan sonra Refah’a saldıracaklarını açıkladı. Rejimin başbakanı da 4 Şubat’ta Refah’a saldıracakları yönündeki açıklamayı teyit etti.
Ancak İsrail’in Gazze Şeridi’nin kuzey ve orta kesimlerine saldırıları sebebiyle yaklaşık bir buçuk milyon kişinin sığındığı Refah kentini yeni hedef olarak açıklaması, Washington rejiminden bile destek görmedi.
İsrail rejimi, Uluslararası Adalet Divanı tarafından da teyit edilen Gazze soykırımını artık Amerikan kamuoyuna bile izah edemiyor. Özellikle sosyal medya kullanımı sayesinde ana akım medyanın İsrail yanlısı yönlendirmelerinden korunabilen genç kesim, Washington rejiminin Gazze’deki savaşla ilgili tutumuna karşı çıkıyor.[2]
Joe Biden yönetimi, başkanlık seçimleri öncesinde İsrail rejiminin soykırımcı çehresini gizlenemez hale getirecek yeni katliamlar görmek istemiyor. Bu yüzden de zahiren İsrail rejiminin 1.4 milyon sivilin yaşadığı Refah kentine kara saldırısı yapmasına karşı çıkarak kendi iç kamuoyunda imaj parlatmaya çalışıyor.
Bununla birlikte üç ayı aşkın bir süredir hiçbir askeri hedefini gerçekleştiremeyen İsrail rejiminin bir başarı öyküsüne ihtiyaç duyduğunu da biliyor ve bunu destekliyor.
Biden ve ekibi, Refah saldırısına karşı açıklamalar yaparak iç kamuoyunda olumlu bir imaj yaratmaya çalışırken, şarta bağlayarak İsrail rejimine saldırı için onay veriyor.
Amerika’dan yayın yapan Axios internet sitesinin İsrailli sahibi Barak Ravid’in naklettiği bilgiler Washington’un İsrail saldırısına karşı çıkmadığını sadece şarta bağladığını gösteriyor.
Axios’un haberine göre Amerikan Başkanı Joe Biden, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile telefon görüşmesinde Refah kentindeki bir buçuk milyona yakın Filistinli sivilin tahliyesi planlanmadan Refah'a saldırı düzenlenmemesi konusunda uyarıda bulundu.[3]
Haberde ayrıca üst düzey bir Amerikalı yetkiliden naklen, İsrail rejiminin de kendilerine sivil nüfusun tahliyesi gerçekleşmeden harekete geçmeyeceklerini ifade ettiğini aktardı.
Peki İsrail rejiminin Gazze Şeridi’nin kuzeyine yaptığı saldırılar sırasında Refah’a tehcir ettiği bir buçuk milyona yakın sivil, İsrail rejimi bu kente rahatça saldırabilsin diye tekrar nereye tehcir edilecek?
Bu sorunun cevabı Mısır’ın Refah saldırısı konusundaki tutumu da belirliyor. Tıpkı Washington gibi Kahire de İsrail’in Refah kentine saldırısına görünüşte şiddetle karşı çıkıyor.
Nitekim Mısır Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in Refah’a yapacağı muhtemel bir kara saldırısının vahim sonuçları olacağı uyarısında bulundu ve bunun “engellenmesi için tüm bölgesel ve uluslararası çabaların birleştirilmesi gerektiğini vurguladı.”[4]
Hatta el-Meyadin’in televizyonunun haberine göre Wall Street Journal gazetesine konuşan Mısırlı yetkililer, Kahire’nin İsrailli yetkililere eğer Refah’a saldırırsanız barış anlaşmasını askıya alırız diye uyarılar gönderdiğini açıkladı.[5]
İsrail rejiminin Refah kentine muhtemel saldırısı konusunda ‘sivil hassasiyet’ kabardığı için itiraz edenler sadece Amerika ve Mısır’dan ibaret değildi. Suudi Arabistan, Kuveyt, Umman hatta ölen İsrail askerleri için Fatiha okutan Birleşik Arap Emirlikleri dahi Refah saldırısının “insani yansımalarından derin endişe duyulduğunu” açıkladı.[6]
Peki gerçekten Amerika ve tüm bölge ülkeleri İsrail’in Refah kentine saldırısına karşı mı? Bunların yaklaşık “1,4 milyon sivilin” bulunduğu Refah kentine saldırı yapılmasına karşı olduğu doğru. Ancak hiçbiri “1,4 milyon sivilin” bulunmadığı Refah kentine saldırı yapılmasına karşı değil.
Bunu, Refah’taki 1.4 milyon sivilin yeniden tehciri için hazırlanan plandan ve Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin bu planı hayata geçirmek için Amerika ile sergilediği işbirliğinden anlıyoruz.
Amerika, İsrail ve Arap rejimlerinin işbirliğiyle hazırlanan bu tehcir planının ayrıntıları, Lübnan’da yayımlanan el-Ahbar gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni İbrahim el-Emin tarafından açıklandı. [7]
İbrahim el-Emin’in makalesine göre Refah kentine tehcir edilmiş olan 1,4 milyon Filistinlinin yaşadığı kampların gerçek bir sorun oluşturduğunu bilen İsrail rejimi kısa süre önce bir plan üzerinde çalışmaya başladı. Planlar Amerika, Mısır ve diğer Arap rejimleriyle tam bir iş birliği ve koordinasyon içerisinde geliştirildi.
Makaleye göre “İsrail, operasyon için Amerika ve Mısır’dan şartlı onay aldı.” Amerikan rejimi, İsrail’in Uluslararası Adalet Divanı’nın soykırım kararını destekler şekilde daha önce diğer bölgelerde işlediği cinayetleri tekrarlanmamasını ve operasyonu hem zaman hem de coğrafi alan açısından sınırlamasını şart koşuyor.
Mısır rejimi ise Refah’taki halkın Sina’ya tehcir edilmemesini ve İsrail’in Filistin direnişini yok etmesinden sonra Gazze’deki yönetimin Kahire tarafından belirlenmesini istiyor.
El-Ahbar gazetesi, Amerika ve Mısır’ın şartları doğrultusunda Refah halkının tehciri için üretilen planın detaylarını şöyle naklediyor:
1- İsrail ile Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri arasında yeni kampların nasıl kurulacağı, finanse edileceği ve yönetileceği konusunda bir siyasi güvenlik anlaşması imzalanacak. ABD, Mısır’a Mısır’ın harcamayı taahhüt ettiği kadar ödeme yapacak.
Yani İsrail rejiminin Refah’a zahmetsizce saldırabilmesi için bir buçuk milyon Filistinlinin yerleştirileceği çadır kentlerin parasını Amerikan rejimi Birleşik Arap Emirlikleri’nden tahsil edecek. Kendi komisyonunu aldıktan sonra da bu işin hamaliyesi için Mısır’ı kullanacak.
2- Göçmenleri özellikle Gazze Şeridi’nin batı bölgelerinde ve el-Mevâsî bölgesinden (Gazze Şeridi’nin güneybatısından) Şeyh Aclin bölgesine (Gazze’nin güneyine) kadar uzanan bir kıyı şeridinde toplanması için yeni yer belirlenecek.
Yani, Refah’tan tehcir edilecek olan bir buçuk milyon sivil, Mısır’a değil, Amerika ve Mısır’ın kazandığı parayla Gazze’nin kıyı şeridinde inşa edilecek olan çadır kentlere gönderilecek.
3- Çadır kentler için belirlenen 12 ila 15 arasındaki toplanma merkezinden en büyüğü iki noktada olacak. Yaklaşık bir milyon kişi de güney el-Mevâsî ile Gazze Şeridi’nin merkezine yakın ‘Şarm Park’ta kurulacak olan bu iki kampa sıkıştırılacak.
4- Şeyh Aclin bölgesinden ve Gazze Vadisi’nin kuzeyinden doğuya doğru uzanan Gazze’nin kuzeyinin tamamı izole edilecek ve burada hiçbir insani destek faaliyeti gerçekleştirilmeyecek, bunun yerine geri kalan nüfus, destek almak için kamp alanlarına taşınmak zorunda bırakılacak.
5- Her çadır kent yaklaşık 25 bin çadırdan oluşacak. Çadır kentlerin yönetiminde Hamas’la bağlantısı olan hiç kimseye siyasi veya idari bir görev verilmemesi garanti altına alınacak.
6- Mısır tarafındaki tüm sınır kapılarından yani Refah ve Kerem Ebu Salim sınır kapılarından İsrail sorumlu olacak.
7- Birleşik Arap Emirlikleri, Şarm Park’ın karşısındaki bölgede yüzen bir liman kuracak. Yardımlar İsrail tarafından önceden denetlenerek burada indirilecek ve er-Raşid Caddesi üzerinden araçlarla dağıtılacak.
8- Çadır kentlerin su, kanalizasyon gibi altyapı inşaatından da Mısır sorumlu olacak, Amerikan rejimi, bu işin finansmanı için de Suudi Arabistan’ı görevlendirecek.
Sahra hastaneleri kurulacak. Şu anda da olduğu gibi yaralıların Gazze Şeridi’nin dışına çıkarılması tamamen İsrail rejiminin iznine bağlı olacak. Gazze Şeridi dışına tahliye edilecek olan hasta veya yaralıların listesi önceden İsrail rejimine verilecek. Çünkü İsrail rejimi, yaralıların İran’a, Suriye’ye ve hatta Lübnan’a nakledilmesine izin vermiyor.
Çok güçlü ekonomik potansiyellere sahip olan bölge ülkelerinin üç tane önemli örgütü var. Arap Birliği, İslam İşbirliği Örgütü ve Körfez İşbirliği Konseyi, potansiyellerini bölgenin veya üyelerinin ulusal çıkarları yönünde kullanması halinde çok büyük küresel etkiler yaratabilecek örgütler.
Dr. Muhammed Ali Senoberi’nin dikkat çektiği gibi bölge ülkeleri 1973’te yaptıkları gibi sadece petrolü bile bir siyasi silah olarak kullansa küresel siyaseti değiştirebilecek potansiyellere sahip.[8] Yani sanılanın aksine bölge ülkeleri zayıflıkları veya imkansızlıkları sebebiyle değil, siyasi iradesizlikleri sebebiyle etkili olamıyorlar.
Söylem düzeyinde dahi kuruluş amaçlarına uygun davranan bir Arap Birliği veya İslam İşbirliği Örgütü olmadığı Gazze savaşının ilk günlerinde açıkça görülmüştü. Zira sadece bir hastane bombardımanında 500 kişi ölmüş olmasına rağmen İsrail rejimiyle diplomatik ilişkilere sahip olan hiçbir bölge ülkesi, ilişkilerini kesmek şöyle dursun İsrail’deki elçisini istişare amacıyla geri çağıracak bir tepki dahi göstermemişti.
Arap Birliği üyesi ülkelerden Mısır ve Ürdün, Körfez İşbirliği Örgütü üyesi olan Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, İslam İşbirliği Örgütü üyesi olan Türkiye, İsrail rejimiyle siyasi ilişkilere sahip. Uluslararası adalet Divanı’nın soykırım tedbir kararına rağmen bu ülkelerin İsrail rejimiyle gerilimi sadece liderlerinin kendi iç kamuoyunda imaj parlatmak için yaptığı açıklamalarıyla sınırlı kaldı.
Liderler arası ağız kavgaları dışında bu ülkeler İsrail rejimine ekonomik veya siyasi herhangi bir yaptırım uygulamadı.
Savaşın ilk günlerinde “İsrail’in kendini savunma hakkını destekliyoruz” diyerek açıkça soykırıma destek veren Batılı rejimlerin aksine bölge ülkeleri “Gazze halkının kendini savunma hakkını” desteklemedi. Bütün bu tavırlar ise bölge ülkelerinin ‘zorunluluklar veya zayıflığı’ ile izah edildi.
Ancak İsrail karşısındaki edilgen tutumu ‘zorunluluk veya zayıflık’ ile izah eden bu ülkelerin medyası, Direniş Ekseni’ne karşı oldukça güçlü tepkiler verdi. Direniş Ekseni güçlerini “hiçbir şey yapmamakla”, “savaşmamakla”, hatta “Amerika ile danışıklı dövüş” yapmakla suçladılar.
Bu rejimlerin ve onlara ilişik medyanın muhtemel Refah saldırısı karşısındaki tepkisi de sadece ‘1,4 milyon sivil’ söylemi üzerinden dramatize etmekle sınırlı.
İsrail rejiminin Refah’a sorunsuz şekilde saldırabilmesi için hazırlanan planlar, yapılan koordinasyonlar ve kurulan koalisyon dikkatlerden kaçırılıyor.
Eğer plan uygulanabilir ve Refah halkı yukarıda ayrıntıları nakledilen plan doğrultusunda kıyı şeridine balık istifi yapılırsa Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün’ün ‘Refah halkının kurtarıcısı’ ilan edilmesi bile mümkün.
Bütün bu şartlara rağmen hala şu soru sorulabiliyor: Peki Direniş Ekseni Gazze için ne yaptı? İsrail’e karşı savaşmak için daha ne olmasını bekliyor?
Direniş Ekseni, “Gazze halkının kendini savunma hakkı var” dedi.
Direniş Ekseni, Filistin direnişine askeri altyapı kurdu.
Direniş Ekseni, Lübnan, Irak, Yemen, İran ve Suriye bileşenleri ile askeri ve diplomatik alanda savaş veriyor.
Direniş Ekseni bileşenlerinin verdiği bu savaş İsrail, Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa, Kanada, Avustralya, Hollanda vs. gibi ülkeleri caydırmaya yetmiyor. Bütün bir küresel Batı sistemi karşısında yetersiz kalıyor. Bu kesinlikle doğru.
Peki Direniş Ekseni’nin yetersiz kaldığı bu savaşta Arap Birliği, Körfez İşbirliği Konseyi ve İslam İşbirliği Örgütü üyesi ülkeler kimin yanında yer alıyor? Kimle koalisyon yapıyor?
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın son Lübnan ve Suriye turu ve buradaki direniş liderleriyle yaptığı görüşmeler muhtemelen refah saldırısına karşı tepkileri koordine etmeye yönelikti.
Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin İsrail’in rahatça saldırabilmesi için Amerika’yla yaptığı bu muazzam işbirliği karşısında Direniş Ekseni’nin tepkileri de muhtemelen saldırıların dozunun biraz daha arttırılmasıyla sınırlı kalacak ve Refah saldırısını önleyemeyecek.
Peki İran, Suriye, Hizbullah, Ensarullah ve Irak Halk Seferberlik Güçleri’nin İsrail’e topyekûn savaş ilan ettiğini varsayalım. Batılı ülkelerin safı zaten açık. Böylesi bir savaşta Arap Birliği, İslam İşbirliği Örgütü ve Körfez İşbirliği Konseyi hangi safta yer alır?
Sorulara geri dönelim: Direniş Ekseni savaşa girmek için daha neyi bekliyor?
Cevap: Bölge ülkelerinin Filistin’in yanında durmasını bekliyor.
[1] YDH, 29 Ocak 2024, Mısır, Philadelphia Ekseni’nin kontrolü konusunda güvence verdi
[2] TRT Haber, 22 Kasım 2023, ABD'li genç seçmenin yüzde 70'i, Biden'ı onaylamıyor
[3] Barak Ravid, Axios, 12 Şubat 2024, Biden tells Bibi: No Rafah operation without plan to protect Palestinian civilians
[4] TRT Haber, 11 Şubat 2024, Mısır'dan İsrail'e "Refah" uyarısı: Vahim sonuçları olur
[5] El Meyadin, 10 Şubat 2024, "وول ستريت جورنال" عن مسؤولين مصريين: القاهرة أرسلت تحذيرات لـ"إسرائيل" من أنّ أي عملية برية في رفح، ستؤدي إلى تعليق فوري لمعاهدة السلام بين البلدين
[6] AA, 12 Şubat 2024, İsrail'in Mısır sınırındaki Refah kentine saldırısına dünyadan tepkiler
[7] İbrahim el-Emin, el-Ahbar, 13 Şubat 2024, تفاصيل خطة تهجير أبناء رفح: «قرى مخيّمات» على ساحل غزة... وميناء إماراتي عائم للمساعدات
Makalenin Türkçesi için bkz. Gazzelileri Tehcir Planlarının Ayrıntıları Sızdı
[8] Muhammed Ali Senoberi, YDH, 8 Şubat 2024, Gazze soykırımının durdurulması için İsrail’in hayat damarlarının kesilmesi