Kıyamete kadar savaş

02 Şubat 2015

YDH Suriye Temsilcisi Mehmet Serim, Hizbullah’ın Şeba operasyonunun bölgede yarattığı yeni dengeleri ve İsrail müdahalelerinin bölgeye yönelik etkilerini yazdı.

Suriye’deki savaşın taraflarından biri olan İsrail’in 2013 başından bu yana sürdürdüğü saldırılarının sonuncusu olan 18 Ocak Kuneytra saldırısı ve ardından gelen Hizbullah’ın Şeba saldırısı ile Nasrallah’ın konuşması bazı noktaları yeniden hatırlamamız gerektiğini ortaya koydu.

Suriye’nin küresel çapta devam eden bir hesaplaşmaya sahne olduğu, başta inkar edenler için bile artık çok açık. (Erdoğan ve Davutoğlu hariç; onlar hala mezhep savaşı olduğunu sanıyor)

Bu hesaplaşmanın taraflarını kaba bir şekilde iki blok altında görebiliriz:

1) ABD, AB, İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Nusra, IŞİD ve Suriye’de savaşan diğer bazı örgütler ile Lübnan’da 14 Mart Hareketi.

2) Rusya, Çin, İran, Suriye, Lübnan’da Hizbullah, Filistin’de direniş örgütleri.

Birinci blokta ABD orkestra şefi ve baş mühendis, uluslararası platformda, BM ve Güvenlik Konseyi’nde sözcülük; Suudi Arabistan ve Katar mali destek ve örgüt organizasyonları; Türkiye organizasyon ve lojistik; 14 Mart hareketi lojistik ve Lübnan’da Hizbullah’a karşı mücadele, Nusra ve diğer bazı örgütler Suriye içinde orduya karşı savaşı üstlenmiş durumdalar.

İsrail ise (tıpkı Türkiye gibi) Suriye’de örgütlere lojistik sağlamasının yanı sıra çatışmalara da katılıyor. 2013 başından bu yana süren saldırılar bunun somut kanıtı.

Burada yer alan yazılarımızda daha önce de belirtmiştik; İsrail, özel kuvvetlerini Suriye topraklarına sokarak, bombardıman desteği vererek Suriye ordusuna karşı Nusra’nın yanında savaşıyor. Nusra’nın yaralanan militanlarını kendi hastanelerinde tedavi ediyor.

Diğer blokta yer alan ülkelerden Rusya, Çin ile birlikte BM ve Güvenlik Konseyi’nde Suriye aleyhindeki tasarıları engelliyor.

Rusya, İran ve Hizbullah; askeri, istihbari ve ekonomik açıdan Suriye ile birlikte hareket ediyorlar. Filistinli örgütler ise kendi bölgelerinde İsrail ile mücadele ederek bir şekilde Suriye’nin yanında yer alıyorlar. (Hamas’ın duruşundan bağımsız olarak, Kassam’ın son Gazze savaşında yaptığı gibi)

Bu bloklarda yer alan devlet ve oluşumlar çeşitli platformlarda ve düzeylerde sık sık karşı karşıya geliyor. Son İsrail saldırısı, ardından Hizbullah’ın verdiği cevap ve dün Şam’da Lübnanlı ziyaretçilere yönelik intihar saldırısı bu silsilenin devamı.

Peki İsrail neden Suriye’deki savaşla bu kadar ilgili? Sadece Suriye ile olan tarihsel mücadelesi ya da Suriye’nin Filistin’de ve Lübnan’da direnişe verdiği destek yüzünden mi?

Golan, su, petrol

İsrail –Nusra arasındaki işbirliğinin nihai amacı Şam rejiminin devrilmesi; ama başka sebepler de var. İsrail, Nusra’ya destek vererek bir taşla birkaç kuş vurmuş olacak.

Birincisi  Suriye’yi 1967’den beri uluslararası hukuka aykırı bir şekilde işgal altında tuttuğu Golan’dan uzak tutmuş olacak.

Diğer yandan Golan’da tarım arazilerinin yanı sıra şimdilerde petrol aramaya da başlayacak.[1] Ama Golan İsrail için çok önemli bir yeraltı zenginliğini daha barındırıyor: Su.

Golan dünyanın en önemli su kaynaklarından birisi. Ancak İsrail yıllardır buradaki şu kaynaklarını gasp etti, yatakların yönünü değiştirdi, irili ufaklı onlarca baraj ile suyu Golan’da hapsetti ve Suriye tarafına akmasını engelledi. Bunlarla yetinmedi sürekli su pompalayarak Ram golünü kuruttu.[2]

Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad son röportajında İsrail’in – El Kaide işbirliğini iki cümle ile özetlemişti: İsrail Kaide’nin hava gücüdür. Ne zaman bir cephede üstünlük kazansak İsrail gelip bir yeri vuruyor.

Gerçekten de öyle. İsrail’in silahlı örgütlerin Şam’a girme denemeleri öncesi saldırılar düzenlediği, ya da tersi İsrail’in Cimraya saldırısından önce olduğu gibi muhaliflerin askeri radarlara saldırı düzenlemeleri tesadüf değil.

Diğer yandan Netanyahu, Erdoğan’dan daha dürüst. En azından Nusra teröristleri ile poz veriyor, yaptığı yardımı gizlemiyor; açıktan saldırı düzenliyor ve “ben yaptım” diyebiliyor.

Peki Suriye neden İsrail’e cevap vermiyor? Bazılarının iddia ettiği gibi “müslümanları öldürmekle” meşgul olduğu için mi?

Hayır. tabloya bir de şu açıdan bakalım:

Suriye içeride dünyanın her yerinden gönderilen zombi orduları ile savaşıyor.[3] Peki bu savaşçıların destekçileri (vekalet savaşını yürütenler) kim? Yukarıda bloklar örneğinde saydık. Bu durumda Suriye aslında iç cephede zaten İsrail ile de savaşıyor.

Diğer yandan Suriye, İsrail’e cevap veriyor. Daha ilk (Ocak 2013) saldırıdan sonra Esad İsrail’e “uygun şekilde cevap verileceğini” belirtmişti.

Bu uygun şekil Hizbullah ve Filistinli örgütlerden başkası değildi; ancak görünen yüz Hizbullah olduğu için geçerli bir sebebin olması gerekiyordu.

İsrail’in son saldırısı sonrası verilen cevap da bu şekilde görülmeli. “öldürülenler Hizbullah’ın önemli adamlarıydı, dolayısıyla cevabın Suriye ile ne alakası var” sorusu sorulabilir.

Ancak; İsrail Suriye’yi her vurduğunda Hizbullah’a giden bir kafile / silahı vurduğunu öne sürüyordu. Yani Hizbullah’ı vuruyordu. Ama İsrail’in açıklamaları iddia düzeyinde kaldığı için, Suriye ve Hizbullah da bu iddiaları doğrulayamayacağı için doğrudan Hizbullah’ın cevap verme zemini oluşmuyordu.

Ancak çekirge Netanyahu sonunda hatayı yaptı ve Hizbullah’a çok önemli bir gerekçe sundu.

Hizbullah’ın sembol isimlerinden İmad Muğniye’nin oğlu Cihat İmad Muğniye’yi öldürdü. Bu, affedilmez bir hataydı. Saldırıdan hemen sonra İsrail’in “pardon” türünden tavırları paniğin göstergesiydi. Netanyahu bilerek ya da bilmeyerek bu kez baltayı taşa vurduğunu anladı.

Merak edenler Muğniye soyadının Hizbullah ve Direniş açısından ne anlama geldiği “İmad Muğniye” adlı kitapta anlatılıyor.[4]

İmad Muğniye’nin oğlu Cihat Muğniye de babası kadar karizmatik bir isimdi. İsrail ile mücadele sürecinde oğlunu feda eden Nasrallah için de önemli bir kayıp oldu.

Nasrallah’ın karizması

Ortadoğu’daki örgütler arasında Hizbullah diğerlerinden hemen ayrılır.

Lübnan’ın siyasi yapısı üniter bir devleti değil; zaman zaman birbiri ile çatışan, çoğu zaman birbiri ile dinsel, siyasal, kültürel alakası olmayan oluşumların toplamı bir federasyonu andırıyor. Parlamentosu, seçimle gelen hükümeti, cumhurbaşkanı, istihbaratı, ordusu olan bir ülke. Ancak bunların varlığı Lübnan’ı devlet yapmaya yetmiyor.

Bu nedenle Lübnan’da herkes “başının çaresine bakmak” zorunda. Onlarca parti, aile, kişi, örgüt, grup demokratik olgunluktan değil varlığını sürdürebilmek için sahnede.

Bu gruplar içinde en sağlam örgüt yapısına sahip olan ise Hizbullah. Hizbullah bugün Lübnan’da ayrı bir devlet gibi varlığını sürdürüyor.

Parlamento’da temsil ediliyor, hükümette bakanları var, bulunduğu bölgede 4 hastane, 12 klinik, 12 okul, iki zirai üretim merkezi var. Örgüt aynı zamanda çevre ve diğer alanlarda çalışmalar yapıyor.[5]

Hizbullah’ın askeri gücü biliniyor. Bu nedenle burada teknik ayrıntılara girmeyeceğiz; ancak bizce Hizbullah’ın en büyük gücü Hasan Nasrallah’tır.

Bir örgüt olarak Hizbullah’ın yapısı, ideolojisi, yöntemleri bir şekilde eleştirilebilir / kabul edilebilir / edilmeyebilir. Ancak başında İsrail vatandaşlarının bile hayranlığını kazanan karizmatik bir lider var.

Bu lider (Nasrallah) tüm Ortadoğu’da “vaatlerini / söylediklerini gerçekleştirebilen tek lider” olarak görülüyor. Çünkü bugüne kadar “yapacağım” dediği her şeyi yaptı. Son Şeba saldırısı da böyle.

Başta Netanyahu olmak üzere kimse Hizbullah’ın İsrail’e bu kadar çabuk (ve etkili) şekilde cevap vereceğini düşünmüyordu.

Saldırının bu kadar etki yaratmasının nedeni budur. Hizbullah’ın şakasının olmadığı, İsrail’e karşı söylemlerinde blöf yapmadığı, savaşa girebilecek durumda olduğu görüldüğü için gelecekle ilgili kaygılardan dolayı şok etkisi oluştu.

Saldırıların gösterdikleri

İsrail bugüne kadar ABD ve diğer Batı ülkelerinin desteği ile saldırganlığını rahatlıkla sürdürebiliyordu. Diğer yandan stratejik bir caydırıcılığı da bulunuyordu. Bu imaja ilk darbe 2006 savaşında Hizbullah tarafından indirildi.

Temmuz savaşı yine de İsrail’in bu imajını silmeye yetmedi. Gazze savaşı stratejik caydırıcılık duvarında ikinci gediği açtı. Netanyahu yine de (kanlı bir şekilde) zevahiri kurtarmayı bildi. Üçüncü darbe Filistin’in uluslararası alanda siyasal kazanımları oldu. “Yaramaz çocuğu” İsrail’in şımarıklıklarını artık Batı bile kaldıramıyordu.

Ama asıl darbe Hizbullah’ın Şeba saldırısı ile oldu.[6] İsrail dahil kimse Hizbullah’tan böyle bir saldırı beklemiyordu.

Hizbullah’ın gücü

Hizbullah bu saldırı ile gücünü ortaya koymakla kalmadı, silahlı gücünü daha da arttırdığını gösterdi. Nasrallah konuşmalarında bunu sık sık dile getiriyor, blöf yapıp yapmadığı merak ediliyordu.

Nasrallah’ın son konuşmasında “uygun silahla cevap verdik” demesi, Hizbullah’ın elinde başka türden operasyon ve çatışmalar için başka silahların da olduğu anlamına geliyor.

Hizbullah’ın bu cevabı muhtemelen saldırıdan hemen sonra toplanan savaş kabinesinde Netanyahu’ya anlatıldı.

Netanyahu’nun seçimlerden hemen önce imajını yerle bir eden bu saldırıya rağmen klasik şımarıklığı ile cevap vermemesinin nedeni budur. Yine de İsrail’in zevahiri kurtarmak için sınırlı bir cevap verme olasılığı var. Ama artık Netanyahu da biliyor ki İsrail Ortadoğu’nun tek horozu değildir ve direniş ekseni cevap vermenin yanı sıra İsrail’i acıtacak konuma gelmiştir.

Nitekim Gazze savaşında Hizbullah ve İran’ın, Hizbullah’ın saldırısından sonra ise Filistinli örgütlerin tavırları bunu gösteriyor.

Ortadoğu’yu dışarıdan; mezhepsel bakış açısıyla değerlendirenlerin anlayamadığı direniş ruhu budur.

Bu ruhun yeniden canlanmasında Hizbullah’ın payı büyük. Bundan sonra olası durumlarda İsrail’e bu ruh ile cevap verileceği çok açık. Hizbullah’ın saldırısının bu kadar büyük etki yaratmasının sebeplerinden biri de budur.

Psikolojik etki

Hizbullah 2006 yılında tüm İslam dünyasında büyük bir destek sağlamayı başarmıştı. “Arap Baharı” adı verilen süreçte ise (Musa Sadr olayından dolayı) Libya lideri Kaddafi’den yana açıklamalar yapmayınca mezhepçilikle suçlandı, Suriye’ye girmesi bu eleştirileri daha da arttırdı.

Ancak bu son saldırı ile mezhepçi bakanlar bile Hizbullah ile barıştılar. Çünkü bu saldırı uzun zamandır İsrail’e cevap verilmemesinin oluşturduğu ve İsrail’in Gazze saldırılarında zirve yapan baskısı da kırdı.

Gazze’de, İsrail’in saldırılar düzenlediği Şam’da bayram havasının oluşması bunun göstergesi.

Nasrallah’ın konuşması sırasında salonda bulunanların profillerine de dikkat çekmek lazım. Üniformalılar (askerler) Hıristiyan din adamları, Sünni din adamları da vardı salonda.

Bu, Nasrallah’ın Lübnan içinde partiler üstü bir konumunun olduğunu gösteriyor. 14 Mart veya Semir Ca’ca taraflarının Nasrallah’ı eleştiren kısır iç politik kazanç hedefli konuşmaları çok da önemli değil.

Hizbullah Lübnan’da veya tüm Ortadoğu / İslam coğrafyasında yeniden ezici çoğunluğun sempatisini kazandı. Ancak İsrail’in Hizbullah’ın saldırısına cevap vermeyeceği haberleri kimseyi rahatlatmasın.

Mücadele bundan sonra Golan’da, Akdeniz’de, Lübnan’da, Suriye’de daha da büyüyerek devam edecek.

Golan’da petrol ve su, Akdeniz ve Suriye’de gaz, Filistin’de İsrail’in genişleme politikası, ABD’nin Ortadoğu hesapları, Rusya’nın Akdeniz’den çıkmama mücadelesi ve daha birçok neden var oldukça bu topraklarda mücadele bitmez.

Bu mücadelenin tezahürleri ise dönüp dolaşıp Suriye – İsrail – Filistin – Hizbullah karesinde ortaya çıkacak.

 


[1] The Jerusalem Post. 24 Temmuz 2014. Exploratory oil drilling in Golan Heights approved http://www.jpost.com/Enviro-Tech/Exploratory-oil-drilling-in-Golan-Heights-approved-368819

[2] BBC. 28 Ekim 2010. In pictures: Disappearing Golan lake http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-11605720

[3] ICSR. Foreign fighter total in Syria/Iraq now exceeds 20,000; surpasses Afghanistan conflict in the 1980s http://icsr.info/2015/01/foreign-fighter-total-syriairaq-now-exceeds-20000-surpasses-afghanistan-conflict-1980s/

[4] Bir Hizbullah Komutanının Sırları, İmad Muğniye, çeviren ve hazırlayan Ozan Kemal Sarıalioğlu, Feta yayınları, 2012

[5] Wikipedia. http://en.wikipedia.org/wiki/Hezbollah#External_links

[6] YDH. 1 Şubat 2015. İsrail, Şeba’da caydırıcılığını kaybetti http://ydh.com.tr/YD446_israil-sebada-caydiriciligini-kaybetti.html