YDH- Düşmanlarının misillemelerinin sonuçlarıyla yüzleşme, zayiatı kamuoyuna duyurma, bir sonraki hamlesini tasarlama, X'te paylaşacağı videonun içeriğini belirleme ve sayılamayacak kadar çok tüm eylemleri için Amerika'ya bağımlı ve muhtaç olan İsrail, Gerçek Vaat 2 Operasyonu'nun doğası nedeniyle Batı ve Arap ittifakının savunmasından mahrum kalarak saldırı ile tek başına yüzleşti. Yoğunluğuyla dikkat çeken saldırıyı Ali Rızık inceliyor.
İran'ın İsrail'i ağır bir füze yağmuruna tutması, Batı Asya'nın Direniş Ekseni'nin gerilimi tırmandırmaya hazır olduğuna dair keskin bir uyarı niteliği taşıyan potansiyel bir oyun değiştiricidir.
İranlı medya kuruluşları 1 Ekim gecesi 400'den fazla füze fırlatıldığını belirtirken, diğer tahminler bu sayının 200'ün biraz altında olduğunu iddia ediyor.
İran Devrim Muhafızları Ordusu'na göre, Nisan ayında İsrail'e karşı düzenlenen misilleme saldırılarının devamı niteliğindeki “Gerçek Vaat Operasyonu 2” olarak adlandırılan saldırıda füzelerin yüzde 90'ı hedeflerini başarıyla vurdu.
Devrim Muhafızları tarafından yapılan açıklamada operasyonun, İsrail'in 31 Temmuz'da Tahran'da Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ve geçtiğimiz Cuma günü Beyrut banliyösünde aynı bombalı saldırıda şehit olan Devrim Muhafızları komutanı Abbas Nilfuruşan'ın da aralarında bulunduğu Direniş Ekseni'nin üst düzey liderlerine yönelik suikastlarına misilleme olduğu belirtildi.
“Şehitler Heniye, Seyyid Hasan Nasrallah ve Nilfuruşan'ın suikastına yanıt olarak işgal altındaki toprakların kalbini hedef aldık” denilen DMO açıklamasında İsrail'in hedefleri arasında üç askeri üssün de bulunduğu belirtildi:
İlk ikisi F-35 ve F-15 savaş uçaklarına ev sahipliği yapıyor, ayrıca Seyyid Hasan Nasrallah suikastında F-15'ler kullanılmıştı.
Saldırı, İran'ın İsrail'in Şam'daki konsolosluğuna düzenlediği saldırıya misilleme olarak 13-14 Nisan'da gerçekleştirdiği ve Tahran'ın İsrail'e karşı ilk doğrudan askeri eylemi olan Gerçek Vaat 1 Operasyonu'na kıyasla çok daha geniş kapsamlıydı.
ABD Savunma Bakanlığı Pentagon Sözcüsü Pat Ryder, İran'ın dün geceki askeri operasyonunun ateş gücü bakımından Nisan ayındakinden çok daha büyük olduğunu kabul etti.
Ryder, saldırıyı “fırlattıkları balistik füzelerin sayısı bakımından Nisan'dakinden yaklaşık iki kat daha büyük” olarak nitelendirdi.
Devrim Muhafızları ayrıca Tel Aviv'i yaklaşan saldırıdan önceden haberdar etmemek için bu kez daha gelişmiş silahlar -İsrail radarlarını delebilen Fettah hipersonik füzeleri kullandıklarını açıkladı.
Çeşitli Tel Aviv ve Washington yetkilileri tarafından saldırıya ilişkin yapılan açıklamalar çelişkili görünmektedir. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, İran'a karşı harekete geçme sözü verirken, gelen mermilerin çoğunun engellendiğini iddia ederek saldırıyı başarısız olarak nitelendirdi. Ancak İsrail Askeri Sözcüsü Daniel Hagari biraz farklı bir tonda konuşarak saldırının “ciddi ve tehlikeli bir tırmanışa” işaret ettiğini söyledi.
Bu arada ABD Başkanı Joe Biden operasyonu küçümser görünerek başarılı bir şekilde engellendiğini iddia etti:
Şu anda bildiklerimize dayanarak, saldırının yenilgiye uğratıldığı ve etkisiz hale getirildiği görülüyor ve bu da İsrail askeri kabiliyetinin ve ABD ordusunun bir kanıtıdır.
Analiz yelpazesinin diğer tarafında ise ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan saldırıyı “önemli bir tırmanma ve önemli bir olay” olarak nitelendirdi.
Daha da önemlisi, İran'ın saldırısı ABD'ye ve onun İran ve bölgesel ekseninin diğer üyelerinin İsrail'in saldırılarına karşılık vermekten kaçınması yönündeki tekrarlanan taleplerine karşı açık bir meydan okuma eylemi anlamına geliyordu.
Saldırıdan sadece saatler önce üst düzey bir ABD yetkilisi İran'ın İsrail'e karşı “yakın” bir saldırı planladığı uyarısında bulunmuş ve Tahran'ın operasyona devam etmesi halinde “ciddi sonuçlar” doğacağı tehdidinde bulunmuştu.
Tahran'ın Washington'a meydan okuması, Pentagon'a göre kısmen İsrail'i korumak için ABD'nin Batı Asya'ya binlerce ek asker konuşlandıracağını duyurduğu göz önüne alındığında daha da dikkat çekicidir.
Ancak İran'ın tarihindeki en güçlü gelişmiş füze salvosunu fırlatmayı ve ABD'nin uyarılarına meydan okumayı seçmesi şu an için sürpriz olmamalı. İsrail son zamanlarda, Tahran'ın Direniş Ekseni'ndeki en yakın müttefiki olan Hizbullah'a karşı, Eksenin 11 aydır bölgesel bir yangın tehdidini kontrol altına alma çabalarına rağmen bir dizi önemli taktik başarı elde etti.
Bu başarılar Nasrallah'ın şehadetiyle doruğa ulaştı.
Hizbullah, Nasrallah'ın liderliğinde İsrail'e pek çok Arap devletinin ve konvansiyonel ordunun başaramadığı askeri yenilgiler yaşatmıştı:
2000 yılında İsrail işgalini zorla sona erdirdi.
2006 yılında 33 gün süren savaşın ardından siyasi bir yenilgi yaşattı.
İran'ın füze saldırısı, Lübnan'a kara harekatına hazırlanan İsrail'in son iki haftada kazandığı ivmeyi durdurma etkisine sahip olacak ve hem Hizbullah savaşçıları hem de Lübnanlı siviller için önemli bir moral desteği sağlayacaktır.
Gerçek Vaat 2'nin aynı zamanda Netanyahu'nun İran'a yönelik örtülü tehdidinin de ardından geldiğini belirtmek lazım.
X'te yayınlanan ve İran halkına seslenen bir video mesajında İsrail başbakanı İsrail'in Batı Asya'nın her köşesine ulaşma kapasitesine sahip olduğunu söyleyerek övünmüş ve İran'a yönelik potansiyel rejim değişikliği planlarını ima etmişti:
İran nihayet özgür olduğunda, ki o an sanıldığından çok daha erken gelecek, her şey farklı olacak.
Top artık İsrail'in sahasında olsa da, Tel Aviv nihayetinde İran'a karşı gerçek bir doğrudan tırmanış planlarını bir kenara bırakmak zorunda kalabilir. Örneğin, İsraillilerin İsfahan üzerinde sadece üç küçük insansız hava aracıyla karşılık verebildiği ve hepsinin de İranlılar tarafından derhal düşürüldüğü Nisan ayında olduğu gibi.
Tel Aviv'in İran'ın İsrail'e yönelik ilk saldırılarına verdiği bir yanıt gibi görünse de İsfahan olayı beklentilerin çok altında kaldı; üst düzey İranlı yetkililer herhangi bir zararın meydana gelmediğini belirtirken İranlı medya kuruluşları saldırının İran sınırları içinden yapıldığını söyledi.
İsrail'in o dönemde İran'a karşı gerilimi tırmandırma konusundaki isteksizliği, Biden yönetiminin İran ve Direniş Ekseni müttefikleriyle daha geniş bir savaşa girme konusundaki isteksizliğinden kaynaklanıyordu.
Beyaz Saray'ın İsrail'e İran'a karşı herhangi bir saldırgan askeri harekatın parçası olmayacağına dair bir mesaj ilettiği ve Biden'ın Netanyahu'yu “kazanmaya” çağırdığı bildirildi.
ABD Başkanı'nın “galibiyet”ten söz etmesi, İsrail'in ilk Gerçek Vaat'te İran füzelerinin ve insansız hava araçlarının çoğunun engellendiği ve dolayısıyla saldırının başarısız olduğu yönündeki iddiaları bağlamındaydı.
Biden'ın İran'ın son askeri operasyonuna tepki olarak benzer açıklamalar yaptığı göz önüne alındığında, bu senaryonun tekrarından bahsedilebilir.
Jake Sullivan'a göre, üst düzey Beyaz Saray yetkilileri dün gece İsrail'e yönelik misilleme saldırılarının ardından İran'ı hesap vermekle tehdit etti ve ABD'nin İsrail'le koordinasyon içinde hareket edeceğini söyledi.
Bunun ABD'nin bu kez İran'a karşı daha kapsamlı bir savaşta İsrail'e katılmaya hazır olduğu anlamına gelip gelmediğini zaman gösterecek.
ABD başkanlık seçimlerine bir ay kaldı ve Biden, Netanyahu ile ilişkilerinde giderek daha zayıf ve geri planda kalmayı tercih eden topal ördek bir başkan.
Ancak ABD'nin çatışmacı bir yol seçmesi ve İranlılarla proaktif bir şekilde askeri bir savaşa girmesi halinde bunun sonuçları potansiyel olarak felaket olacaktır.
The Cradle'a konuşan Tahran Üniversitesi Profesörü Muhammed Marandi uyarıyor:
Eğer Amerikalılar müdahil olmayı seçerse, bu İran'ın Fars Körfezi bölgesindeki tüm üslerini yok etmesi anlamına gelecektir. Fars Körfezi'nde ABD askerlerine ya da üslerine ev sahipliği yapan rejimler bu durumdan kurtulamayacaktır.
Marandi bunun “daha önce hiç görmediğimiz bir küresel ekonomik erime anlamına geleceğini” de ekliyor.
Çeviri: YDH