Gazze cephesi her ihtimale açık, Hizbullah'ın cephesi güçleniyor

01 Mayıs 2024 / Muhammed NUREDDİN

Gazze'de devam eden savaş nedeniyle Hizbullah'ın ateşkesi reddetmesi İsrail'i Gazze'de ateşi kesmeye zorlayan faktörlerden biridir.

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısı her yönden devam ediyor. Her geçen gün İsrail'in yüzlerce Filistinlinin cesetlerini gömdüğü toplu mezarlar ortaya çıkıyor. Gazze’de açlık zirvede ve sağlık hizmetlerindeki eksiklik son derece büyük. 

İsrail şu ana kadar siyasi ve askeri hedeflerinin hiçbirine ulaşamadı, İsrail Gazze'deki direniş liderlerinden hiçbirini öldüremedi ya da tutuklayamadı. 

Bu arada Filistinlileri Mısır'a tehcir girişimleri de sürüyor. Ama tehcir planı Filistinlilerin kendi topraklarından vazgeçmemesi ve Mısır'ın Filistinlileri orada yerinden etmeyi reddetmesi nedeniyle başarısız oldu. 

İsrail ile Hamas arasındaki müzakereler hâlâ çıkmazda bulunuyor. İsrail, daha fazla insani yardımın girmesine izin verilmesi karşılığında direnişin elindeki tutuklularının serbest bırakılmasını sağlamak istiyor, başka bir tavize de yanaşmıyor. Ayrıca Hamas'ın Gazze'yi yönetmeye dönmesini reddediyor ve kalıcı ateşkesi de reddediyor. 

Hamas ise bu şartları kabul etmiyor. İsrail hapishanelerindeki Filistinli mahkumlar serbest bırakılmadan, kalıcı ateşkes yapılmadan, bölge sakinleri evlerine dönmeden, Gazze'nin yeniden inşası ve Gazze Şeridi’ne her türlü yardımın girişi olmadan israilli esirleri serbest bırakılmayacağını vurguluyor. 

Gazze'nin yönetimine gelince, Hamas bunun yalnızca Filistinliler tarafından karara bağlanan bir Filistin iç meselesi olduğunu söylüyor.

Netanyahu iç baskılardan, İsrailli esirlerin ailelerinin gösterilerinden, üst düzey askeri liderlerin istifasından ve birçok askerin savaşı sürdürmeyi reddetmesinden dolayı büyük sıkıntı içinde.

Netanyahu bölgesel düzeyde de Direniş Ekseni’nden gelen baskıların artması sorunuyla karşı karşıya.

1 Nisan’da Şam'daki İran konsolosluğunu bombalayan İsrail'e 14 Nisan'da karşılık veren İran, “Yahudi devletinin” topraklarını doğrudan bombalayan ilk Arap olmayan ülke oldu.

Bu, İran gibi büyük bir ülkeyi, bundan sonra her an İsrail varlığına yönelik doğrudan ve potansiyel bir tehdit kategorisine sokan önemli bir gelişmedir. 

Netanyahu, Lübnan cephesinde devam eden baskılarla ve İsrail'in Lübnan sınırındaki bölgelerinde hayatın tamamen durmuş olmasından kaynaklanan sorunlarla da karşı karşıya bulunuyor. 

Yemen deniz taşımacılığı üzerindeki baskısını sürdürürken, tehdit düzeyi zayıf olsa da Irak cephesi hala hazır. 

Batı Cephesi İsrail'i desteklemeye devam ediyor. Anthony Blinken hâlâ bu cephenin öncüsü. ABD Kongresi 26 milyar dolarlık yardımı onayladı. Ancak bu, protestoların kapsamının giderek prestijli ABD üniversitelerine doğru genişlediği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. 

Bu, ABD yönetimini ve İsrail'i şaşırttı. Bu, Netanyahu'nun çıktığı ağaçtan inmesi ve taviz vermesi yönünde baskı oluşturmaya yardımcı oluyor. 

Bu arada İsrail ile Amerika arasındaki anlaşmazlığın ciddi olmadığından da şüphe duyulmamalıdır. İki taraf arasında sadece İsrail ile Batı'nın çıkarlarının en iyi şekilde nasıl korunacağı konusunda görüş farklılığı var.

İsrail ve Batı'nın Filistinlilere baskı yapmasının ve onlardan taviz almasının son ve tek yolunun İsrail ordusunun Refah'a büyük bir saldırı yapması olduğu görülüyor ve bu bir tehdit olarak ileri sürülüyor. 

Refah neredeyse Filistinlilerin elindeki son bölge. Filistinliler taviz vermek ile Refah'ın yok edilmesi ve halkın Mısır'a tehcir edilmesi arasında bir seçim yapmaya zorlanıyor. Amerika, "insani koşullara saygı" şartıyla operasyona karşı çıkmadığını açıklıyor.

Herkes Hamas’a baskı yapıyor

Katar da dahil olmak üzere herkes Hamas'a baskı yapıyor. Katar'ın Hamas liderliğinden Katar'ı terk ederek başka bir ülkeye gitmesini isteyebileceği bildiriliyor. 

İsmail Haniye'nin Erdoğan'la görüşmesi, Hamas yönetiminin Türkiye'ye gidebileceği yönündeki söylentileri güçlendirdi. 

Washington ile koordinasyon kapsamında Ankara, Hamas'a taviz vermesi için baskı yapmaya çalışabilir. Ancak Hamas taviz verecek durumda değil. 

Gazze yok edildi, sakinleri öldürüldü ve yerlerinden edildi ve Hamas'ın kendini infaz etmekten başka vazgeçeceği bir şey kalmadı ki bu da yedinci imkansızlık. 

Dolayısıyla gereken ‘taviz’ İsrail'dendir. Çözüme giden yol bellidir, bilinmektedir o da siyasi çözümdür: yani Filistinlilerin haklarının tanınması.

İsrail'in Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nden çekilmesi ve başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulması.

Arap ülkeleri ve Ramallah'taki Filistin Yönetimi'nin (Mahmud Abbas) kabul ettiği şey bu. 

Hamas'a göre bu, bir çözüm değildir. Ancak buradaki sorun, İsrail’in tüm Filistin topraklarında kendisinden başka devlet istememesidir ve iki devletli çözümü reddeden de İsrail'dir. 

Sorunun özü şudur: İsrail'in bu uzlaşmazlığı ve Amerika'nın desteği (Washington, Güvenlik Konseyi'nde Filistin devletinin tanınması lehinde oy kullanmayı reddetmişti) ışığında, esirler sorununa ciddi çözümlere ulaşma olanağı zor görünüyor. 

Her halükarda Arap-İsrail çatışması meselesi eskisinden daha karmaşık görünüyor.

Lübnan’ın sınır köylerinde tarım, sanayi ve eğitim faaliyetlerinin aksamasına, çok sayıda evin yıkılmasına ve Hizbullah ile sivillerin kayıplarının 370 kişiyi aşmış olmasına rağmen Hizbullah Gazze'de ateşkes olmadıkça İsrail'le ateşkesi reddediyor.

Hizbullah, İsrail’I Gazze’de ateşkese zorluyor

Burada Lübnan cephesi, Gazze'deki direnişe destek veren en önemli cephelerden biri olarak karşımıza çıkıyor. 

Gazze'de devam eden savaş nedeniyle Hizbullah'ın ateşkesi reddetmesi İsrail'i Gazze'de ateşi kesmeye zorlayan faktörlerden biridir.

Dolayısıyla Batılı ülkeler Lübnan cephesini Gazze'deki durumdan ayırmaya çalışıyor. 

Bu gerçekleşirse direniş cephesi zayıflayacak, karşılığında İsrail rahatlayacak. 

Lübnan’ın sınır köylerinde tarım, sanayi ve eğitim faaliyetlerinin aksamasına, çok sayıda evin yıkılmasına ve Hizbullah ile sivillerin kayıplarının 370 kişiyi aşmış olmasına rağmen Hizbullah bunu reddediyor.

Ancak İsrail ve Hizbullah, önceki angajman kurallarına uyma ve aralarında topyekun bir savaşı önlemeye çalışma konusunda nispeten ‘disiplinli’ görünüyor. 

Bu bağlamda, Fransa Dışişleri Bakanı Stephane Sijourne, Lübnan’ı  ziyaret etti ve Hizbullah'ın müttefiki Meclis Başkanı Nebih Berri aracılığıyla, Hizbullah’ı 1701 sayılı BM kararının uygulanması, Litani Nehri'nin güneyinden kısmen çekilmesi ve çatışmaların durdurulması konusunda ikna etmeye çalıştı. 

Fransa, varlığını kanıtlamaya çalışıyor; ama aslında tamamen Batı'nın gündemi için çalışıyor. Fransız Bakan, İsrail'e karşı baskıyı hafifletmeyi ve Hamas'tan Hizbullah ve İran'a kadar düşmanlarının gücünü zayıflatmayı hedefliyor.

Hizbullah, Batı'nın baskısına ve İsrail'in askeri saldırılarına karşı hâlâ kararlı. 

Lübnan'ın savaşa müdahalesine karşı bir cephe oluşturarak Hizbullah'ı içeriden kuşatma girişimleri ise şu ana kadar başarısız oldu. 

Hizbullah'a karşı çıkan gruplar, “Lübnan Kuvvetleri Partisi”nin lideri Samir Caca'nın ikametgahı olan Maarab bölgesinde bir toplantı düzenledi.

Ancak sürpriz olan, Hıristiyan güçlerin yarısının toplantıya katılmaması ve hiçbir Şii veya Dürzi liderinin katılmamasıydı. Sünni güçlerin katılımı ise oldukça zayıftı. Hükümet'in tutumu ise iyi. 

Hükümet, Hizbullah'ın güneydeki çatışmaların durdurulmasını Gazze'de ateşkesle ilişkilendiren tutumunu hâlâ destekliyor. 

Hizbullah’ın güneydeki halk tabanı ve kitlelerin hâlâ onu destekliyor olması, Hizbullah’ın gücünün en önemli unsurudur. 

Ayrıca, ABD'deki üniversitelerdeki protestoların Lübnan'daki Amerikan (ve Amerikalı olmayan) üniversitelere de (30 Nisan 2024) yayılmasının da Hizbullah'ın İsrail'le çatışmadaki konumunu güçlendirmeye yardımcı olan faktörlerden biri olduğunu eklemek isteriz.

Muhalefetin Filistin meselesindeki tutumu da Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Gazze'ye yönelik çifte standartlı tutumundan daha olumlu değil.

Türkiye’nin tutumu

Son olarak Türkiye'nin tutumuyla ilgili parantez açmak gerekiyor. İsrail'e ürün ihracatının kısıtlaması, Türkiye'nin İsrail'e verdiği destek ve onunla ticaretin devam ettiği gerçeğini değiştirmiyor. 

Özellikle de AKP’li Nihat Zeybekçi’nin “İsrail'i kınamak başka, onunla ticaret yapmak başka” şeklindeki açıklaması bunu kanıtlıyor. 

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Amerika Birleşik Devletleri uğruna fiilen ticareti ve İsrail'e karşı tavrını değiştirmesi yönünde ne yazık ki yeni bir umut yok. Bu tavır kesinlikle ahlaka aykırıdır. 

Ancak ‘felaket’ burada bitmiyor. Muhalefetin Filistin meselesindeki tutumu da Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Gazze'ye yönelik çifte standartlı tutumundan daha olumlu değil.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin yeni lideri Özgür Özel, geçen Kasım ayında seçilmesinin ardından birçok kez Hamas hareketinin bir ‘terör’ örgütü olduğunu ve geçen Ekim'in 7'sinde yapılanın da bir terör eylemi olduğunu söyledi. 

İsrail'in de bir terör devleti olduğunu söyleyerek bu tutumu geçiştirmeye çalıştı. 

Geçtiğimiz 28 Nisan'da CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, CNN'e, Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırısının “hepimizi üzdüğünü” söyledi. “İnsanlara yönelik terör operasyonunda toplu katliam uygulayan her yapının terör örgütü” olduğunu iddia etti ve devam etti: “Ne yazık ki İsrail de aynı şeyi Filistinlilere uyguluyor.”

 Sonuç olarak herkes Gazze'deki durumu bekliyor ama Hamas, doğru ve apaçık olan temel koşullarını yerine getirmeden bir esir değişimi anlaşmasına varamaz. 

Netanyahu İsrailli esirleri kurtaramadı, ‘Aksa Tufanı’nı öngörüp önleyemedi ve Gazze’de soykırım yaptı. Sonuçta Netanyahu'nun devrilmesi an meselesidir.

 

Makalelerdeki düşünceler yazarına aittir ve YDH’nın politikasını yansıtmayabilir.