Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım’ın dün yaptığı konuşmada ateşkesten söz etmesi Amerika ve İsrail’de heyecan yarattı.
Şeyh Naim Kasım, Meclis Başkanı Nebih Berri’nin ateşkes sağlanması için başlattığı diplomatik girişimleri desteklediklerini söylemişti.
İsrail basını, Şeyh Naim Kasım’ın bu açıklamasını Hizbullah’ın “alanlar arasındaki bağlantıyı kesmeye hazır” olduğu şeklinde yorumladı.[1]
Kanal-12’nin manşeti, Direniş Ekseni’nin ‘Alanların Birliği’ stratejisine gönderme yapıyordu.
‘Alanların Birliği’, Hizbullah’ı ve Direniş Ekseni’nin diğer bileşenlerini kendisine ait olmayan bir savaşa girmek zorunda bırakan bir stratejiydi.
7 Ekim’deki Aksa Tufanı operasyonu Direniş Ekseni’nin kararı değildi; ancak Hizbullah, Alanların Birliği Stratejisi çerçevesinde Gazze’yi yalnız bırakmamak için 8 Ekim’de savaşa girmişti.
Hizbullah, bir yıl boyunca İsrail’in savaş tehditlerine ve Batılı rejimlerin baskılarına rağmen Gazze’de savaş durmadıkça kendisinin de savaşı durdurmayacağını açıklamıştı.
Times of Israel, Kanal-12 ve daha birçok İsrail medya kuruluşu, Şeyh Naim Kasım’ın ateşkesle ilgili açıklamasından Hizbullah’ın Gazze’den vazgeçmeyi kabul edecek kadar zayıfladığı sonucunu çıkardı.
Amerikalılar da aynı görüşteydi. ABD Dışişleri Bakanlığı, Şeyh Naim Kasım’ın açıklamasını Hizbullah’ın ateşkes çağrısı olarak okumuş ve ateşkes çağrısının Hizbullah’ın "yıprandığını" gösterdiğini ifade etmişti.
Washington rejiminin Dışişleri Sözcü Matthew Miller, “Bir yıl boyunca dünya ateşkes çağrısı yaptı, Hizbullah ise bunu kabul etmeyi reddetti ve şimdi Hizbullah geri planda kalıp hırpalanırken, aniden tavır değiştirdiler ve ateşkes istiyorlar” dedi.[2]
Times of Israel’in haberine göre “isminin açıklanmasını istemeyen Lübnanlı bir hükümet yetkilisi” de Amerikan dışişleri sözcüsünün açıklamasını dolaylı olarak destekledi ve “Hizbullah'ın, Güney Lübnan'da ve Beyrut'un güney semtinde insanların toplu olarak yerlerinden edilmesi de dahil olmak üzere bir dizi baskı nedeniyle tutumunu değiştirdiğini” iddia etti.
Peki bahsi geçen ateşkes ne?
Bu ateşkes, Hizbullah’ın Gazze savaşından çekilmesini mi öngörüyor?
Şeyh Naim Kasım’ın Lübnan devlet adamalarının ateşkes girişimini onayladığını açıklaması Hizbullah’ın liderlerini kaybettiği ve zayıfladığı için ‘alanların birliği’ stratejisinden vazgeçtiğini mi gösteriyor?
Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri’nin sürdürmeye çalıştığı ve Şeyh Naim Kasım’ın da destek verdiği ateşkes yeni bir girişim değil.
Oluşturulmak istenen algının aksine söz konusu ateşkes, Hizbullah’ın veya Lübnan devletinin değil, Amerikan rejiminin başlattığı girişimle gündeme gelmişti.
Bir yıldır Hizbullah’ı savaştan çekilmeye zorlamak için Lübnan’a baskı yapan Amerikalılar, 25 Eylül’de Lübnan’da başlayacak ve duruma ve şartlara göre Gazze’yi de içine alacak bir ateşkes planı ortaya attı.
Bazı Avrupa ülkeleri ve Arap devletleri de Amerika’nın bu girişimine destek verdi.
Zamanlama dikkat çekiciydi; çünkü İsrail rejimi 17-18 Eylül’de çağrı cihazları ve telsizleri patlatmış ve yüzlerce Lübnanlının yaralanmasına neden olmuştu.
Yaralananların çoğu Hizbullah üyesi olmakla birlikte bu terörist saldırı birçok sivilin de hayatını kaybetmesine veya yaralanmasına neden olmuştu. Bundan dolayı Hizbullah’ın saldırılarının kapsamını genişletmesi bekleniyordu.
Washington rejimi, 25 Eylül’de yükselen tansiyonu düşürmek ve Hizbullah’ın savaştan çekilmesini sağlayacak bir ortam yaratabilmek için 21 günlük geçici ateşkes teklifini ortaya attı.
Lübnan Dışişleri Bakanı Bu Habib’in açıklamasına göre Amerika tarafından ortaya atılan, bazı Avrupa ve Arap ülkeleri tarafından desteklenen ve İsrail başbakanı tarafından onaylanan bu ateşkes planını, Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah da kabul etmişti.[3]
İsrailli-Amerikalı gazeteci Barak Rawid yönetimindeki Axsios’un haberine göre Amerikalı yetkililer planın amacını “daha geniş çaplı bir çatışmayı önlemek için geçici bir ateşkes sağlamak, yerinden edilmiş yerleşimcilerin evlerine dönmesini kolaylaştırmak ve Gazze'deki ateşkes ve tutuklu müzakerelerini yeniden canlandırmak” olarak açıkladı.
Tüm tarafların prensip olarak kabul ettiği plana göre geçici ateşkes İsrail ve Lübnan'ı ayıran ‘mavi hat’ boyunca geçerli olacaktı. 21 günlük bu ateşkes sırasında taraflar, sivillerin hem İsrail hem de Lübnan'daki evlerine dönmelerine olanak sağlayacak kapsamlı bir anlaşmayı müzakere edeceklerdi.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, 19 Eylül’deki konuşmasında Hizbullah’ın savaştan çekilmesi için Lübnan’a yapılan uluslararası baskılara ve İsrail rejiminin savaş tehditlerine değinmiş ve şöyle demişti:
“Netanyahu'ya söylüyorum: Yerleşimcilerini Kuzey'e geri getiremezsin. Ne yaparsanız yap, Gazze'deki savaşı sona erdirmediğiniz sürece onları geri getiremezsin. Bu bizim size meydan okumamızdır ve sizi temin ederim ki, Allah'ın izniyle, yerleşimcileriniz geri dönmeyecekler.”[4]
Peki Nasrullah, 25 Eylül’deki ateşkes teklifini neden kabul etmişti? Çünkü 21 günlük geçici ateşkes, Hizbullah’ın Gazze savaşından çekilmesini gerektirecek bir şey değildi.
Öte yandan binlerce yaralının tedavisi ve toparlanma için iyi bir fırsattı.
Rejimin başbakanı Netanyahu, koalisyon ortaklarının hükümeti düşürme tehditlerinden dolayı onayladığı ateşkesten geri adım attı ve 27 Eylül’de de Şehit Nasrullah’a yönelik suikast emrini verdi.
17-18 Eylül’deki haberleşme cihazı patlamaları, ardından çok sayıda Hizbullah komutanının ve nihayet Seyyid Hasan Nasrullah’ın hedef alınması, Lübnan’da da İsrail’de de uluslararası alanda da şartları tamamen değiştirdi.
Lübnan’da direniş yanlılarındaki moral çöküntüsü, direniş karşıtlarını Nasrullah’ın yokluğunu belirleyici olmaya cesaretlendirdi.
İsrail’de bölgedeki en güçlü düşmanının lider kadrosunu öldürmüş olmaktan kaynaklı bir zafer sarhoşluğu hakim oldu.
Amerika ise İsrail lehine şekillenen son gelişmelerden dolayı tansiyonu düşürmeyi amaçlayan ateşkes girişimini çöpe attı.
İsrail’in Nasrullah’ın şehadetinin ardından bölgede ‘yeni düzen’ inşası iddiasıyla Lübnan’a başlattığı kapsamlı saldırılar, direnişle en azından zahiren sorunu olmayan devlet adamlarını inisiyatif almaya zorladı.
Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, Başbakan Necib Mikati ve İlerici Sosyalist Parti Lideri Velid Canbolat, Amerika’nın 25 Eylül’deki ateşkes girişiminin sürdürülmesini talep eden bir ortak bildiri yayımladı.
Şeyh Naim Kasım, dünkü konuşmasında işte bu girişime destek verdiğini açıkladı. İsrail ve Amerika ise Şeyh Naim Kasım’ın bu açıklamasını “zayıflayan Hizbullah’ın ateşkes talebi” şeklinde okudu.
Halbuki Şeyh Naim Kasım’ın Nebih Beri’nin ateşkes girişimine destek açıklaması, tamamen Lübnan iç kamuoyuna yönelik bir mesajdı.
Şeyh Naim Kasım, zaten imkansız olan bir ateşkese destek açıklaması yaparak ateşkes talep etmiyordu. Lübnanlı siyasi tarafların Hizbullah’a yönelik suçlamalarının önünü kesiyordu.
Ateşkes imkansız; çünkü İsrail hükümeti, Nasrullah’ın hayatta olduğu ve ateşkesi kabul ettiği 25 Eylül’de dahi ateşkese yanaşmamış ve savaşı genişletme kararı almıştı.
İsrail, 27 Eylül’den beri de en güçlü düşmanının liderini öldürmüş bir zafer sarhoşu olarak artık ne 2006 savaşına son veren 1701 sayılı kararla ne de ateşkesle ilgileniyor.
İsrail rejimi şu an 25 Eylül’de ‘tampon bölge oluşturmayı amaçlayan bir kara harekâtı olmadan kuzeydeki savaşın sona eremeyeceğini’ belirten Diaspora Bakanı Amihay Şikli’nin hedefini gerçekleştirmeye odaklanmış durumda.
Güney Lübnan’ı havadan bombalayarak insansızlaştırmaya ve Litani Nehrine kadar olan toprakları da işgal ederek ‘tampon bölge’ kurmaya çalışıyor.
Lübnan’da Hizbullah dışındaki siyasi taraflara gelince…
Sami Cumeyyil liderliğindeki Ketaib (Falanj) Partisi ve Semir Caca liderliğindeki Lübnan Kuvvetlerigibi Hizbullah karşıtı Hıristiyan partiler, zaten 8 Ekim’den beri Hizbullah’ı Lübnan’ı savaşa sürüklemekle suçluyordu.
Hizbullah’ın müttefiki olan Hıristiyan Cibran Basil liderliğindeki Özgür Ulusal Hareket, Arap Birliği ile birlikte hareket edilmesi gerektiğini savunuyor ve Hizbullah’ın savaşa girmesini yanlış buluyordu.
Dürzi partiler 27 Eylül’e kadar açıkça eleştirel bir tutumdan sakınmış olsa da İlerici Sosyalist Parti’nin lideri Velid Canbolat, dün “kaderimizi Gazze'nin kaderine bağlamayacağız" demişti.
Hizbullah’ın müttefiki ve cumhurbaşkanı adayı Süleyman Franciye, de "önceliğin İsrail'in saldırılarını durdurmak ve bu saldırıdan birlik içinde çıkıp Lübnan'ın zafer kazanmasını sağlamak” olduğunu söylemiş ateşkesten yana bir tavır almıştı.
Özetle Lübnan’da Hizbullah’ın Gazze savaşındaki rolünü Şii Emel Hareketi ile Sünnilerin bir kısmıdışında destekleyen yoktu.
Büyük çoğunluk Gazze savaşının Lübnan’ın savaşı olmadığını ve Hizbullah’ın devlet gibi hareket ederek Lübnan’ı savaşa sokma hakkının ve yetkisinin olmadığını savunuyordu.
Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım, Lübnan’daki bu iç şartlardan dolayı zaten gerçekleşmesi imkansız olan Nebih Berri’nin ateşkes girişimine destek verdiğini açıkladı.
Böylece hiç kimseye “biz ateşkes yapıp Lübnan’ı savaştan kurtaracaktık Hizbullah buna izin vermedi” deme fırsatı vermemiş oldu.
Öte yandan ihtimal dışı olmakla birlikte ateşkesin kabul edilmesi, Hizbullah’ın Gazze’ye destek cephesi rolünden vazgeçeceği anlamına gelmiyor.
Çünkü liderlik kadrosuna çok ağır bir darbe almış olsa da Hizbullah’ın askeri altyapısı hem Şehit Nasrullah’ın hem de Şeyh Naim Kasım’ın verdiği sözü gerçekleştirebilecek güçte.
Hizbullah’ın bu askeri gücü sayesinde İsrail, Gazze’de savaşı durdurmadan, Hizbullah savaşı durduramayacak, kuzeydeki İsrailli yerleşimciler geri dönemeyecek; aksine çok daha fazlası mülteci olacak.
[1] İsrail Kanal-12, 9 Ekim 2024, בחיזבאללה מעבירים מסרים: מוכנים לנתק את הקשר בין הזירות וללכת להפסקת אש
[2] Times of Israel, 9 Ekim 2024, US and Arab states reportedly in talks with Iran for ceasefire on all war fronts
[3] YDH, 4 Ekim 2014, Batı yanlısı Arap medyası, Nasrullah'ın ateşkesi kabul etmesini nasıl çarpıtıyor?
[4] YDH, 19 Eylül 2024, Seyyid Nasrullah: Gücümüz de kararlılığımız da arttı